Düşünmek için Bir Nokta
Bir Nokta dergisinin Mart 2022 sayısını elime ilk aldığımda şu notları dergiye bir haşiye olarak ekletmiştim. “Ufukta bir ışık varsa belli ki “Bir Nokta” var. Mürsel Sönmez üstadımız, Küresel Kötülüğe karşı sapanla taş atan bir direnişçi edasıyla yazmış yazacağını. Mart 2022 sayısı geldi.” Mürsel Sönmez üstadımız Küresel Kötülüğe karşı sapanla taş atan bir direnişçi edasıyla yazmış yazacağını. Mart 2022 sayısı geldi.” Aşk olsun.
Bir Nokta dergisinin Mart 2022 sayısı elime ulaştığı
gün kaybolmuştu. Bir hafta sonra buldum. Bu süreçte dergiyi baştan sona okuma imkânı
bulamamıştım. Ama her zamanki gibi “belki dergi kaybolur hissi de olmuştu bende”
kıymetli düşünürümüz-üstadımız Mürsel Sönmez’in imzalı editörden yazısını iki
üç defa okumuş, kendimce kozmik ilan ettiğim bazı “ifade-kavram-kelimelerin”
altını çizmiştim. Mürsel Sönmez’in şairlik ve yazarlık yönünü besleyen düşünür
ve mütefekkir yanı da mündemiçtir. Dil bilim ve anlam bilim, üzerinde uzmanlık
belgesi almış olmama rağmen Mürsel Sönmez için düşünür ve mütefekkir
kavramlarının iki ayrı şemsiyeden gölge oluşturduğunu söylemek zorundayım. Şunu
diyorum aslında: Mürsel Sönmez önce düş görür. Bilgi, onun kafasına düşer. O,
yere düşer. Sonra kalkar ve kendine gelir. Kendine geldikten sonra mütefekkir
hali başlar ve bilgiyi fikre dönüştürür.
İnsan, düşünen bir varlık. Öyleyse kendini düşüneni de
düşünecektir. Mürsel Sönmez bu veçhede bir nokta koyar Bir Nokta ile. Ve
sonrasında bam telimize dokunan düşünce sarmalı...
Mürsel
Sönmez’in kendimce tespit edip ilan ettiğim kozmik bazı kelime, kavram ve
ifadelerin altını çizdiğimi söylemiştim.
Neydi bunlar?
Söyleyeyim. “Azgın sömürgenlik, telkin, demokrasi düzey, teknolojik dilsizlik,
kara siyasa, küresel kötülük, derinsizlik, içerisizlik, laçkalık, sığlık,
benperestlik, sanatın fason müşterisi, bam teli, yüreği yan yana atanlar…”
Mürsel Sönmez, Bir Nokta manifestosu kabilinden hakikatin
nisyana; gerçeğin karartmaya kurban gittiği bir dönemde bu türlü
olumsuzlukların oluşmaması için “Bir Nokta’nın” yirmi iki yıldır ayakta dimdik
savaştığını söylüyoruz, der.
Derginin iç sayfalarını usulca çevirdiğimizde yine
Mürsel Sönmez’in manifestosunu tanımlayan mısralar yüreğimize serpiliyor.
Devrim
bitti çocuklar… Haydi devrim bitti, bir
selam geldi.
Bam telimizin ilk ayak sesleri bu mısralarda kendini
hissettiriyor. Belki “devrim bitti çocuklar.” Dizesine karşı en güzel cevap
yine derginin bir sonraki sayfasında şair Süleyman Çelik’in “Eve Dönüş” şiiriyle verdiği
cevaptır.
Çok
oyalandık gibi oluyor, haydi gidelim gibi sanki
Çektiğimiz
kahırlar, attığımız kahkahalar,
Tüm
yaşanmışlıklar bir yorgunluğu biriktiriyor.
Ev
çok uzaklarda mı, değil, nefesin yettiği kadar
Şair Süleyman Çelik’in bu mısraları, “devrim bitti,
hadi eve gidelim çocuklar.” Mısralarının muhatabı mı bilmiyorum. Ama en güzel
cevaplardan biridir.
Devrim denilince seksenli yılların kült devrimi hiç
şüphesiz o zamanlar etkisini dünya Müslümanları nezdinde sürdüren İran İslam
devrimiydi. Bu devrim, sadece İran’da mukim kalmadı, etkisini bütün Dünya
Müslümanlarına taşıyan ve bütün dünyaca makbul görülen (ABD ve İsrail hariç)
bir devrimdi. Biz doksanlı yılların birikimini hafızamızda taşıyan insanlar
olarak bu devrimden ister istemez etkilendik. Başında “İslam” olan bir ülke var
bu dünyada dedik. Durup, bekledik. Maalesef küresel kötülük İran İslam
devriminin ölü doğmasına sebep oldu. Irak’la savaş… Ve sonrasında hafızalardaki
büyük yorgunluk, bu devrimin tabelalarda, duvar yazılarında “merg ber Amerika”
sözü gibi sloganlarla mahdut kıldı.
Bu sözümüzü teyid eden yine Bir Nokta’nın şairlerinden
Ali Yıldız’ın “Can Pazarı” adlı şiirinde:
“Büyük Yorgunluk sürüyor/
Yamaçlardan
aşağıya büyük dalgınlığımız”
Mısralarında gizleniyor. Ya da şair Mürsel Sönmez ve
arkadaşlarının yirmi yıldır söylemek istediği bam teli bu mu?