Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.26
Gram Altın
2962.07
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ekim 2021

Düşman değil muhalif!

İktidara muhalefet ile ülkeye düşmanlık arasında ince bir çizgi yoktur ki birbirine karıştırılsın. Muhalefet, ülkenin ve milletin menfaat ve çıkarlarını merkeze alarak, politik çekişmelerin odağında iktidarı daha iyi yöneteceğini düşünerek yapılan icraatların eksik ve yanlışlığına karşı çıkarak yapılır.

Düşmanlık ise karşındaki hedefi yok etmek, yapamıyorsan ezmek, hapsetmek, zulmetmek, ona hayat hakkı tanımamak, inancına değerlerine, mukaddesine yaşama tarzına, ideal ve hayallerine engel olmak demektir.

Bugün hayatın her alanına sirayet ederek politik arenada yaşadığımız şey basit bir iktidar-muhalefet çekişmesi değil, her şeyleriyle bize düşman olan bir zihniyet ve temsilcileriyle gücü ele geçirme mücadelesine dönüştü.

O kadar açık ve pervasızca yapılıyor ki düşmanlık…

İktidarın kim olduğundan azade tamamen ülke güvenliğiyle alakalı birkaç olayı bizdeki “muhalefet” denilen zihniyetin tavrıyla birlikte misallendirelim:

Türkiye, menfaati gereği Akdeniz kıta sahanlığı meselesinde uzun ve gayretli çalışmalar sonunda belirli adımlar attı. Bizi Akdeniz’de ancak oltayla balık tutacak bir deniz sınırına hapsetmek isteyenlere karşı, Libya ile yapılan bir kıta sahanlığı anlaşması bu cendereyi kırdı.

Bu duruma Türkiye’ye tarihi ve siyasi düşman ülkeler, mesela Yunanistan rahatsız oldu, tepki gösterdi. Fransa Afrika sömürge çarkı kırılıyor diye rahatsız oldu tepki gösterdi. Amerika Türkiye’nin pervasızca posta koymasından rahatsız oldu tepki gösterdi vesaire verasire…

Muhalif kesim(!) parti-gazeteci-aydın ve politikacılar ne yaptı? Desteklemeyi geçtik, engel olmaya çalıştılar.

Mesela(CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dış politika başdanışmanı Ünal Çeviköz, Yunanistan’ın gösterdiği tepki ile neredeyse aynı tepkiyi gösterip, “Mavi Vatan projesini saldırgan ve yayılmacı” olarak nitelendirdi.

***

Suriye sınırımızda emperyalistlerin PYD/PKK’ya devlet kurdurmak için yoğun planları ve bunları uygulamaya dönük adımları var biliyorsunuz. Türkiye’nin Suriye harekâtının en öncelikli meselesi bu devlet oluşumuna engel olmaktı.

Yeri gelmişken tekrar edelim: Bu mesele gelecek günlerde ülkemizin en hayati meselesi olacak çünkü ısrarla dile getirdiğimiz gibi İsrail’in Arzı Mevud hayalini gerçekleştirmek gayesiyle Türkiye’nin de önünü keserek yapmak istediği hamle, PKK kontrolünde bir devlet kurmaktır. En son bilindiği kadarıyla 60 bin tır silah mühimmat yardımı yapılan PYD/PKK’ya, düzenli ordu ve devlet teşkilat yapılanmasını kurması için de her türlü eğitim ve destek sağlandı. ABD’nin son dönem “Türkiye Suriye’den çekilmelidir” söylemi bu kapsamda değerlendirildiğinde planın son aşamalarına gelindiğini düşünebiliriz. İlk adım Suriye sınırları içinde “özerk bir PKK devleti” kurmak. Sonra Kuzey Irak’taki yapı ile birleştirmek ve son hamle olarak Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgesini bu yapıya dahil ederek “Kürdistan” devletini kurmak. PKK’nın Kürdistan’ı. Yani Amerika ve İsrail’in bağrımızdaki hançeri

Bu plan uzun zamandır yürürlükte. O kadar ki Batı devletlerinde haritalar yayınlandı, açıkçadesteklediklerini birçok kez ilan ettiler.

Bu şartlar altında Türkiye bir yandan savaşın sebep olduğu göç dalgasını kontrol edebilmek diğer yandan da sınırımızda bir terör devleti oluşumunu engellemek için harekât yaptığında buna kim tepki gösterdi?

Elbette ABD- Rusya-İran vesair düşman ülkeler. Peki muhalefet ne dedi? Ülkemizin güvenliği için bu zarurettir mi dedi yoksa her seferinde bunu engellemek için gayret mi gösterdi?

TSK’da en üst rütbelere kadar çıkmış eski birTuğgeneral çıktı televizyonlara Suriye sınırında “PYD’nin devlet kurması bizim için iyidir çünkü onlar laik” diyebildi. Hâlâ laiklik masalıyla uyuyor çağdaşlık masalıyla uyutuyorlar milleti.

Dün muhalif gazeteci maskesiyle dolanıp varlığını Batı ideallerine armağan eden bir tipin, Cumhurbaşkanımızın Afrika seyahatini diline dolayıp “bu seyahatlerim maliyetini halka niye yüklüyorsunuz” diyerek algı yaptığını okuduk.

Afrika’da, ikili ilişkiler çerçevesinde ticaret hacminden siyasi olarak Batı’nın dengelerini sarsacak kadar etkinliğimizin arttığı, neredeyse her hafta Fransa lideri Makron’un adeta ağlayarak durumdan şikayetçi olduğu bir zamanda bundan rahatsız olabilen zihniyet için nasıl düşünmek gerek?

Yüzlerce örnek gösterebiliriz. Batı’nın zihnini yahut cebini beslediği bu zihniyetin muhalif olmakla alakası yok. Bunlar bildiğin Batı adına etki ajanlığı yapıyor ve Batı politikalarına engel gördükleri her milli meseleyi sekteye uğratmaya çalışıyor.

Bu duruma daha ne kadar katlanacak bu ülke. Daha ne kadar ülkemiz her an emperyalist güçlere peşkeş çekilebilir kaygısıyla yaşamak zorunda bu millet.

Dünyanın hiçbir ülkesinde vatanı ilgilendiren meselelere bu şekilde tavır alan, milletin inancına değerlerine tercihlerine düşman bir zihniyet varlık bulamazken, bizde bu yapılanlara tepki bile gösterilmez hale geldi. Nereye gidecek bu durum. Yalanla, iftirayla, algı operasyonları ve milleti aldatmayla iktidarı ele geçirip ülkemizi parçalamalarını mı bekleyeceğiz?

Daha yalan haber ve algı operasyonlarını bile engelleyemezken bu durumla nasıl baş edilecek?