Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 May 2014

Düşlerimizi süsleyen derviş

Bir söz söyleyecek olursun söyleyemezsin, o da içinde dert olur. Bir düş görürsün uyanıkken; ve tekrar tekrar uyanıp, sana ait olmayan düşteki ruhun sahibini ararsın. Kim bilebilir, o düş belki de bir dervişin düşüdür, gerçekliğin ta kendisinde...

Çocukluğumuzda hiçbir şairi, hiçbir edebiyatçıyı ve hiçbir ozanı tanımazdan evvel ninelerimizin - dedelerimizin bizlere mırıldandığı dizeler vardı. Geçen onca yıla inat; bir belgesel netliğiyle, benliğimizdeki tazeliğini ve gizemliliğini hala korumakta, nefes gibi. Bu dizeler, bazen yoksulluğun hüznüne, bazen haksızlığa isyan eden haykırışa, bazen ümmiliğin bilgelikte nefeslenip Hakka yakınlaşma sadalarına dönüşerek, çocukluk ruhumuzdaki düşlerimizi nasıl da ırgalardı, bir bilseniz...

Dedelerimiz-ninelerimiz Rahmet-i Rahman'a kavuşmuştu da, bizler iki türlü yetim kalmıştık. Hem onlar yoktu aramızda, hem de bizleri düşle gerçek arasında medcezirler gibi yoğuran dizeler... Onlarsız geçmiş ne kadar da hiçleşmişti. Rüzgarın uğultusu bile yavandı. Aradan yıllar geçmiş, düşünde düş kurduğumuz dervişi hiç kimse anlatmamış, hiç kimse yazmamış, hiçbir entelektüel kayıp defterine not düşmemişti...

"Gün olur, devran döner mi?" soruları o kadar çok sorulmaya başlanmıştı ki... Ve bu sorular soruldukça cevaplar da muammaya dönüşüyordu, her sorunun arkasından... Maziyi hatırlama arzularımız ne kadar da cılızlaştı diye düşünürken, boş ve sessiz odaların müdavimi antika radyodan;

"Daha senden gayrı aşık mı yoktur,

Nedir bu telaşın vay deli gönül,

Hele düşün Devr-i Adem'den beri,

Neler gelmiş geçmiş say deli gönül..."

dizelerinin dalga dalga yayılarak, sessizliğin prangalarını kırarak, pervasızlığa meydan okuyuşuna şahit oluyorduk. Düşlerimizi süsleyen derviş birden bire çıkagelmişti. Bu derviş; taşlamalarıyla, içli ve duyarlı şiirleriyle dikkat çeken, bıraktığı mirasına hakkıyla sahip çıkamadığımız, hatta "mirasyedi"liğini bile beceremediğimiz Ruhsatu00ee'den başkası değildi. Evet, o bir çoğunuzun "O da kim?" dediği, kültürel mozayiğimizin derinliklerinde hayat bulan ve günümüzde kaybolmaya yüz tutturulan irfan köprülerimizden sadece bir tanesi, yani u00c2şık Ruhsatu00ee.

Bir köşede unutulan, hak ettiği ilgiyi görmeyen bu dervişin, gönlümüzde fırtınalar koparacak yol hikayesinden anektodlarla devam etmeye ne dersiniz...

Safiye ve Mehmet'ten doğma Ruhsatu00ee, 1835 yılında Sivas'ın Kangal ilçesi, Deliktaş bucağında dünyaya gelir. Asıl adı Mustafa'dır. Ailesi çok yoksul olduğu için çocukluk yılları çobanlık yaparak geçer. Bu dönemde babası bütün sıkıntılara rağmen, Ruhsatu00ee'yi okula göndererek onun okuma-yazma öğrenmesini sağlar. Önce annesini, 12 yaşlarında da babasını kaybeder. Babasını kaybettikten sonra okuyamadığını;

"Ledünnu00ee ilmi verildi okumadım hece ben,

Onaltı yaşından sonra görmemişim hoca ben"

dizelerine her ne kadar not düşmüşse de; kısmen Arapça, kelam, hadis ve ebced ilmine vakıf olduğu, yazdığı diğer şiirlerinde kendini hissettirmektedir.

Erken yaşlarda anne-babasını kaybeden Ruhsatu00ee'nin yakasını bahtsızlık bir türlü bırakmaz. Acıları küllenmeden her defasında yeni bir acıyı hisseder benliğinde. Hanımlarının genç yaşta birbiri arkasına ölümü ona dört defa evlilik yaptırır. Bu evliliklerden 23 çocuğu olur. Önce anne-baba, sonra hanım ve çocuklarının kendisi hayattayken vefatları (özellikle kendisi gibi aşık olan oğlu u00c2şık Minhacı) Ruhsatu00ee'yi derinden etkiler, onda onulmaz yaralar açar.

Yoksulluğun çarnaçar bıraktığı Ruhsatu00ee, bir süre Deliktaşlı Ali Ağa'nın yanında hizmetçilik yapar, daha sonra ise rençberlik, çobanlık, değirmencilik ve duvar ustalığı gibi işlerle hayatını kazanmaya gayret eder. Ruhsatu00ee'nin başından duvar ustalarının yanında amelelik yaptığı dönemde, Hacivat'la Karagöz'ünküne benzerliğiyle dikkat çeken şöyle bir olay geçer:

40. Hamidiye Alayı Suvari Kumandanı Mihrali Bey, Ulaş'ın Acıyurt köyüne bağlı bir mezrada konak yaptırmaktadır. Konağın yapımında Ruhsatu00ee de amele olarak çalışmaktadır. Ustalar; şiir söyleyip işçileri avere ediyor diye, Mihrali Bey'e şikayet ederler Ruhsatu00ee'yi. Bunun üzerine irticalen:

"Adana'da duydum sıtmasıyla derdi var,

Akdağ'a gittim tilkisi var, kurdu var,

Avşar'a gittim Çerkezi var, Kürdü var,

Burada beyim müzevirin dördü var."

diyerek durumu Mihrali Bey'e izah etmeye çalışsa da, kelleyi kurtarır fakat işine son verilmesine mani olamaz.

Haftaya devam edelim inşaallah.

SABRİ GÜLTEKİN

[email protected]