Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2967.57
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Dursun Mehmet Şahin Hocam’ın kütüphanesi

Sanırım 1985 kışı idi ve her taraf kapanmış, kar tüm Anadolu’yu ve Trakya’yı adeta esir almıştı. Tabi kar esir almaz ama yollar kapanmış, sular donmuş İstanbul böyle kış görmemişti. Eski garaja abimle gittiğimizde karlı suları aşarak bata çıka soğuktan ve kardan borandan koruyarak otobüsün sıcağına kendimizi zor attığımızı hatırlıyorum. Niksar’a doğru yola çıkmıştık. Rahmetli Erdal Eniştem ameliyat olmuş biz de onu ziyarete gidiyorduk. Bu seyahat ve yaşadıklarım İstanbul’un kışı ilk heyecanlar hep aklımdadır. Bir Anadolu şehrinin tertemiz toprak yolları, aydınlık göğü sonra karla beraber gelinler gibi ince, temiz hüzünlerle örtünüvermesi ve sırlı bir aydınlıkla size gülümsemesi vardır ya utangaç mahcup işte onu ilk Niksar’ı gördüğümde yaşadım.

Niksar’a yolculuğumuzu hiç unutmadım. Akrabamız olan ve köyümüzün okumuşlarından, köy okulunda uzun yıllar müdürlük yapan, nesilleri okutan, yaşı altmışları geçmiş ablamı, ağabeyimi okutan Dursun Mehmet Şahin Hocam işte o yolculukta evini ziyaret ettiğimizde bana kitaplar vermişti. Eşi Müzeyyen Yenge nurlu aydınlık yüzünde hep tebessümlerle yerlere bile imtina ile basan, sözü sukût gibi taşıyan bir güzel insandı. Her daim bana meleğim diye seslenir, misafirperliğini o küçücük bahçeli nohut oda bakla sofa müstakil evde en iyi şekilde göstermeye çalışır, çocuklarına da sesini yükseltmeden gayet sakin ve mütevekkil bir halde konuşurdu. Evdeki huzur ortamı, çocukların anne ve babalarına karşı duydukları sonsuz ve sabır yüklü saygılı tutumları, durgun sular gibi çekingen tavırları onların mahcup bir halde sanki çekinir gibi sessiz duruşları biliyorum hep saygıdan ve güvendendi. Dursun Mehmet Hocam sert mizaçlı, mesafeli, gerçekten hem öğrencilerine hem de çocuklarına ve eşine otoriter bir hal ile davranmasına rağmen, aslında kişisine göre samimi ve ilgi ile herkesle özel olarak ilgilenirdi.

Dursun Mehmet Hocam köyün nadir okumuşlarındandı. Bizim köyümüz yükseklerde ormanların arasında İskesür olarak anılan ve Evliya Çelebi’nin de gezip dolaştığı cennet gibi bir konumda, havası, suyu eşine rastlanmayacak güzellikte bir yayla köyüdür. Ama iklim sert olduğu için ekin orak, bahçe bağ pek verim olmamış. Ve köy ahalisi bundan yarım asır kadar önce yakın bölgelere göç ederler. Rahmetli Ebem, annem hep göç hatıralarını anlatırlardı. Çarşamba, Terme, Irmaksırtı köyden göçenlerin mekânı olmuş. Bu göç yolculuğu neredeyse günler sürermiş. Sonra bu göç kervanına İstanbul, Almanya, Ankara eklenince köyde pek yerleşik hayat olmamış. Ama Demircili köyü ahalisi birbirine ve köye çok bağlı, her yaz mutlaka köye gelinir, düğünler yapılır ve cenazeler mutlaka köydeki Alkutlu mezarlığına defnedilir.

Mezkûr göç hareketliliği sebebiyle tabi okuma yazma oranı pek ilerlememiş. Yakın köyümüz olan Kızılcaören’den kaymakamlar, devlet adamları, nice siyasiler, bilim insanları çıkmıştır ama bizim köyümüz bundan ne yazık nasibini alamamıştır. Köylü şehirlere göç ettiği için de giyimi kuşamı, yeme içme kültürü şehir kültürüne uyumlu, ev halleri gayet modern hale gelmiştir zamanla. Dursun Mehmet Şahin Hocam, küçük yaşta yetim kalmasına rağmen kendi kuşağının adeta kurtuluş adası gibi olan yatılı öğretmen okuluna giderek, şartları zorlayarak, olmazları olur hale getirerek okumuş ve öğretmen olmuştur. Yine Profesör Mehmet Özdemir hocamız, teyzemin oğlu Salih Kandoğmuş, Nihat Özdemir, İbrahim Kandoğmuş, İsmet Şahin, Hoca Ömer Şahin, köyde zor şartlarda kimisi Mehmet Özdemir Hocam gibi Profesörlüğe yükselerek kimisi de ancak liseyi, imam hatip lisesini, meslek lisesini bitirerek ya da öğretmen okullarından mezun olarak zor şartlarda okumaya çalışmışlardır.

İlkokulun ilk iki yılını köyde okudum. Çamurlu yolları, kışları gürül gürül yanan sobaları, karların erimesi ile baharla coşup akan gürül gürül dereleri biliyorum. İşte o zamanlar Dursun Mehmet Şahin Hocam bizim müdürümüzdü. Köyde kuşak kuşak herkeste emeği olan, değerli bir büyüğümüzdür. Geçen hafta kendisini Hak’ka uğurladık. Değerlerimizin kıymetini ne yazık elimizden kayıp gittikleri zaman anlıyoruz.

Bazı insanlar hayatı öyle dolu dolu ve coşkun ırmaklar gibi yaşarlar, akıp dururlar ve siz bu akışın hep devam edeceğini sanırsınız. İşte Dursun Mehmet Hocamız da, her daim grantuvalet giyinir köyü bir baştan bir başa dolaşır, herkesi selamlar, yaşlıların duasısın alır. Hiçbir zaman büyüklenmeden herkesin, fakir zengin demeden kapısını çalar selam verirdi. Bu belki de onun en soylu ve örnek gösterilecek davranışı idi. Okuyanlara değer verirdi.

İlk Niksar seyahatimizde bana Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Sözde Kızlar, Makber Gülü, Barbaros Hayrettin Paşa Hatıraları gibi birkaç kitabı hediye vermişti. Neredeyse otuz yıl önce verilmiş bu kitaplar hala kütüphanemdedir. Kitapların ilk kapaklarını açtığımda dolmakalemle hepsinin girişinde Dursun Mehmet Şahin Kütüphanesi yazıyordu. Yani öğretmenlik, müdürlük yaparken, nice yolsuz, susuz dağ köylerinde çalışırken bir taraftan da kendi kütüphanesini oluşturuyordu. Bu değerli kitapları bana hediye edince nasıl da heyecanlanmıştım. Bu kitaplardan yola çıkarak daha nice kitaplar okudum ve yazarlığımın mayasını böyle kitaplarla oluştu diyebilirim. Yine Dursun Mehmet Abinin Kütüphanesinde Fizilal-i Kur’an’ın ilk baskılarını görmüştüm ve okumaya çalıştığımı hatırlıyorum.

Kendi kuşağının ve döneminin gereği olarak milliyetçi bir düşünce yapısı vardı Rahmetli Dursun Mehmet Hocamın. Zaten o dönem gereği milli manevi değerlere karşı oluşan düşünce akımının karşısında oluşmuştu bu milliyetçilik düşünce yapısı. Ama o kuşak da gözlemlediklerim; üniversitede okurken ki gözlemlediğim ülkücü gençlere benzemeyen bir samimiyetle ibadetlerine düşkünlük, manevi yaşantıya ve değerlere karşı hassasiyetti. Dursun Mehmet Abi ve onun döneminden olan kuşak her daim beş vakit namazını kılan, ibadetlerini aksatmayan ve her anlamda dindar milliyetçilerdi. Çünkü yaşanan İslami duruşun karşılığı o dönemde milliyetçilik olarak ortaya çıkmıştı. Sol ve materyalist akımların karşısında milli ve manevi duruşlarını korumaya çalışan bir kuşaktı bu genç kuşak.

En son yaz sonu Dursun Mehmet Abi’nin misafiri olduk. Bizi Ayvaz suyunun kenarında misafir ettiler Müzeyyen Yenge ile. Hastalık yakışmamıştı kendisine ve hiçbir şekilde zaten hastayım demedi. Yalnız Müzeyyen Yenge’ nin nurlu çehresi daha bir solmuş, hüzünlü bir halde bizi ağırlamıştı. Hastalık sürecini köy halkı uzaktan izledi. Kimselere pek belli etmedi rahatsızlığını. Yine dimdik, gençliğindeki gibi sert mizacının gölgesinde, tavizsiz bir duruşla bizi karşılamış, çocukları sevmişti.

Dursun Mehmet Abi’nin kütüphanesinden bu sefer oğlum Mustafa Harun’ nun payına kitaplar düşmüştü. Mustafa artık dağıtıla dağıtıla azalmış olan kütüphaneye yaklaşmış ve kitaplar seçmişti. Kitaplar sararmış, yer yer fareler kenarlarını yemişler ama çok asil ve okunası duruyorlardı. Var Olmak, neredeyse ilk baskı Nurettin Topçu’nun kıymetli eseri, Ziya Gökalp’in, Türk Ahlakı, M. Necati Sepetçioğlu’nun Türk Destanları adlı kitaplar Mustafa Harun’a kütüphaneden hatıra olarak verilmişti. Yılların yıpranmışlığı ve sararmışlığı vardı kitapların sayfalarında ve kapaklarında ama bu onları daha bir cazip hale getiriyordu.

Nedense değerlerimizi kaybedince anlıyoruz. Şimdi Dursun Mehmet Abi Hak’ka yürüdü. Tıpkı yaşadığı gibi kimselere yük olmadan, bahar günlerini andıran güneşli bir kış günü dostları, köylüsü, sevenleri onu uğurladılar. Geride gerçekten edep ve ahlak timsali, dört erkek evlat bıraktı. Evlatları hiçbir zaman hırslı, tamahkâr olmadılar. Onlar da babalarının yolunda kimisi eğitimci olarak kimisi mütevazı halde geçimini helal yoldan sağlayan bereketi ve huzuru kuşanmış, yaşamanın helal kazanç olduğunu duyumsayarak hanelerini geçindiriyorlar. Babalarından onlara helal kazancın, alınterinin ne kadar önemli olduğu ve mücadele etmek gerektiği, tek başına dahi kalsalar, kimselere güvenmeden dünyada tek başına kalmış gibi helal lokma için mücadele etme duyarlılığı kaldı zannındayım.

Yetimlik, yokluk, çaresizlik günlerinden gelerek, soğuk ve karlı dağları aşan, nice yolsuz, susuz okullarda eğitim aşkıyla öğretmenlik yapan ve kendi memleketinde nice nesilleri yetiştiren kıymetli büyüğümüz Dursun Mehmet Şahin Hocama rahmet dilerken, acılı ailesine sabırlar diliyorum.