Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.88
Gram Altın
2979.69
BIST 100
9752.34
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Haziran 2019

Dünyevi Başarıyı Merkeze Alınca!

Türkiye’de dindarlar iktidar ve para sahibi olmadan evvel yani mazlum ve mağdur oldukları, ezildikleri dönemde, paraya, makama ve iktidara sahip olduklarında yani gücü elde ettiklerinde bütün sorunlarının sona ereceğini, mazlumiyetlerinin biteceğini zannediyorlardı. Hatta bu şekilde zafer kazanılacağı bile düşünülüyordu. Yani sefer değil zaferdi sanki önemli olan. Oysa ki Müslümanlık insanları zaferle değil seferle yükümlü tutar. Başarı ise sadece Allah’tandır. Allah başarıyı dilerse verir, dilemezse vermez. Muvaffakiyet yalnızca Allah’tandır.

Peki başarı nedir? Başarı iktidar ve para sahibi olmak mı? Yani güçlü olmak mıdır? Gücü elde edip diğerleri üzerinde iktidar kullanmaya başladığınızda bu bir başarı mıdır? Dünyevi anlamda evet bu bir başarıdır. Ancak dini anlamda başarı bu değildir. Dini anlamda başarı Kur’an’da Allah’ın istediği gibi bir Müslüman olarak çevrene örnek olmak ve tebliğini sahih bir şekilde yaparak insanları Allah’ın yoluna davet ettiğinde onların bu davete icabet etmeleri ve Allah’ın yolunu tercih etmeleridir. Dini anlamda başarı budur. Bunu da veren esasında kullar değil Allah’tır, çünkü hidayeti veren Allah’tır.

Siyasetle uğraşan Müslümanalar başlangıçta Allah’ın rızasını kazanmak ve insanlığa hizmet ederek kendileri gibi inanmayan ve düşünmeyenlerin de kalbini kazanmak gibi ulvi bir gaye ile yola çıkmışlardı. Gaye bu olunca yapılan her türlü hizmetin bir bereketi ve karşılığı vardı. Ayrıca esas amaç sizin gibi inanmayan ve sizin gibi yaşamayan insanların kalbini kazanmak olunca yapılan hizmetler ve hizmetin sunulduğu kitleler sizin barışçıl, insani, birleştirici, kalp kırmamaya dönük, merhamet ve kardeşliğe davet eden dilinizi anlıyorlar ve size karşılık veriyorlardı. Mesela siyaseten Refah Partisi bu şekilde başarılı oldu. 1994 seçimlerinde refah Partisi kendi tabanı dışındaki kitlelerin de kalbini kazandı ve İstanbul gibi büyükşehir belediyeleri de dahil olmak üzere pek çok belediyeyi kazandı.

Belediyelerde yakalanan siyasi başarı daha sonra ülke yönetimine talip olunduğunda da ciddi bir güç sağladı. Bu güçle 1997’de Erbakan Başbakan oldu, 2002’de Ak Parti kuruldu ve Erdoğan da Başbakan oldu. Ak Parti ilk yıllarında gerçekten büyük bir heyecanla karşılandı. Dindar olsun olmasın toplumun büyük bir kesimi Erdoğan’ı destekledi ve ülkenin demokratikleşmesi, kalkınması, refaha kavuşması, insan haklarının ve özgürlüklerin önünün açılması, din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması için Ak Parti’yi destekledi. Gerçekten de Ak Parti üst üste pek çok seçimi açık arayla kazanarak hem yerelde hem genelde iktidar sahibi oldu. Bu süreçte ekonomide ve demokraside gözle görülür iyileşmeler oldu, toplumun refah düzeyi arttı. “Daha mikro seviyeden bakıldığında Ak Parti’nin iktidar olduğu süreçte muhafazakar kesim iş sahibi oldu, maddi açıdan ilerledi, refaha kavuştu. Pek çok kademede dindar bürokrat ve siyasetçiler çeşitli görevler aldılar. Yargıda, bakanlıklarda, belediyelerde muhafazakar bürokrat sayısı ciddi şekilde arttı. Kurumlar Ak Parti ve çevresine yaklaşan çeşitli klikler tarafından sahiplenildi, hatta paylaşıldı. Netice-i kelam siyasi ve dünyevi açıdan büyük başarılara imza atıldı. Ancak dindarların İslami gayeleriyle olan ilişkileri bu süreçte zayıflamaya başladı. Dünyevi iktidar artarken dini gayret ve dini hassasiyetler geri planda kalmaya başladı. Dünyevi başarı manevi başarıyı gölgelemeye başladı. Dini samimiyetin ve tebliğ-tevhid mücadelesinin yerini iktidar ve güç mücadeleleri aldı.

Dünyevileşme ve dünyevi kaygılar dini ve insani kaygıların yerini almaya başlayınca ortaya istenmeyen durumlar çıkmaya başladı. Kibir, bencillik, hased, çirkin rekabet, iktidar mücadeleleri, parayla olan ilişkide bozulmalar, istişareden uzaklaşma, kin, düşmanlık gayr-ı insani ve gayr-ı İslami günahlar etrafımızı kuşatmaya başladı. Sevgi dilinin yerini kindarlık, birleştirici siyasetin yerini çatışmacı üslup aldı. Dindar siyasetçi kendi dışındaki herkesi potansiyel düşman olarak algılamaya başladı. Düşmanlık üzerine kurulan seçim kampanyaları insanları küstürdü, ayrıştırdı. Bütün bunlarla birlikte Allah’ın inayeti de bu kitlenin üzerinden kalkınca dünyevi anlamda elde edilen başarılar bir bir hezimete dönüşmeye başladı. Neden bu hale geldik sorusunun cevaplarından birisi belki de en önemlisi budur. Ne diyelim hayırlısı. Olanda hayır vardır. İnşallah gereken ders bir an evvel çıkarılır.