'Dünyayı değiştiren kitap'
Her gün onlarca insanımızın ölümüyle veya yaralanmasıyla sarsılıyoruz. Televizyonlarımız, gazetelerimiz ve internet sitelerimiz insan kayıpları ve çatışma haberleriyle dolup taşmaktadır. Onlarca insanın öldüğü bu çatışma ortamında, çoğu zaman üzülmekten ve kahrolmaktan başka elimizden bir şey gelmediğini hissediyoruz.
Müslüman coğrafyası, ateş yerine dönmüş durumdadır. Suriye, Irak, Afganistan ve Pakistan yangın yeridir. Her gün Pazar yerlerinde ve camilerde patlatılan bombalar sonucunda onlarca kardeşimizin hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Müslümanlar ve insanlık, kanın dökülmesinden ve akmasından yorulmasına rağmen, her gün bolca dökülen kanla coğrafyamız kızıla boyanmaktadır. Kanlı çizgiler, sınırlar ve haritalar, kaderimizmiş gibi bize dayatılmaktadır.
Her gün kanın döküldüğü coğrafyamızda, İslam adına her türlü cinayeti, şiddeti ve katliamı işleyen yapılar ortaya çıkmaktadır. DAİŞ isimli yapı İslam adına, her gün yeni katliamlara ve vahşetlere imza atmaktadır. Tağuti güçlerle mücadele adına DAİŞ, kendisine yeni savaş alanları ve cepheleri açmaktadır.
Afganistan'da yüzyıldan fazla bir zamandır insanlar, insan gibi nefes almaya ve yaşamaya hasret durumdadırlar. Afganistan'da sonu gelmeyen bir iktidar mücadelesi sonucu farklı gruplar, örgütler, kimlikler ve kabileler çatışmaya devam etmektedir. Taliban adı verilen yapı, uzun süredir Afganistan Emirliği adı altında ülkeyi yönetmek için mücadele vermektedir. İlmin ve İslam'ı anlamanın peşinde olduğunu iddia eden Taliban, iktidar ve gücün peşinde koşmaktadır. Taliban, öğrenci değil, savaşçıdır.
Kendisine İslam Cumhuriyeti adını veren ve İslam Devrimi yapmakla övünen İran, Şiiliği kullanarak olabildiğince egemenlik alanını genişletmek için her türlü Acem oyununu oynamaktadır. İran'ın politikaları bölgede büyük bir güvensizlik yaratmış, Şii-Sünni çatışmasının yaşanması için her türlü dinamiği hazırlamış durumdadır. Esad rejimi, İran'ın aktif desteği sayesinde Doma gibi sivil yerleşim yerlerinde varil bombalarıyla insanları bombalamakta ve yok etmektedir. İran, Şiilik maskesi altında mezhepçi bir Fars milliyetçiliği vizyonunu iç ve dış politikasının esası yapmış durumdadır. İran, Şiizm ideolojisi etrafında bir Şii egemenlik alanı oluşturmaya çalıştığını inkar etmektedir. İran devlet başkanı Hasan Ruhani, Şii Hilali için değil, İslam dolunayını gerçekleştirmeyi hedeflediklerini söylemektedir. İranlılar, Suudiler, Şiiler, Sünniler, kısacası herkes keşke İslam dolunayı için çalışsaydı.
İslam dolunayı için çalışılmış olsaydı, coğrafyamızda bu kan denizinin olmaması gerekirdi. Coğrafyamızı kanın koktuğu bir vahşet coğrafyasına çeviren kabilecilik, mezhepçilik, milliyetçilik, cehalet, iktidar ve egemenlik tutkusudur. Coğrafyamızda bin beş yüz yıldır reisin yani hakim olanın kim olacağının kavgası verilmektedir. Reislik kavgası, barışımıza, refahımıza, özgürlüğümüze ve insanlığımıza hiçbir şey kazandırmamıştır. Reislik kavgası, hepimize kaybettiren bir çılgınlıktır.
Siyasi güç çılgınlığının, mezhepçiliğin, kabileciliğin, bedeviliğin, selefiliğin ve militarizmin bizi esir aldığı bir ortamda, bu vahşet bataklığından nasıl çıkacağımız sorusu en önemli problemdir. Kendimizi sahte ve yapay kimlikler uğruna şiddete teslim olmamak için nasıl değiştirebiliriz sorusu, en önemli sorudur. Dünyaca ünlü yazar Paul Coelho, bu soruya cevap verecek olan dünyayı değiştiren bir kitaptan bahsetmektedir. Coelho, Kur'an'ı "Dünyayı değiştiren Kitap" olarak nitelemektedir. Bir Arap kızı ise Coelho'nun bu nitelemesine karşı Kuran'ı "Doğru, şiddet ve katliamın kaynağı" diyerek cevap vermektedir. Bunun üzerine Coelho, sosyal medya hesabına şu anlamlı yorumu yazmaktadır: "Bu doğru değil. Ben Hristiyan'ım ve biz Hristiyanlar asırlar boyunca inancımızı kılıç ile yaymaya çalıştık. Haçlılar kelimesine sözlükten bir bak. Kadınları öldürdük. Onlara cadı dedik ve bilimi engellemeye çalıştık. Galileo'ya yaptığımız gibi. Ancak bütün bunlar inançların değil, onu istismar edenlerin sorunu."
Kur'an ve İslam konusunda artık köklü bir karar vermenin yol ayrımına gelmiş bulunuyoruz. Kur'an, insanlığa hidayet, rahmet ve kalplerdeki hastalıkların şifa bulması için gönderilmiş ilahi mesajıdır. İnsanlar, kalbi rahatsızlıklarını Kur'an'la tedavi etmek yerine, Kur'an'ı milliyetçilik, kabilecilik, mezhepçilik ve iktidarperestlik gibi hastalıklarının aracı haline getirdiler. Din adına coğrafyamızda kolayca şiddetin işlenmesinin nedeni, insanların kalbi hastalıklarını Kur'an'la tedavi etmemeleridir ve Kur'an'ı istismar ederek araçsallaştırmalarıdır. Hidayet ve kalplere şifa olarak gönderilen Kur'an insanı değiştirerek dünyayı değiştirmeyi amaçlamaktadır. Kur'an, insanı değiştiren bir hidayet ve şifa kitabıdır. Şiddet ve vahşet hastalığımızı, Kur'an'ın kalplere şifa olan mesajında tedavi edebiliriz.
Kur'an'ın insanı ve dünyayı değiştirmesi için, Kur'an'ı Allah'ın istediği sahih insan olmanın yolunu gösteren hidayet rehberi olmanın dışında hiçbir patolojik arzumuzun ve saplantımızın aracı haline getirmemeliyiz. Başka bir ifade ile yaşadığımız derin ve köklü sorunları çözmek istiyorsak Kur'an'ı istismar etmek şeklindeki kadim alışkanlığımızdan vazgeçmeli, Kur'an'ı hidayet rehberi ve şifa kaynağı olarak anlamaya ve yaşamaya çalışan öğrenciler olmalıyız.