Dünyaya çok yerleşmek
Başlıktaki ifade Dr. Esra Keskin’e ait. Bugünkü yazımıza misafir oldu. Peki, bu ifadeden ne anlamalıyız?
Dünyevileşmeyi. Dünyevileşme kavramı ise şu; insanın aklen,
zihnen ve bütün hayatıyla kendini dünyaya ait görmesidir. Dünya ile çok yakın
ilişkiye girmesi. Ona kendini çok kaptırması. Böyle birinin hayatında din ya
yok ya da öylesine bir figür şeklinde. Bu anlamda dünyevileşmek,
sekülerleşmeyle değer.
Seküler kişi hayatını madde üzerine kuruyor, mana pek yok.
Hayatı sadece dünyadan ibaret görüyor. Böyle biri için dünya saltanat koltuğu.
Amaç ona sahip olmak. Ölçü sadece madde. Dünya, sonsuz haz alma ve zevk
duygusu.
Oysa dünya kalıcı yer değil, geçiciliğini bilen bir insan
için bir imtihan yurdu. Gurbet. Gelip geçici bir hatıra. Nihayetinde biten bir
lezzet.
Mü’min insan dünyaya kendini kaptırmaz, teslim olmaz. Kalıcı
olmayana gönül vermez. Bilakis dünyaya inançları ve değerleriyle şekil vermeye
çalışır. Allah’a verdiği söze sadık kalır.
Gerçek şu ki, insanın zaafiyetleri var. Dünyadan
beklentileri, arzuları ve istekleri var. Aç gözlülük var. Oysa din ölçüyü
koyuyor. Dünya ile ahiret arasında dengeyi sağlıyor. Dünyayı ihmal etmeden, çok
da yerleşmeden ve hemen kalkıp gidecekmiş gibi ahiret için, insanlık için çalış
diye emrediyor.
Tam da burada şu cümleyi kuralım: İnsan kötülüğüyle değil,
sahip olduklarıyla değil, iyiliğiyle ve sahip olmadıklarıyla insandır.
Dünyaya çok yerleşen insan, dünyanın sadece malına mülküne
değil, kirine, pasına, günahına bile talip olur. Dünyayı vazgeçilmez bir güç
görüyor. Oysa insan dünyada misafirdir. Gelip geçici. Bunu neden mi
hatırlatıyorum?
Şunun için; insanın dünya ile yarışında kazanan taraf dünya
oluyor. Herkes kaybetti, kaybediyor. Nihayetinde ölüm var. İnsan sonunda bir
avuç kara toprak oluyor.
Seküler insan dünyaya sahip olmak istiyor. Dünya ile olan
ilişkisi, ateşe karşı tedbirsiz ve mesafesiz duran insan gibidir. Çok ve
ölçüsüz yaklaşırsan yanıyorsun.
Dünyevileşmede ölümsüzlük tutkusu ağır basıyor ve din
hayatın içinde ve ekseninde değil. Yönetimden uzak tutuluyor. Yaşamın dışına
itiliyor, dışlanıyor. Bu anlamda dünyevileşme ile sekülerizm eşdeğer.
Modernleşme ile de aralarında direkt bir bağ var.
Konfor ve rahat yaşamak modern insanının düşü. Bunun için
büyük çaba gösteriyor. Çünkü bedenin istekleri ve tatmini onun için ruhu
tatminden önce geliyor. Oysa inanmış bir insan için öncelik ruhun tatmini. Şunu
biliyoruz ki, bedeni ayakta tutan ruhtur. Bir insanın ruhsuz yaşaması mümkün
değildir.
Son cümlemiz de şu olsun.
Bugün, Gazze’de yaşananlara karşı sessiz ve sedasız,
tepkisiz ve duyarsız kalan insan işte bu ruhsuz insandır. Dünyevileşen
insandır.
Gelecek hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz.