DÜNYAYA ANLAM VERMEK
Başımızı çevirip içinde yaşadığımız dünyaya şöyle bir baktığımızda harikulade ve şaşırtıcı olaylarla karşılaşırız. Badem ağaçları ilkbaharda ne zaman çiçek açacaklarını biliyor ve karasinekler şeffaf kanatlarını arka bacaklarıyla temizliyor. Kedilerin yalanarak bedenlerini dezenfekte ettiklerini, kucağa aldığınızda mutluluklarını mırıldanarak belli ettiklerini görürsünüz. Güzle görülmeyen, bir toplu iğnenin başı kadar hacme binlercesinin sığabildiği minicik tek hücreli mikroorganizmalar, sessiz mikro dünyalarında azimle hayatlarını sürdürüyor ve bir su damlasında, sanki okyanustaymışçasına uzay gemileri gibi süzülüyorlar.
Günlük hayatımızın koşuşturması içinde nasıl büyük veya küçük bilmece ve sırlarla dolu harika bir dünyada yaşadığımızı kolaylıkla unutabiliyoruz.
Işıl ışıl bir sonbahar havasında çiğ taneleri neden ve nasıl otların tepesine doğru tırmanır? Örümcekler niçin kendi ördükleri ağa sineklerin yapıştığı gibi yapışmaz?
Bulutların gökyüzüne çıkışını ve şekil değiştirmelerini izlemek ne büyük keyiftir. Sıcak havalarda, yere bakıldığında minik böceklerin sap ve köklerden örülmüş şehirlerinde, yollarını bulmaya çalıştıkları yepyeni bir dünya önümüze serilir. Hepsi sürekli hareket halindedir, ancak nereye gideceklerini nereden bilmektedirler.
Kainat çok küçük atomlardan meydana gelir. Bir milyondan fazla atom bir araya gelince bir toplu iğne başı kadar oluyorlar. Atom ise, minyatür bir Güneş sistemini andırıyor. Çekirdek Güneş'i, elektronlar ise Güneş'in (çekirdeğin) etrafında dönen gezenleri simgeliyor.
Çekirdek, atomun kendisinden yaklaşık 100 bin kat küçük. İnanılmaz bir şekilde atomun büyük çoğunluğu boşluktan oluşuyor (yani 1'e 99 bin ). Hatta atomların içi o kadar boştur ki, eğer maddedeki boş alanları sıkıştırarak yok etme şansımız olsa, tüm insan ırkını bir küp şekerin içine sığdırmak mümkün olacaktır.
Kainattaki harikalar saymakla bitmez. Canlılar çevreleriyle gözlendiğinde şaşırtıcıdır, içlerinde olanlar incelendiğinde daha çok şaşırtıcıdır.
İsteğimiz olmadan geldiğimiz bu dünyada yine elimizde olmadan gideceğiz. Kontrol edemediğimiz, nerede başlayıp nerede nasıl biteceğini bilemediğimiz bir hayatı yaşıyoruz. Böylesine bir belirsizlik içinde bir şeylere inanmak ve güvenmek en az hayati ihtiyaçlarımız olan nefes almak, beslenmek kadar önemlidir. Tüm kainatı yaratan mükemmel bir varlığın olduğunu, bizleri koruyup gözettiğini, ibadet ve dua ederek onunla iletişim kurmanın öneminin farkına varmamız şarttır.
Çevremiz engelleyemediğimiz zulümler, acımasızlıklar, haksızlıklarla dolu. Bazı hadiselere kahrolmamak elde değil. İşte bu devre de bizi ancak Allah'a ve ahirete inanç rahatlatır. Biliriz ki bu dünyadaki zerre kadar iyiliğin de kötülüğün de karşılığı öbür dünyada alınacaktır. Aynen Bediüzzaman gibi, "Zalimler için yaşasın cehennem" deriz.
Her şeye kadir olan yaratıcıya inanmayan mutlu olamaz. Çünkü doğumu, hayatı, ölümü, niçin dünyada bulunduğumuzu açıklayamaz.
İnanan insan:
"Her işte hayır vardır."
"Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler."
"Şer gibi görünen olayların arkasında hayır vardır." der.
Bu gerçekler inançlı insanı sıkıntı verici problemlere karşı rahatlatır, başına gelen her olayda onun için hayırlı bir şeyler olduğunu düşündürür.
Allah'a inanma, O'nu sevme, O'na bağlanma, O'nu hakiki dost kabul etme ne güzeldir!
Çalkantılı bir denizde yol alıyoruz. İnancımız sağlamsa dalgalar bize vız gelecektir. Çünkü O'na sığınırız.
Varoluşumuzu açıklamanın tek yolu inanmaktan geçer. Dünyada niçin olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi ancak bize dinimiz anlatır.