Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Aralık 2022

Dünyanın yükünü sırtlayan hamallar

(4)

19. Yüzyıla gelindiğinde, her alanda olduğu gibi İstanbul hanları da duraklama devrine girdi. Bu yüzyılın sonuna doğru ticaret hanları birer birer işyeri merkezlerine dönüştü. Hem de “hiçbir şeyin eskisi kadar olmayacağı” hızla. Bu hızlı değişimle başlayan süreçle birlikte, teknolojik gelişmelerin bir getirisi olarak hamalların yaptığı işgücünün yerini yavaş yavaş makineler almaya başladı.

Buna rağmen, hâlâ “taşı toprağı altın olan İstanbul”a sadece Anadolu’nun değil, dünyanın her yerinden insan seli akmaya devam ediyor. Sayıları gün geçtikçe azalsa da Anadolu’nun kavruk tenli insanları İstanbul’un dar ve dik sokaklarındadünyanın yükünü taşımaya devam ediyor.

*

HAMALLIĞIN DA KENDİNE GÖRE BİR RACONU VAR!..

İstanbul’un Eminönü semtinde faaliyet gösteren hamalların her bölgede bir bölüğü var. Bu bölükler, Osmanlı’dan kalma “Dersaadet Hamal Bölükleri Nizamnâmesi”ne göre çalışıyor. Danıştay 29 Şubat 1992 tarihinde nizamnâmenin geçersizliği hakkında görüş bildirse de, bu nizam Cenevizlilerden Bizanslılara, Osmanlılardan günümüze devam ediyor.

Hamallık, İstanbul’un yarımadasında bulunan tarihî Fatih ilçesi, Eminönü semtinde yüzyıllardır yaşatılmaya çalışılıyor. Arı kovanı gibi çalışan çarşılara gelen kargolar, dar sokaklara giremeyen motorlu araçlardan alınarak, küfeyle, iple, semerle veya çekçekle ticarethanelere taşınıyor. Ticaretin, turizmin, sosyal ve kültürel hayatın kalbi olan bölgede hâlâ binlerce insan bu meslekten ekmek yiyor.

Kapalıçarşı, Mercan, Cağaloğlu, Çemberlitaş, Nuruosmaniye, Sultanhamam, Tahtakale, Eminönü ve Sirkeci gibi semtlerde sırtlarındaki yüke yük katarak hayata tutunmaya, ailelerini geçindirmeye çalışıyor. Sabahın ilk ışıklarıyla işe başlayan hamallar, akşam güneşi batana kadar dünyanın yükünü taşıyor. Bu yaşam mücadelesi, bu ekmek kavgası Ermenilerden Kürtlere, Kürtlerden bîçâre mültecilere, dahası dededen oğula, oğuldan toruna devam ediyor.

Hamal bölüklerinin çoğunluğunu Malatya, Adıyaman ve Şanlıurfa’dan gelenler oluşturuyor. Her bölüğün ayrı bir bölgesi bulunuyor. Hamal bölüğüne katılabilmek için hava parası ödemek gerekiyor. Tayfa sayısı sabit olduğundan tayfalık hakkı, hava parası ile devrediliyor. Aynı soyadı taşıyanlar, tayfalık hakkından yararlanabiliyor.

Bölüklerin yöneticisine de “bölükbaşı”, “kahya” veya “kolbaşı” deniyor. Bölükbaşı akşama kadar toplanan kazancı hamallara eşit şekilde bölüştürüyor.

***

“GRUP KARARI ALDIK, HİÇ KİMSEYE KONUŞMUYORUZ!..”

Arı kovanı gibi kanayan Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı, Tahtakale, Mahmutpaşa, Sultanhamam bölgesini deli deli esen lodosla birlikte yalpalaya yalpalaya arşınlıyoruz. Hasırcılar Caddesi’nden Kurukahveci Mehmed Efendi’nin mahdumlarının kavurduğu kahvelerinin cezbeden enfes kokalarının arasından geçerek, Beta Yeni Han’da (1671 yılında Kazasker Abdülkadir Efendi tarafından vakfedilen han, Emin, Tahmis, Hasırcılar, Yeni Han ve on sonda Beta Yeni Han ismini almış. Dönemin hangar bölgesinin en hareketli noktalarından biri olarak tanınan, Tahtakale Mahallesi, Hasırcılar Caddesi’nde yer alan ve Beta Yeni Han, o dönemde kahvenin ilk işlendiği, depolandığı, kavrulduğu, öğütüldüğü ve satıldığı yer olarak bilinmektedir.) biraz nefeslenip Tahtakale Türk Telekom Müdürlüğü’nün bulunduğu caddede semer ve çekçeklerini yol kenarına dizmiş, iş bekleyen hamallara rastlıyoruz.

Selam verip yanlarına yaklaştığımızda tedirgin oluyorlar. Hele gazeteci olduğumuzu söylediğimizde, zâbit görmüş gibi kaçıyorlar. Kazıcılar bölüğünün kolbaşısı, “grup kararı aldık, hiç kimseye konuşmuyoruz” diyor, başka bir şey demiyor. Sebep?.. Gazeteciler haklarında yalan yanlış haber yapıyormuş. Bu hamal esnafı ne menem şeymiş meğer; konuşmak şöyle dursun, fotoğraf bile çektirmiyor. Çaresi yok, başka bir bölük ve kahya bulacağız kendimize!..

WhatsApp Image 2022-12-15 at 09.46.06_785bea154fccb38b46d7bf15baa9fe8f.jpeg

Yeni Camii Caddesi’nden Sultanhamam Meydanı’na ilerliyoruz. Manifaturacı (Draper) Heykeli’nin etrafı arı kovanı gibi kaynıyor. Buradan Aşirefendi Caddesi’ne sapıp, nihayet sorularımıza cevap alabileceğimiz Hanımeli Sokağı’nın başındaki heykelin etrafında toplanmış hamallara ulaşıyoruz. Biraz önce gördüğümüz manzara burada da mevcut; bir telaş, bir koşuşturmaca içindeler ki, sormayın!.. Fakat burada gözümüze çarpan heybetli heykelden biraz bahsedelim...

*

WhatsApp Image 2022-12-15 at 09.46.06 (1)_3daa49278b345f5c82b8a08c1b0c8241.jpeg

HAMAL (PORTER) HERKESİ SELAMLIYOR

Sultanhamam, Aşirefendi muhiti bir zamanlar İstanbul’un olduğu kadar Türkiye ve dünya kumaş piyasasının merkeziydi.

Kendisini dünyanın yükünü taşımaya adamış bu insanları tasvir eden bir hamalın heykeli Fatih ilçesi, Hobyar Mahallesi, Aşirefendi Caddesi, Hanımeli Sokağı’nın başına Fatih Belediyesi tarafından 2012 yılında dikildi.

Heykel görkemiyle oradan geçenlere baş çevirttiriyor. Sırtında İngiliz kumaşı, üstünde paralanmış el dokuması elbisesi ve çökmüş avurtları her şeyi gayet net anlatıyor. Heykelin alt kaidesinde Hamal (Porter) yazıyor.

*

Burası Meydancık Bölüğü’nün toplanma mekânıymış. Heykelin etrafında bir hamal semerini bırakıp, diğeri yükünü almak için koşuştura koşuştura başka bir hana dalıyor.

Gruptan birisi elinde telefon sağa sola talimat verip, arkadaşlarını bölgedeki işlere yönlendiriyor. Stres zirvede!.. Elinde telefonla talimatlar yağdıranın Meydancık Bölüğü’nün kahyası olduğunu biraz hasbihâl ettiğimizde anlıyoruz. Malatya’nın Pütürge ilçesinden kalkıp İstanbul’a gelen Hacı Altıntaş, bir telefona, bir bize, bir de yönettiği hamallara cevap vermeye gayret ediyor. İşi çok zor!..

Daha yakın zamana kadar bölgede ortalama 100 ilâ 150 kişiyle faaliyet gösteren hamal bölüklerinin sayısı azalmaya başlamış. Hamalların sayısı Meydancık’ta 166’dan 45’e, İpçiler’de 180’den 5’e, Asmaaltı’da 40’dan 6’ya, Kazıcılar’da 180’den 30’a, Çarşıkapı’da 130’dan 50’ye, Fincancılar’da 80’den 40’a, Şekerci’de 100’den 50’ye kadar düşmüş. Bölgenin hızla ticarethanelerden turizm sektörüne yönelmesi sebebiyle 50 kişilik Çiçekpazarı ve 70 kişilik Sirkeci bölüğü fesh edilmiş.

Şu anda çoğunluğunu Malatya (Pütürge), Adıyaman (Kahta) ve Şanlıurfalıların (Siverek) oluşturduğu bölükler, faaliyetlerini genellikle sırt ve çekçekle yürütüyorlarmış. Günlük kazançları ortalama 250 ilâ 300 lira arasında değişiyormuş. İstanbul’a mitili atan mültecilerin de hanlarda kendilerine yer edinmesiyle birlikte bölgede yaklaşık 3 bin civarında hamal evine ekmek parası götürüyormuş.

*

Tarihî yarımada Eminönü ve çevresinde asırlardır, İstanbul’un bütün yükünü taşıyan hamalların birbirinden ilginç hikâyeleri var. Hani derler ya, “bir dokun, bin âh işit”, o bâbdan. Bizler boş olarak bölgenin, iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık, dar, basamaklı, dik inişli ve yokuşlu yollarını yürümekte aciz kalırken, onlar küfeyle, iple, semerle veya çekçekle kendi ağırlıklarından fazla yüklerle yağmur kar, sıcak soğuk demeden ekmek parası için binbir cefâya katlanıyor.

***

“ŞÖHRETLER KARMASI”NIN YİĞİTLİĞİ NESİLDEN NESİLE AKTARILIYOR

Sokakların dili olsa da şu hamalları konuşsa...

Dabbe- tü’l-arz’a benzeyen, ayaklarında battal çizmeler ile yere ökçe vurduklarında zemin tir tir titreten, “Yâ Hay” esmâsıyla bir ahenk içinde dünyanın yükünü kaldıran, pîrleri Peygâm-ı Ali ve Selmânî’ olan ve Eminönü civarında faaliyet gösteren hamalların nâmını Evliyâ Çelebi öyle bir anlatıyor ki, insanı hayretlere gark ediyor...

*

“ZARO AĞA” DEYİNCE AKAN SULAR DURUYOR!..

Bitlisli Zaro Ağa deyince şöyle bir durup düşüneceksin!.. 1770’li yıllarda Bitlis’te doğan Zaro Ağa, 10 Osmanlı padişahı, 28 sadrazam, 1 cumhurbaşkanı, 5 başbakan görmüş, 6 savaşa katılmış, 29 kez evlenmiş. 18. yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’a mitili atan Zaro Ağa, uzun yıllar Hamal Topluluğu’nun başında bulunmuş. Zaro Ağa’nın sırtına vurulan yüzlerce kiloluk yükle dik yokuşları aheste aheste tırmanışı bir efsane gibi hâlâ dilden dile dolaşıyor...

*

“ŞEYTAN BETO” İŞE 13 YAŞINDA BAŞLADI

Kendisi 50 okkalık, yüklendiği yük dünya kadar ağır olan bir hamaldan daha bahsedelim; Alberto Kohen, ya da nâm-ı diğer “Şeytan Beto”.

İzmirli bir Müslüman anneden, Kasımpaşalı Yahudi bir babadan olma Kohen, hamallığa 13 yaşlarında bir semer alarak Eminönü Balık Hali’nde başlıyor. İşvereni olmayan Kohen hayali bir firma ismi uydurarak kendisine “Şeytan Nakliyat” ismi veriyor. Bunun üzerine müşterileri işe “Şeytan Beto” diye çağırıyor.

Genç yaşlarında 250-300 kilo yükü sırtlayan Kohen, 55 yaşlarına geldiğinde vites küçültüp 150 kiloya düşüyor. Bu işi yaparken kendisine göre bir teknik geliştiren Kohen, öyle ki 300 kiloluk bir kasayı dördüncü kata kadar çıkarmayı sıradan bir iş görüyor.

Tam 60 yıl semerle hamallık yapan Alberto Kohen, Tahtakale’de, Galata’da, Sirkeci’de, Kuledibi’nde, Kasımpaşa’da çalışkanlığıyla, gücüyle, kuvvetiyle nam salıyor.

Hamallık camiası ismi anılınca 74’lük “Şeytan Beto”dan hâlâ saygı ile bahsediliyor...

Daha nice isimsiz kahraman sırtladıkları yükü bihakkın taşıyor.

***

HAMALLIKTAN ŞÖHRETE UZANANANLAR...

Bazı insanların çileli bir yaşımı vardır. Her ne kadar gözümüze hayat sahnesinde bazı insanların hayatı güzel görünse de içlerinde yaşadıkları duyguları, geçmişlerini asla bilemeyiz. İşte tam da buna örnek olarak “nereden, nereye” diyeceğimiz birkaç kişinin hayatından örnek vereceğiz.

*

YEŞİLÇAM’IN “KÖTÜ ADAMI”NIN YAPMADIĞI İŞ KALMAMIŞ!..

EROL TAŞ / 28 Şubat 1926 yılında Erzurum’da doğan Erol Taş, henüz daha 2 yaşındayken babasının ölmesiyle birlikte ailesiyle İstanbul’a taşınır. Başta baba olmadığı için küçük yaşlarda okulu bırakıp, hamallık ve tezgahtarlık yapmak zorunda kalır. Ardından profesyonel olarak boksörlük, fabrikada işçilik ve film setlerinde figüranlık yapmaya başlar. Yeşilçam’da kavgaların kötü adamı olarak nam salar.

Fakat gerçek hayattaki aksilikler Taş’ı yalnız bırakmaz. Eşini kanserden kaybettikten sonra çocuklarıyla baş başa kalır. Yaşadığı sıkıntılara rağmen mutluluk tablosu çizerek 3 çocuğuna hem annelik hem de babalık yapar. Film setlerinden ayrıldıktan sonra “Erol Taş Kahvesi”ni işletmeye koyulur.

Yeşilçam’ın Kötü Adamı” olarak tanıdığımız bu sert sîmâlı fakat özünde pamuk gibi yumuşak gönüllü adam 8 Kasım 1998’de geçirdiği kalp krizi sonrası bu fânî dünyadan göçer. Ruhu şâd olsun.

*

“BU AKŞAM ÖLÜRÜM BENİ KİMSE TUTAMAZ...”

MURAT KEKİLLİ / Adana’nın münbit topraklarında gözlerini dünyaya açan Murat Kekilli’nin ailesi çok fakirdir. Zor bir çocukluk evresinden sonra ailesine yardımcı olmak için halde hamallık yapmaya başlar. Kâh hale gelen karpuzları boşaltır, kâh yükler. Bununla birlikte hayata kahretmez, küsmez, duygularını notaya döker.

Günün birinde şans kapısını çalar. “Bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz” şarkısıyla müzik dünyasında fırtınalar estirmeye başlar.

Şöhretin kendisine araladığı kapıdan giren Kekilli, ne zaman hamallık yaptığı günler hatırlatılsa o günleri gururla yâd eder.

*

12 EYLÜL DARBESİ’YLE HAYATI DEĞİŞTİ

HASAN KÜÇÜKKURT / Birçok hayatı karartan 12 Eylül 1980 Darbesi’nin mağdurlarından birisi de Hasan Küçükkurt’tur. Hakkındaki davalar sebebiyle 1981 yılında daha 19 yaşındayken Konya Ereğli’den İzmir’e cebinde tek kuruşu bile olmadan göç etmek zorunda kalır. İlk geldiği yıllarda İzmir Hali’nde hamallık yaparak hayatını idame ettirmeye başlar.

5 yıl hamallık yapan Küçükkurt, daha sonra katiplik yapar. Tam 18 yıl halde gecesini gündüzüne katan Küçükkurt, az bir sermaye ile lokantacılığa başlar. Şu anda İzmir’de her gün 19 bin kişiyi doyuran yemek firmasının sahibi Küçükkurt, turizmden hayvancılığa, tarımdan ticarete birçok alanda faaliyet gösteriyor. Bu faaliyetlerin yanında İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı da yapan Hasan Küçükkurt, ailesiyle birlikte çok mutlu bir hayat sürüyor.

*

ASTSUBAYLIKTAN HAMALLIĞA TERFİ ETTİRİLDİ!..

ÖNDER ÇAYIR / FETÖ kumpası askeri casusluk soruşturması sonucu ordudan atılan Astsubay Üstçavuş Önder Çayır, bir yandan ailesini geçindirmek için hamallık yaparken bir yandan da hukuk mücadelesi verdi. Ve 5 yıl sonra verdiği mücadelede mutlu sona ulaştı. Mahkeme Çayır’ın TSK’daki görevine dönmesine karar verdi. Hayat böyle bir şey; “her zorluktan sonra muhakkak bir kolaylık vardır”.

*

DÜNYANIN YÜKÜNÜ TAŞIYARAK “HAMALOĞLU”NU KURDU

AHMET YUSUFOĞLU/ Şırnak’ın Silopi ilçesinde doğan Ahmet Yusufoğlu, maddi imkânsızlıklar yüzünden ilkokulu yarıda bıraktı. Henüz 11 yaşındaki Yusufoğlu’nun yaşıtları okula giderken, o ailesine yardımcı olabilmek için hamallığa başladı. Gün oldu kilometrelerce yolu yalın ayak yürümek zorunda kaldı, gün oldu sıcak ve soğuğa aldırış etmeden kendisinden ağır yükleri taşımak zorunda kaldı. Tam 30 yıl sonra hamallıktan sonra kazandığı parayla kaldırımlara kurduğu tezgahlarda sebze satmaya başladı.

Çalışma hayatına hamal olarak başlayan ve 70’ine merdiven dayayan Ahmet Yusufoğlu yıllar sonra iş adamı oldu. Yusufoğlu unlu mamuller, gıda ve kafeler zinciri kurarak işlerini büyüttü. İşler büyüdükçe, yüzlerce kişiye ekmek vermeye başladı. Yusufoğlu hamallık yaparak atıldığı iş hayatında ilerleyerek kurduğu şirkete de “Hamaloğlu” ismini verdi.

Ahmet Yusufoğlu 9 Eylül 2018’de hayatını kaybedince, arkasında sadece servet değil, kendine dua eden binlerce gözü yaşlı insan bıraktı.

*

“KLAS HAMAL”DAN KLAS HAREKETLER!..

KLAS HAMAL MEHMET ATEŞ / İzmit’in Kandıra ilçesinde her ayın bir günü, alın terinin karşılığı olan kazancı bir sivil toplum kuruluşuna bağışlayan “klas” adam vardır. Nam-ı diğer “Klas Hamal” Mehmet Ateş. 20 yıldan fazla bir süredir hamallık yapan Mehmet Ateş, “verdiğin senindir” düsturuyla ihtiyaç sahiplerinin imdadına koşuyor. Alın teriyle kazandığı parayı bölüşüyor. Bu çağda böyle insan kaldı mı?..” diye sormayın. Var. Adı da “Klas Hamal” Mehmet Ateş. Allah sayılarını artırsın.

***

KISSADAN HİSSE...

İPİNİN HESABINI VEREMEYEN HAMAL

Bir zengin ölüm döşeğinde evlatlarını yanına çağırarak, “Münker ve Nekir meleklerinin hesap sormasından çok korkuyorum. Ölünce bir adam bulun, servetimin yarısı karşılığında kabirde ilk gün arkadaşlık yapsın...” diye vasiyet ediyor. Kısa bir süre sonra emrihak vâki olup, zengin adam vefat edince evlatları babalarının vasiyetini yerine getirmek için kebire girecek bir kişi aramaya başlıyor. Kimse bu teklife talip olmaya cesaret edemiyor. Nihayet beldenin en fakirlerinden biri olan hamal, “Ne olacak sanki, fakir bir adamım, zaten ölümden beter bir sıkıntı ve yoksulluk içinde yaşıyorum. Hamal olarak yatar, zengin olarak kalkarım...” diyerek diri diri mezara girme teklifini kabul ediyor.

Hamal, vefat eden zengin ile birlikte kabre konuluyor. Münker ve Nekir melekleri geliyor. Bakıyorlarki kabirde bir ölü, bir de diri var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu diri olandan başlayalım” diyerek hamalı sorgulamaya başlıyorlar: -“O ip kimin?.. Nereden aldın?.. Niye aldın?.. Nasıl aldın?.. Nerelerde kullandın?..” sorgu sual bir türlü bitmek bilmiyor. Nihayet sabah olduğunda açılan kabirden hamal kendini kan ter içinde dışarı atıyor.

Kabrin dışında bekleyen mevtanın evlatları, “Tamam, babamızın vasiyeti gereği servetinin yarısı senin...” diyor. Hamal, “Vallahi de istemem!.. Billahi de istemem!.. Tallahi de istemem!.. Ben, sabaha kadar sırtıma sardığım bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?..” diyerek kendine vaat edilen serveti reddediyor.

Veremeyeceği hesabı olmadan ölebilmek ne büyük bir bahtiyarlık...

İbret alabilene güzel bir kıssadan hisse...