Dünyanın Repliği
Şiirin sesiyle uyanmak, şiirle açmak bir günü ve şiirle kapamak. Son zamanlarda yorulmayan ne var? Gök yoruldu, dağ yoruldu, ırmak yoruldu, yollar yoruldu, gece ve gündüz yoruldu, deniz yoruldu, şehirler yoruldu ve kalpler yoruldu. Şimdi bir ses gerek bizi uyandırmaya, işte o ses: Dünyanın Repliği.
Vahdettin
Oktay Beyazlı, “86’da doğmuş ama şiirle
daha evvel doğmuş, yeşili sevmiş ve hep onunla olmuş, öğrenmek için öğretmen,
sevmek için baba olmuş. Yetmemiş daha çok susmak için de şiiri seçmiş.”
Kendini böyle anlatıyor sevgili şairimiz.
Susmak için şiiri seçmek. Burada duruyorum. Ve ben de susup Dünyanın Repliği’ni dinliyorum.
Aralık
2022’de sesini duyuran Dünyanın Repliği,
V. Oktay Beyazlı’nın ilk şiir kitabı. Okur Kitaplığı’ndan çıkan eser, üç bölüme
ayrılmış ve 33 şiirden oluşuyor. “Cennet’ime,
Bal’ıma ve Şiir’ime…” hitabının
olduğu ilk sayfadan sonra ikinci sayfada Sezai Karakoç, A. Cahit Zarifoğlu ve
R.M. Rilke’den dizelere yer verilmiş.
Bir eseri
özellikle de şiir kitaplarını okurken dikkat ettiğim husus seçilen kelimeler ve
benzetmelerdir. Alışılmış benzetmelerin
dışında şairin kendine ait üslubu ve buluşları var mıdır? V. Oktay Beyazlı, Dünyanın Repliği’nde kendine ait
buluşları, benzetmeleri ve var etmeye çalıştığı dili ile dikkatimi çekti. Taşralı bir ruhun arayışı, sızlanışı,
yalnızlığı, ölümü ve aşkı bilişi,
kuşları, hüznü ve sevinci talim edişi gözümden kaçmadı. Doğrusu beni
şaşırtan ve sevindiren, takdir hislerimi de gizleyemeyeceğim dizeleri ile şiir
için umut veren bir şair yolculuğuna şahit oldum. Peki, bu şair nasıl ve hangi
mecrada yetişmiştir, evet, bunu da sormak gerekir. Ben bu sorunun cevabını yine
şairin kendi dizeleri arasında buldum. “Mahfil
tutmadım ustam da yok/gözümü kamaştıran dünyadan gayrı/sezdim Yunus’un emrini
Türkçe koylarında”(s.17). Bunu
söylemiş olması onu daha müstakil ve kendi yolunu kendi açan bir şair olarak
bilinmesi için iyi bir adım. Aidiyet duygusunun insanın elini kolunu
bağladığını, istidadını körelttiğini düşünüyorum. Günümüz edebiyat çevrelerinin
hastalığı hâline gelen “talebelik” veya “edebiyat müritliği” gibi bağlılıklar
genç kuşakların önüne set oluyor. Falanın paltosundan, filanın cebinden çıkmak
gibi komplekslerden kurtulan ve eserini kendisi inşa eden kim varsa onun eseri
orijinal ve o kişi de kendi üslubunu bulan bir sanatçı olma yolunda ciddi ve
imrenilecek bir adım atmış olmaktadır. Gelelim V. Oktay Beyazlı’ya, lafı biraz
uzatmış olsak da tüm bu sözleri Dünyanın
Repliği’ni daha iyi anlamanız için söylediğimi eserden alacağım dizeleri
okuyunca anlayacaksınız.
Şairin
gücü dilindedir, o dil ile bir ordu var eder ve anlam ülkesini fethe koyulur.
Sevgili V. Oktay, kendi ordusunu kurmuş. Dile hâkimiyetini gördüğüm gibi dilin
zenginliklerini keşfettiğini de gördüğümü söyleyebilirim. Şiir kitaplarını
okurken kitabın üzerine not almayı seviyorum, kitaba biraz yazık mı oluyor,
diye de hayıflanırım ama bundan da vazgeçemiyorum. Dünyanın Repliği’ni okurken her sayfada aldığım notlar oldu. Bu şu
demek aslında her şiirde hayran kaldığım, önemsediğim, şairi farklı kılan
söyleyişler var. Eserde not almadığım
sayfa yok gibiydi. (Kusuruma bakma sevgili şair.) İmzalı bir esere böyle
kıyılır mı, demeyin lütfen! Şiirleri
okuyup geçmedim, şiirin içine girmeye, kim bilir, şerh biraz da böyledir ama
şerh de etmek değildi amacım sadece şairin müktesebatını ortaya koymak,
şiirinin anlam dünyasını tanımak istedim. Bu da bir okur olarak hakkımdı. Kendimce
orijinal bulduğum dizeleri renkli kalemlerle çizdim. Dikkatimi çeken kelimeleri
ayrı kalemlerle not aldım. Eserde az kullanılan kelimeleri, öz Türkçe
diyebileceğim kelimeleri kenarlara yazdım. Şimdi 62 sayfalık Dünyanın Repliği’nin kapısını açalım mı,
buyurun!
İlk şiirin
adı: Dili Çürüten Şair. Şiirde “insan yabancıdır en az kendi yüzüne bakar” dizesini hemen
içselleştirdim. Modern insanın hâli. Devamında “ve uzaktır en yakınındayken kalbine” dizesi ile sorguladım kendimi
de. Dikkat çeken bir husus da şiirlerin
ismi. Allah Ağrısı Omzumda Plato Düzlüğü
başlıklı şiirde iç muhasebe başlıyor. Çünkü burada yüzleşmemiz gerek konular
var. “faizi yok sayan bu şiir kime
gelsin” dizesi ile başlayan şiirde şairin iç dünyasındaki onu sarsan ve
düşündüren konuları da öğrenmiş oluyoruz. Öyle ya her dize biraz da
hayattandır, gerçektir. “tapusu yok
mısralar içinde köreliyorum” diyen şair, “Allah ağrısı omzumda plato düzlüğü/ çatırdayan kemiklerime takat
getirir” dizesiyle sığınacağı limanı işaret ediyor ve “inşirah sesi ve yasin kuvveti” ile bir adres veriyor. “ana dilini bozduk ve dadandık
aşksızlığa/protez ayaklar taktık taşısın diye” dizelerinde şairin dil
hassasiyetini görüyoruz. Taşralı ruhları okurken yakalarında taşıdıkları endişeli
hâli görürüz. Bu fotoğrafta biraz da mahcubiyet ve çekingenlik vardır. “ısınmadan
dâhil olduğum hayat” ve “aşk oyununda
hâlâ çıraklık mesleğim” dizesi tam da bunu imliyor. Yine şairin şiirini
kurarken ne kadar titiz olduğunu şu dizede görüyoruz: “hangi sözcüğe el atsam benden evvel/ göz koymuş bir şair arkadaş”
Dünyanın Repliği’nde dikkatimi çeken başka bir konu
da şiirdeki matematik ve fen terimleri oldu. Hatta bir şiir Tek Bilinenli Denklem ismini taşıyor, o
şiirden bir bölüm: “kendi denkleminde
saklı tek bilinenli/ kendiyle çarpılan kendi parantezinde” Diğer şiirlerdeki ifadeler: “çok kenarlı bir acı, kaldıraç zafer alayı,
acılar denklemi, hayat üçgeni, teğet
geçmeyecek kalbine tembihler, dikey
acılar teoremi, çekim kuvveti, sayılarını yitirmiş bir doğruyum.”
Dünyanın Repliği’nde “kuşlar, çocuklar, yalnızlık, gökler, ölüm, aynalar, şiir, şair, hüzün,
sükût, dünya” gibi kelimelerin sıkça kullanımı dikkat çekiyor. Şairin zihin
haritası diyebileceğimiz ve sembolleşen bu kelimeler üzerinden gittiğimizde onun
şiir dünyasına varıyoruz. Dünya ve şiir, şairin kurguladığı dünya ile gerçek
dünyası arasındaki gidiş gelişlere de tanıklık ediyoruz. Özellikle çocuklar çok
sık geçiyor, bir bölümün adı da Eksilir
Bir Çocuk Sesi. Üç şiirin adı da şöyle:
Çocuksuz Büyüyor Evlerde Çocuklar, Çıkılmaz
ki Düşülür de Paltosunda Çocukluğun, Çocuklar Güler Çünkü Çocuklar. Aslında
yukarıya çıkardığım kelimeler tesadüf değil, hepsi de bir şiirin adında
geçiyor. Bu da demek oluyor ki şairin gerçek hayatının şiire aktarılmış hâlini
bu şiirlerde okuyoruz. Yine çok kullanılan “ayna”
Aşka Tutulunca Ayaklanır Aynalar şiirinin
başlığında yer alıyor. Açıkça söylemek gerekirse şiir isimlerini çok orijinal
buldum. Kuşların uçuştuğu, çocukların oynadığı, yetişkinlerin ölüm ve
yalnızlıkla imtihana girdiği bir eser diyebilirim. Şu şiir isimlerine bakar
mısınız: Boşluğa Kuş Duası, Acemi
Yo/Kuşlar, Hüzne Yer Açar Dallarda Kuşlar.
Eserde
gizlenen bir ruh var, bu ruh sükûta dalmış durumda. Zira çokça kullanılan bir
kelime sükût. V. Oktay Beyazlı’yı
nasıl tanıyalım, evet, bu soruyu yine onun dizelerinden hareketle
cevaplandıralım: “dili varken hangi şair
tanınır yüzünden/tanımsın hiç kimse elimden gözümden” Eserdeki iktibaslar,
alıntılar ve Hayrettin Orhanoğlu, Ahmet Sarı gibi isimlere ithaf edilen şiirler
de dikkat çekiyor. “en yekule lehu kun fe
yekun” ve “fezkuruni ezkurkum, fezkuruni ezkurkum” gibi ayetlerden iktibaslar ve “Hz.
İbrahim, İsmail, Yusuf” gibi
peygamberlerin Kur’an’da geçen hikâyelerine atıfta bulunulması şairin beslendiği
kaynakların ipuçlarını veriyor: “elimdeki
bıçak İbrahim bakışlı el arar/gözümde İsmail sükûtunda bir fer var” Eserde Sezai Karakoç’un ruhunu
hissediyoruz. “Şehzadebaşı’nı dirilten
gül ustasından.”(s.21) Yer yer İsmet Özel’i andıran veya onun kelime
tercihini yansıtan söyleyişler olduğunu görmek mümkün. “bir üzünç doldurur dölyatağını
yaşamın.” (s.51) Gerçi bu öz
Türkçe özentisi gibi dursa da yine de şairin tercihine saygı duymak
gerekir. Şu kelimeler de dikkatimi
çekti: “kösnül, çalçene, çavlan, üzünç,
göksel, sevinti, yersel ivme, alesta” Diğer taraftan az kullanılan bazı
kelimeler de tam yerinde kullanılmış: “seğirtmek,
gövermek, sağaltmak, esrik, yaşmak”
“Oyuncunun
sözü karşısındakine bırakırken söyleyeceği son söz” olarak tanımlanan replik
kelimesi şiire isim olmuş ve V. Oktay Beyazlı Dünyanın Repliği’nde bugüne değin yaşadıklarını son söz hükmünde
şiirle söylemiş. Kanaatimce şiirini
özetleyen tek dizeyi son söz olarak alıyorum ve üzerine bir şey eklemiyor,
yorumu sizlere bırakıyorum: “insan
ağacından dökülür yasak dünya meyvesi”