Dünyanın gözüne "Yusuf Gömleği" sürmek
Şimdiye kadar kaç defa “İnsanlık tarihin en kötü
günlerini yaşıyoruz” denildi, bilmiyoruz. Fakat kimse bugünden daha kötü günler
yaşamayacağımızdan da bugünün en kötü günlerimiz olduğundan da cesaretle söz
edemiyor. Açık konuşalım; Müslüman olmakla içimizde mündemiç olan ‘ümitvar olma’
bir kenara bırakıldığında hepimiz anlıyor ve görüyoruz ki kendinden kopartılmış
insan, bundan daha kötü günleri yaşamaya da yaşatmaya da muktedir…
Bu çağ, neredeyse 8 milyar olan ‘insan’ nüfusuna
rağmen hem insanın tanımının hem de insanın içinin boşaltıldığı, Ahsen-i Takvim
üzere yaratılan insanın Allah’ın tanımladığı çerçeve dışına mancınıklarla
fırlatıldığı ve aynı zamanda İlahi olanla bağı kopartılan insanın kolaylıkla düzensiz
dünya düzenin (DDD) kölesi haline getirildiği bir çağ.
Bu çağ, insana var oluş amacını hatırlatan ve aynı
zamanda dünyanın nasıl yaşanabilir bir yer haline nasıl getirileceğinin en açık
reçetesini sunan İslam’ın, anlaşılmamakta en çok ısrar edildiği ve kurtuluşu
için Yaratıcı tarafından sunulan tüm imkânların mirasyedi bir şekilde heba
edildiği bir çağ.
Neredeyse tüm devlet anayasalarında dini inanç
özgürlüklerinin en net sınırlarla ve değiştirilemez hükümlerle çizildiği
günümüz dünyasında Müslümanlar, dünyanın diğer kısmının sahip olduğu ayrıcalık
ve haklara asla sahip olamayacak bir zümre olarak ayrıştırılıyor. Bunun en
büyük nedeni Müslümanların batıda kurgulanmış tüm sistem ve endüstrilerin hem
en büyük müşterisi olması hem de en büyük celladı olabilecek potansiyeli/ruhu
taşıması. Kısacası onlara göre insan; Müslümanca düşünme melekeleri yok edilmiş
dolayısıyla vücudunun ve ruhunun savunma sistemleri çökertilmiş, gerektiğinde sisteme
katkı sağlamak adına çarkın dişlisinde un ufak olabilecek kadar gözü kara,
gerekirse kendiyle beraber hislerini de öğütebilecek, yalnızca bedenin ve
hazların olduğu bir hayatta yönetilmesi gereken bir figür sadece.
Bu nedenle insanın ancak ve ancak Rabbi ile olan bağlantısı
kopartılarak kör edilebileceğinin farkında herkes. Farkında olmadığımız şey her
iki tarafında şaşılacak şekilde bu körlüğün şifa bulmasını istememesi. Anlaşılan
o ki bilinç, her zaman mücadeleci olmayı gerektirmiyor; çünkü el yordamıyla
hayatını idame ettirenler, baston olarak gördükleri melankolik bir kadercilik anlayışına
teslim olmuş vaziyette.
Yusuf’un Gömleği
‘Kıssaların en güzeli’ olarak ifade edilen Yusuf
Suresi, içerisinde bir insanın yaşayabileceği tüm iniş çıkışları
barındırmasıyla Kuranı Kerim’de müstesna bir yere sahip. Surede bahsedildiği
üzere, Yusuf Peygamber kendisine olan özleminden dolayı gözleri kör olan Babası
Yakup’a kendi gömleğini göndererek gözlerine sürmesini ister… Gömleği getiren
kişi Yakup (AS)’ın yanına yaklaştığında: “beni mazur görürseniz, ben Yusuf’un
kokusunu duyuyorum” der. Yusuf’un gömleği babasının gözlerine sürülünce de
gözleri açılır.
Bugün sadece insan değil, dünya da kör. İnsanlık tıpkı
Yusuf (AS) gibi yaşanabilecek bütün iniş çıkışları bugün de yaşıyor ve topyekûn
olarak bir uçurumun kenarında. Bununla beraber 2023 yılı, hem bizi derin bir
hüzne boğan 6 Şubat depremiyle hem de işgalci israil’in Filistin’de yirmi binin
üzerinde kadını ve çocuğu şehit ederek yaptığı soykırımla tarihteki yerini aldı.
Bu nedenle Müslümanlar olarak 2024’e başlarken İslam’ın
temiz, berrak ve pak gömleğini önce kendi yüzümüze sonra da tüm dünyanın
gözlerine sürmemiz gerektiğini tekrar hatırlatalım. Bir ‘Yusuf Gömleği’ne sahip
olduğumuzu bilelim. O gömleğin dünyanın başka yerine gitmeye gerek kalmadan
tıpkı Yakup (AS)’ın dediği gibi ötelerden dahi Yusuf’un kokusunu getirip/götürebileceğini
ve bu sayede dünyanın da bambaşka bir yer olabileceğini unutmayalım.
2024, İslam âlemine selametle gelsin; bereketle gitsin.
Filistin’e selam, İsrail’e lanet olsun!