Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Haziran 2023

Dünyanın gözü bizde

Mayıs seçimlerinden önce Batılı ülkelerde “Türkiye'nin düşeceğine” kesin gözüyle bakılıyordu. ZDF’si de, The Economist’i de, Washington Post’u da, Charlie Hebdo’su da bu yüzden zıvanadan çıkmışlardı. Adeta Türkiye'nin yıkılışının enkazı üzerinde dans eder gibi program ve paylaşımlara imza atan batı medyası şimdi de pisliklerini temizlemeye çalışıyorlar.

Bildiğiniz gibi Türkiye’deki seçimlere ilk müdahaleyi daha başkan seçilmeden önce şimdiki ABD Başkanı J. Biden üstlenmiş ve “Türkiye’deki dostlarımıza destek vererek Erdoğan'ı devireceğiz” demişti. Biden bunu söyledikten sonra ABD gibi bölgemizde büyük etkisi olan bir devlet boş durmazdı.

ABD ne yaptı?

Öncelikle Türkiye lehine hiçbir şeye evet demeyen ABD ve periferisindeki ülkeler, Erdoğan iktidarını zayıflatmak için hibrit mücadeleyi esas aldılar. Buna AB ülkelerinin de Erdoğan karşıtlığı eklenince seçim Erdoğan ve AB/ABD arasında geçti. Belki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine böyle bakarsak daha doğru analizlerde bulunabiliriz.

Fonladığı medya ve STK’lar üzerinden saldırmanın dışında;

ABD, savunma sanayimizden tutun, ekonomimize,

Terörle mücadelemizden tutun, uyuşturucu ile mücadelemize,

Turizmimizden tutun, dış politikamıza kadar her yerde karşımıza bir rakip gibi hatta kimi yerlerde düşman gibi dikildi. Buna rağmen Türkiye geri adım atmadı.

Nasıl yaptığını, nasıl başardığını merak eden olabilir ama dış politikaya kafa yoranlar bunu rahatlıkla görebilirler.

Dış politika öyle davul zurna ile duyurulmaz: gizlilik esas alınarak çok aktörlü, çok boyutlu, öngörülebilir dış politikada ısrar eden bir Türkiye kendisine yönelik bütün komploları boşa çıkardı. Öyle ki;

Türkiye dış politikasında son yıllarda nitelikli ve derinlikli stratejiye sahip oldu. Yeni Türkiye yatay düzlem stratejisinden derinlikli stratejiye geçiş yaparak ve değer merkezli dış politikasını ahlaki normlarla bezeyerek uluslararası ilişkiler için yeni bir anlayışa öncü oldu.

Yürüttüğü değer merkezli dış politikasından dolayı yalnız kaldığı dönemleri oldu Türkiye'nin, ancak bundan geri adım atmayarak dünyaya kazandırdığı bu anlayıştan dolayı pek çok ülkenin takdirini de kazandı.

Aslında herkesin bilmediği bir gerçek de şu: Türkiye’nin büyük ve güçlü devletlerle krizler yaşaması Türkiye için çok olumludur çünkü bu durum Türkiye’nin onların her istediklerine “EVET-HAY HAY” demediğini gösteriyor. Bu da Türkiye’nin süper güç olması için olmazsa olmazdır. İnanıyorum ve diliyorum ki Hakan Fidan ile bu durum daha da sağlamlaşacak ve Türkiye emin adımlarla yoluna devam edecektir.

2023 seçimlerinden sonra artık dünyanın farklı gözle baktığı bir Türkiye var. Siyasi ve duygusal hinterlandı dünyanın en geniş territoric alanını bulan Türkiye, manevi mirasına dayanarak dinamiklerini TAM OLARAK mobilize etmeyi başarabilirse bu yüzyılın Türkiye Yüzyılı olmasının önüne geçebilecek bir güç yoktur.

Zaten bunu fark eden ABD’li senatör Schumer, "Türkiye küresel istikrar için büyük bir tehdittir. ABD'nin küresel kurallara ve uluslararası düzene saygı duyması konusunda Türkiye'ye güvenmesi gerektiği fikri, sadece tehlikeli değil aynı zamanda bizim ve müttefiklerimizin güvenliğini de tehlikeye atıyor…" demişti.

Bir diğer Amerikalı ise geçtiğimiz gün kameralara, ”Durduramazsak Türkiye süper güç olmaya çok yakın. Bu da Amerika'nın menfaatlerine büyük darbe vurur…” demişti.

Zaten dış politikamızda 13 yılı aşkın süredir işin içinde olan Hakan Fidan artık direkt olarak direksiyonun başında. Bugüne kadar yürütülen dış politikadaki rolü biliniyor Sayın Fidan’ın. Bundan sonra bölgesinde geliştireceği ilişkileri daha ileri safhaya taşıyarak “Güvenilir Liman” olduğunu kabul ettiren bir Türkiye batılı devletlerin bölge üzerindeki gölgesini kısaltmayı başarabilir.

Bu bağlamda Katar’dan sonra BAE ve Suudi Arabistan ile atılan adımlar ve imzalar, Suriye ve Mısır ile ilişkilerin düzeltilmesi Türkiye Yüzyılı hedefleri için stratejik açıdan da önemlidir.