Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2959.68
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Eylül 2020

Dünyalı bir varlık olarak insan

İnsanın ilginç bir varlık olması, onun sadece anotomik, değil sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla daha belirgin olmaktadır. Çok farklı bileşenlerin içerisinde şekillenen insan ve onun ortaya çıkan sosyal formu bizim için de sürprizler taşır. Çünkü farklı aile, anlayış, yapı ve kültürlerin içerisinden süzülerek ve demlenerek gelen insan, neticede bu aldıklarını yansıtacaktır.

Muhammed Kutup’un oldukça erken bir dönemde okuduğum “İnsan Psikolojisi Üzerine Etütler” kitabının temel tezi, Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere insanın çift kutuplu bir varlık olmasıdır. Şems Suresi’nde “insanın fücuru ve takvası”ndan bahsedilmesi bu gerçekliğin temelindeki ana cümle olarak görülebilir.

Kutsal kitaplar insana dair bir hikaye anlatmaktadır. Buna göre insan, Allah tarafından yaratılarak Cennet’e yerleştirilmiş ve orada yaptığı hata sebebiyle yeryüzüne hubut eylemiştir. Dolayısıyla insanın geldiği yer ve kaynağı bu hikayeye göre bellidir. Yine fani olan insanoğlu için varılacak yer de (destination) kendi irade ve tercihleri sonunda belirecektir. Dinlere göre de “asıl yurt” ahiret alemi olup dünyalılık geçicidir.

Fakat işin ilginç yanı insan için gördüğü yegane mekan dünyadır. Dolayısıyla dünyalılık henüz başka bir mekan bilmediği için bir cazibe oluşturmaktadır. İnsan kendi içinde meşrulaştırmalar ve anlatılarla dünyayı yegane yaşam alanı sayan bir yanılsamaya girebilmekte ve bütün ilişkilerini bunun üzerine kurabilmektedir. Bizim dünyevileşme ya da sekülerleşme dediğimiz fenomen de bu süreçte işler ve kendisini gösterir. İmam-ı Gazali’ye göre de, insanın dünyayı imar etmelerinin yegane sebebi de gaflettir. Yani Allah’ı unutmak ve tamamıyla dünyaya dalmaktır.

Modern zamanlarda insana dair farklı hikayeler yazıldı. Darwin aşkın olana göndermede bulunmadan dünya sınırları içerisinde ve biyolojik düzlemi takip ederek ona bir hikaye yazdı. Bu hikayenin en önemli eksiği insanı kuşatacak bir metafiziği olmamasıydı. Burada metafiziği daha çok anlamlandırma bağlamında düşünmekteyim. Yani insana yazılan bir hikayenin burada yani dünyada bulunuşuna dair bir “anlam” üretmeli ve nihayetinde onun faniliğini de dikkate alan bir kuşatıcılıkta ona bir şey söylemelidir. İnsan denilen varlığa gelinceye kadar bir evrimin olup olmadığı kanaatimizce ikinci derece önemlidir. Önemli olan bu tür hikayelerin insan gerçekliğini bütünüyle kuşatan bir metafizik ortaya koyabilmeleridir.

Habermas günümüzde üç önemli değişime vurgu yapmaktadır ki, bunları aynı zamanda bir problem olarak görmektedir. Bunlardan birisi de, dinin hikayelerinde insan karanlıktan gelmekteydi. Fakat bugün insan teknoloji üzerinden tabizi caizse yeniden yaratılabilmektedir. Gen teknolojileri, kopyalama, cinsiyet ve genetik özelliklerini belirleyebilme vb. Modern zamanlarda yeniden yaratılan bu insanın da bir metafiziği yok ve tamamen dünyalı bir varlık olarak varsayılıyor. Bu perspektif insanın niçin dünyada bulunduğu ve öldükten sonra onu neyin beklediği sorusuyla ilgilenmiyor.

Kanaatimizce dünyanın bu kadar çatışmacı hale gelmesi ve çivisinin çıkmasının nedeni, insanın dünyaya karşı tavrının nasıl olacağına dair bir dönüşümün belirleyici hale gelmesidir. Bu, dünya için çalışılmayacağı anlamına asla gelmez. Fakat dünya insanın nihai mekanı değildir.

Habermas’ın tehlike olarak gördüğü ikinci nokta, artık dünyada insanların ekonominin diliyle konuşmaya başlamalarıdır. Yani ekonominin dilinin günlük konuşma ve ilişkileri belirlemeye başlamasıdır. Bunun insan üzerindeki yansımaları ve oluşan problemleri de gelecek yazıda ele alalım inşaallah.