Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.81
Gram Altın
2965.46
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Kasım 2022

Dünya sistemi 8

Tüketim bugün dünyada kendi özgül ağırlığını aşan bir anlam kazanmış; hatta hayata ve insana anlam verici bir öge haline gelmiştir. Bu sebeple bir tüketim toplumu ve tüketim kültüründen bahsediyoruz.

Esasen tüketim sorununun post/modern çağda işgal ettiği konumu ve etkiyi anlama konusunda dünya çok gerilerde. Zira bir boyutuyla kapitalizm insanın “fücur” boyutunu beslemekte ve ondan beslemektedir. Bu bağlamda tüketim de kendisine yönelik tüm eleştirilere rağmen gündelik hayatın içerisinde insanlar arasında rekabetin aracı haline gelmiştir.

Basit bir şekilde düşünürsek; insanlar satın alma gücü olduğu sürece her türlü eşyayı satın alacaklardır. Fakat temel sorun, satın alacak güçleri kalmadığında ürünler nasıl elde edilecek, nasıl satın alınacak kısaca nasıl tüketilecektir? Kapitalizmin yeni geldiği aşamada küresel dünyaya mal yetiştirmek üzere durmadan üretim yapılmaktadır. Bu bağlamda üretim ve tüketim dengesinin sağlanabilmesi için bu denli üretime tüketimin yetişmesi gerekmektedir.

İşte burada dünya ölçeğinde “borçlanma” dediğimiz mekanizma devreye girmektedir. Belki bazıları zaten insanların asırlar boyu ihtiyacı olunca çevresindeki insanlardan borç aldığını söyleyerek itiraz edeceklerdir. Elbette itirazdaki bu bilgi doğrudur. Nihayetinde güç sahipleri insanları borçlandırarak ve ödemelerini imkansız kılarak sömürü yapmışlardır. Marx’ın yerleşik hayata geçildikten sonra mülkiyetle birlikte sömürünün başladığını burada hatırlayabiliriz.

Fakat kapitalizm sürecinde bizim sözünü ettiğimiz borçlanma çok devasa boyutlara ulaşmıştır. Yakın zamana kadar insanlar eş, dost ve akrabalardan borçlanarak bunları geri ödeme yoluna gitmekte idiler. Fakat kapitalizmin bu aşamasında ülkeler ciddi oranda paralar basarak aslında karşılığı olmayan bir harcama kapasitesi yaratmaktadırlar. Bugün reel ekonomiden öte finansal ekonominin ağırlık kazandığı düşünülürse, varlıktan daha fazla basılan paraların aynı zamanda borçlanmaları artırdığını görebiliriz. Özellikle son yıllarda Amerika’nın bastığı ve dünyaya dağıttığı dolarlar, ciddi bir parasal genişleme oluşturdu. Bu parasal genişleme aynı zamanda doğal olarak enflasyonist bir etki oluşturmuştur. Şu anda hem Amerika hem de Avrupa ve hatta dünyanın farklı ülkelerinde bu politikalar ciddi enflasyonu sonuçlamıştır.

Burada mevcut gücüyle tüketemeyen insanlar, mevcut gelir ve varlıklarının üzerinde borçlanarak hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu ilk önce kısa vadeli borçlanmalarla sağlanmaktadır. Fakat tüketim sürekli bir olgu haline geldiğinde borçlanmanın vadesi de uzamaktadır. Dolayısıyla kitleler her türlü tüketimlerini geleceklerini ipotek altına alma pahasına uzun vadeli borçlanmalara gitmektedirler. Nitekim Amerika’daki “mortgage” sistemi ile insanlar 20-30 yıl borçlanarak bir ev almaktadırlar. Anlaşılmaktadır ki, en temel ihtiyaç olan konut için bile insanların hayat boyu çalışmaları gerekmektedir.

Gerçekte insanın oturacağı ev hacet-i asliyesindendir; yani en temel ihtiyacıdır. Giderek dünya ölçeğinde insanın hayatını sürdürmesi borçlanma ile olacak görünmektedir. Dünya ölçeğinde yaşanan devasa borçlanma ise kitlelerin üzerinde bir yük oluşturmaktadır. Finansal ekonomi ile borç yükünün fazlalığı daha çok güçsüz kitlelerin üzerinde kalmaktadır. Bu ise dikkat edilirse tüm dünyada ciddi bir gelir adaletsizliği yaratmış bulunmaktadır. Sadece dünya nüfusunun önemli oranını barındıran Hindistan’ın durumuna bakmak bile, meselenin vehametini kavramak açısından yeterli görünmektedir.

Borçlanma ise son kertede insanı biyolojik bir yaşamla sınırlamakta, özgürlük ve iradesini elinden almaktadır. İnsanlığın gelecekte bu yöndeki sorunları bu açıdan dikkatle izlenmelidir.