Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.81
Gram Altın
2965.46
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Kasım 2022

Dünya sistemi (6)

Karl Marx Kominist Manifesto isimli eserine “bütün insanlık tarihi sınıf savaşlarından ibarettir” mealindeki sözlerle başlar. Onun yaptığı dönemleştirmede sömürü daha sonra yerleşik hayata geçildikten sonra başlar. O kendi döneminde Sanayileşme ile birlikte kitlesel bir emek gücünün açığa çıktığını görmüş ve bunu sorunsallaştırmıştır. Bu sınıf savaşlarını proleterya durduracak ve dünyanın sonunda sınıfsız bir topluma geçilecektir.

Marx’ın bu hikayesinde elbette gerçekleşmeyen birçok durumlar oldu. Fakat bu okumaların bize verdiği önemli anahtar kavramlar vardır ki, bunlar emek, sömürü, sosyal sınıflar şeklinde kabaca ifade edilebilir. Aslında insanlık tarihine kısa bir bakış, sorunsallaştıracak konular bağlamında insanlar arasında belirli ittifaklar oluşturur diye düşünüyorum.

Kur’an-ı Kerim’in gerek tarihsel anlatımları gerekse problematik alanlarına baktığımızda Marx’ın dikkat çektiği anahtar kavramları görebiliriz. Fakat Kur’an’ın totalde söylemek istediği ana tezinde iki noktanın altı çizilebilir. Birincisi, tüm insanlık tarihi hak ve batıl çatışmasından ibarettir. İkincisi, batıl Kur’an’ın anlatımında gücün merkeze alınarak inşa edilen düşünce ve geniş anlamda dünyayı tanımlarken, hak ise hakikatin merkeze alınarak, insanların ortaya konulan düşünce ve dünyayı ifade eder.

Yine Kur’an’ın tarihi anlatımlarına baktığımızda, verdiği negatif örnekler gücü merkeze alan, insanları kitleselleştirerek onların emeklerini sömüren ve haklarını geniş insan topluluklarına vermeyen ve bunları bir azınlığa aktaran prototiplerdir. Bu anlatımlardan insana dair önemli bir sonuç çıkarmak gerekiyorsa, insan denilen varlığın engellenmediği taktirde diğerlerini tahakküm altına alarak sömürmesi şeklinde bunu ifade edebiliriz. Şayet insana ait bir doğadan bahsedeceksek, bu doğası hiç değişmemiştir.

Bu genel nitelik teknolojik, sosyal, siyasal değişmelere rağmen değişmeden kalan bir husustur. Ancak süreç içerisinde biçimleri, içeriklerinde değişmeler gözlemlenmektedir. Bunu biraz da modernliğin insanlığın giderek ilerlediği şeklinde açık ve örtük biçimde dillendirdiği yargının geçer(siz)liğini sorgulamak bağlamında söylemekteyim. Doğrusu post/modern durumda varolan tahakküm tarzlarının rafine biçimler alarak uygulandığına dikkat çekmeliyiz. İnsanları sürekli sömürüye uğratan birinci nokta bu tarz değişimleri ise diğeri de onların çaresizlikleridir. Kur’an’ın bahsettiği “müstazaf” denilen sınıf, adı üzerinde her bakımdan çaresizleştirilmiş, zayıf düşürülmüş insanlar güruhudur. Müstazafların bir niteliği de bu zayıflamanın giderek zihni ve entelektüel kapasite açısından da kendisini göstermesidir. Bu kitle çoğunlukla hayatını “biyolojik yaşam” etrafında harcamaktadır. Farabi El-Medinetü’l Fazıla isimli eserinde toplum tiplerini ayırt ederken kendisini sadece biyolojik yaşama adamış toplumlardan bahseder.

Günümüz dünya sisteminin uyguladığı siyaset, toplum ve finans politikalarına baktığımızda, müstazaflaşma stratejisi uyguladığı görülmektedir. Giderek orta sınıfların zayıfladığı hayatta, çok büyük bir kitlenin sadece biyolojik yaşamını düşüneceği (karnını doyurmak) bir dünya inşa olmaya başlanmıştır. Büyük kitlelerin sömürüldüğü, emeklerinin hiçleştirildiği ve karnını doyurma derdinden başka şey düşünemeyeceği bir yaşam tarzına doğru dünya evrilmiş görünmektedir. Neticede insanların dünya ölçeğinde kendi biyolojik ihtiyaçlarını nihai ufukları yaparak, başka bir şeyle ilgilenecek mecalleri kalmamıştır.

Üstelik bundan sonraki süreçte beden üzerindeki kontrol mekanizmalarının artırılarak yaşam tarzlarının tüm detaylarına kadar belirlendiği; dolayısıyla daha iyi kontrol edilebilir hale getirildiği bir duruma doğru gidişatı gözlemlemekteyiz. Dünya sistemi bunları bir alışveriş modunda gerçekleştirmektedir; “ekmek istiyorsan, yaşam tarzıma uyacaksın.”