Dolar (USD)
35.14
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2965.76
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Dünya sistemi 4

Dünya sistemine dair daha önce yazdığım üç yazının ardından, bir projeksiyon çizerek nasıl bir geleceğin bizi beklediğine dair bazı analizlerde bulunmak istiyorum. Bunu da birkaç farklı açıdan gerçekleştirmek istiyorum.

Genel ifade edilen kimi zaman komplocu fikirlerle de karışık biçimde özellikle Hollywood filmlerinin dünyayı arzu ettiği bir geleceğe hazırladığı şeklinde bir düşünce deklare edilmektedir. Doğrusu dünyanın bir geleceğe hazırlanmak istediği kuşkusuz. Bunu bugün küresel aktörlerin faaliyetlerinin rotasından görebiliriz. Küresel aktörler ise devletlerle birlikte güçlü kuruluşları ihtiva etmektedir.

Burada Hollywood filmlerinden ziyade iki önemli roman üzerinden bir temellendirme yapmaya çalışacağım. Bunlardan ilki, aslında geçen yüzyılın ilk yarısında yazılmış olan Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sıdır. Bu eser, disiplin toplumunun ardından oluşturulmaya çalışılan kontrol toplumunun bir hikayesini ve nasıl imkan dahiline sokulacağını anlatmaktadır. İnsanın büyük oranda “duygu”larının üzerindeki operasyonlarla kontrol edildiği bir ortamı bu eserde görmekteyiz. Daha önemli olan ise bu kontrollerin üst bir güç tarafından ve sistematik bir şekilde inşa edilmesidir.

Doğrusu bugün küresel güçlerin dünyanın diğer ülkelerinin kontrol toplumu olma yolunda faaliyetlerini hızlandırdıklarını söyleyebiliriz. Bunun tezahürlerinden birisi dünya ölçeğinde hedeflenen standartlaşmadır. Standartlaşma çoğunlukla homojenleşme şeklinde tezahür edip, gerçekleşeceği iddia edilen çeşitliliği sona erdirmektedir. Bu insanın gıda, tıp, sosyal ve gündelik hayat vb. alanlardan belirli standartların yakalanması fikri üzerinden yürütülmektedir. Bu standartların elbette asgari bir düzey yaratması ve onun altına hizmetlerde inilememesi insanlığa pozitif bir unsur olarak sunulurken, giderek gerçek çeşitliliği zayıflatmaktadır.

Meselâ giyim endüstrisinde yaratılan trendler, belirli ölçü ve tarzda kıyafetlerin “moda” üzerinden dolaşıma sokulmasını getirmektedir. Mağazalarda bedenler için ideal ilan edilen ölçüler ve kıyafet tarzlarının dışında ürünler bulmak zorlaşabilmektedir. Diğer yandan yine standartlaşma üzerinden dolaşıma sokulan gıda kodeksleri, yarattıkları bu döngünün dışında gıda ürünlerinin piyasaya girmesine izin vermemektedir. Burada da “sağlığın korunması” bir söylem olarak öne sürülmektedir. Hiç şüphesiz küresel aktörler dünya ölçeğinde oluşturulan bu post/modern sistemin kontrolünü yapmaya devam etmektedirler.

Elbette dünyada tek bir güç odağı yok. Buradan yola çıkarak “kontrol toplum”unun sürdürülmesinin bir sorun teşkil edeceği öne sürülebilir. Fakat bu farklı güç odaklarının postmodern dünyanın işleyişine kendi geleceklerini kurdukları görülmektedir. Yani farklı güç odağı devletler görünmekle birlikte, son kertede aynı bakış açısında uzlaşıldığı bir gerçektir. Yani dünya postmodern bir tarzda yaşamaya başlamıştır. Küresel aktörler diğer devletlere bu yönde işlevselleşme yükümlülüğü vermiş görünmektedir. Bunun ne kadar işleyeceğini gelecekte inşaallah hep birlikte göreceğiz.

İşin ilginç yanı bu sisteme dünya insanları gönüllü bir şekilde katılmaktadırlar. İçeriğinde baskı, sömürü ve faşizmi barındıran postmodernizm, çeşitlilik, özgürlük ve soft görüntüsüyle bunu kamufle etmektedir. İnsanlar gelecekte ruhlarının (içeriklerinin) boşaltıldığını hissedeceklerdir.

Bütün her şeyi “duygu” ve “retorik”e indirgemiş durumdadır. Sürekli insanlara duygularının önemli olduğu (duygular elbette önemlidir) söylemi üzerinden, anlıksal davranışlarla gelip geçiciliği empoze etmektedirler. İkincisi de, eşyanın objektivitesi ve dışarıdan verilen gerçeklik ile modernitenin rasyonelliği zayıfla(tılı)rken, “satıyorsa gerçektir” mottosunu doğrulayacak biçimde her şey bir retoriğe indirgenir. İnsan da bu mal mübadelelerin pazarı olarak işlevselleşir.