Dünya sistemi 4
Dünya
sistemine dair daha önce yazdığım üç yazının ardından, bir projeksiyon çizerek
nasıl bir geleceğin bizi beklediğine dair bazı analizlerde bulunmak istiyorum.
Bunu da birkaç farklı açıdan gerçekleştirmek istiyorum.
Genel
ifade edilen kimi zaman komplocu fikirlerle de karışık biçimde özellikle
Hollywood filmlerinin dünyayı arzu ettiği bir geleceğe hazırladığı şeklinde bir
düşünce deklare edilmektedir. Doğrusu dünyanın bir geleceğe hazırlanmak
istediği kuşkusuz. Bunu bugün küresel aktörlerin faaliyetlerinin rotasından
görebiliriz. Küresel aktörler ise devletlerle birlikte güçlü kuruluşları ihtiva
etmektedir.
Burada
Hollywood filmlerinden ziyade iki önemli roman üzerinden bir temellendirme
yapmaya çalışacağım. Bunlardan ilki, aslında geçen yüzyılın ilk yarısında
yazılmış olan Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sıdır. Bu eser, disiplin
toplumunun ardından oluşturulmaya çalışılan kontrol toplumunun bir hikayesini
ve nasıl imkan dahiline sokulacağını anlatmaktadır. İnsanın büyük oranda “duygu”larının
üzerindeki operasyonlarla kontrol edildiği bir ortamı bu eserde görmekteyiz.
Daha önemli olan ise bu kontrollerin üst bir güç tarafından ve sistematik bir
şekilde inşa edilmesidir.
Doğrusu
bugün küresel güçlerin dünyanın diğer ülkelerinin kontrol toplumu olma yolunda
faaliyetlerini hızlandırdıklarını söyleyebiliriz. Bunun tezahürlerinden birisi
dünya ölçeğinde hedeflenen standartlaşmadır. Standartlaşma çoğunlukla
homojenleşme şeklinde tezahür edip, gerçekleşeceği iddia edilen çeşitliliği
sona erdirmektedir. Bu insanın gıda, tıp, sosyal ve gündelik hayat vb.
alanlardan belirli standartların yakalanması fikri üzerinden yürütülmektedir.
Bu standartların elbette asgari bir düzey yaratması ve onun altına hizmetlerde
inilememesi insanlığa pozitif bir unsur olarak sunulurken, giderek gerçek
çeşitliliği zayıflatmaktadır.
Meselâ
giyim endüstrisinde yaratılan trendler, belirli ölçü ve tarzda kıyafetlerin
“moda” üzerinden dolaşıma sokulmasını getirmektedir. Mağazalarda bedenler için
ideal ilan edilen ölçüler ve kıyafet tarzlarının dışında ürünler bulmak
zorlaşabilmektedir. Diğer yandan yine standartlaşma üzerinden dolaşıma sokulan
gıda kodeksleri, yarattıkları bu döngünün dışında gıda ürünlerinin piyasaya
girmesine izin vermemektedir. Burada da “sağlığın korunması” bir söylem olarak
öne sürülmektedir. Hiç şüphesiz küresel aktörler dünya ölçeğinde oluşturulan bu
post/modern sistemin kontrolünü yapmaya devam etmektedirler.
Elbette
dünyada tek bir güç odağı yok. Buradan yola çıkarak “kontrol toplum”unun
sürdürülmesinin bir sorun teşkil edeceği öne sürülebilir. Fakat bu farklı güç
odaklarının postmodern dünyanın işleyişine kendi geleceklerini kurdukları
görülmektedir. Yani farklı güç odağı devletler görünmekle birlikte, son kertede
aynı bakış açısında uzlaşıldığı bir gerçektir. Yani dünya postmodern bir tarzda
yaşamaya başlamıştır. Küresel aktörler diğer devletlere bu yönde işlevselleşme
yükümlülüğü vermiş görünmektedir. Bunun ne kadar işleyeceğini gelecekte
inşaallah hep birlikte göreceğiz.
İşin
ilginç yanı bu sisteme dünya insanları gönüllü bir şekilde katılmaktadırlar.
İçeriğinde baskı, sömürü ve faşizmi barındıran postmodernizm, çeşitlilik,
özgürlük ve soft görüntüsüyle bunu kamufle etmektedir. İnsanlar gelecekte
ruhlarının (içeriklerinin) boşaltıldığını hissedeceklerdir.
Bütün
her şeyi “duygu” ve “retorik”e indirgemiş durumdadır. Sürekli insanlara
duygularının önemli olduğu (duygular elbette önemlidir) söylemi üzerinden,
anlıksal davranışlarla gelip geçiciliği empoze etmektedirler. İkincisi de,
eşyanın objektivitesi ve dışarıdan verilen gerçeklik ile modernitenin
rasyonelliği zayıfla(tılı)rken, “satıyorsa gerçektir” mottosunu doğrulayacak
biçimde her şey bir retoriğe indirgenir. İnsan da bu mal mübadelelerin pazarı
olarak işlevselleşir.