Dünya Sistemi (2)
Geçen yazımızda dünya sistemine dair iki noktayı özellikle
vurgulamıştık. Bunlardan ilki, neo-liberalizmin dünyadaki hakimiyeti. Aslında
ikincisini daha örtük biçimde ve gençler üzerinden vermiştik. Bu da giderek
“sistem” kelimesinin zihinlerdeki tedavülden kalkması.
Post/modern bakış açısının hakikati parçalanmasının doğal bir
sonucu olarak tikellikler bağımsız entiteler olarak ortada arz-ı endam etmeye
başladılar. Dolayısıyla bu tikelliklerin bağlı olduğu bütünsellik gözden
kaybedildiği gibi, bu tikelliklerin bütün içindeki anlamı ve fonksiyonları da
sis tabakasının içinde kayboldular. Dolayısıyla bugün dünya sistemine dair
değerlendirmelerin sadece belirli enstantaneler ve görüntüler üzerine; üstelik
de esas sorundan uzak bir şekilde yapılması dikkat çekmektedir.
Dünya sistemi bugün “küresel” ve “post/modern” bir tarzda
işlemektedir. Küresel olması, onun dünya ölçeğini daha kapsayıcı ve hızlı
dolaşım niteliğine vurgu yapmaktadır. “Post/modern” olması ise, modernitenin
insan ve evren üzerindeki iddialarının daha esnek biçimde işlediğine atıfta
bulunmaktadır ki, “modernitenin kendi üzerine düşünmesi” şeklinde tabir edilen
bir sürecin işlediğine atıfta bulunmaktadır.
Modernitedenpostmoderniteye geçişle birlikte dinden toplumsallık ve
siyasete kadar eski problem ve zorlukların sona erdiğine (ereceğine) yönelik
propaganda çok iyi işlemektedir açıkçası. Çünkü postmodernliğin insana daha çok
özgürlük sağladığı, esneklikler getirdiği bazı belirtilere göndergeler
yapılarak ifade edilmektedir. Fakat gerçekte bu esneklik ve özgürlüklerin,
“kuru bir isimlendirme” olduğu henüz fark edilemiyor. Bu sebeple postmodernliğin
insan(lık) için risklerini anlatmak oldukça zor bir mesele haline gelmektedir.
Fakat her halükarda “ekonomik” boyut bu süreçlerin ortaya çıkışı ve
kurumsallaşmasını temin eden asıl (f)aktördür. FredrichJameson “Postmodernizm:
Geç kapitalizmin Küresel Mantığı” isimli eseri bu analizleri yapmaktadır. Dolayısıyla
dünya sisteminin yeni biçim alışlarının dünya finans sistemi ve güçler dengesi
ile ilintisine dikkat edilmelidir. Buna göre Marksist anlamda olmasa da,
ekonominin bir alt yapı diğer boyutların da buna göre şekillenen üst yapı
olduğunu söylemek mümkündür.
Bugün dünya sistemine dair algılarda en önemli problem, sistemin
bir bütünsellik içinde görülememesidir. Dünya sistemi zaten dualist bakış
açısının genişlemesiyle alt parçalarının her birini “bütün” olarak sunmakta ya
da bütünlüğü gözden kaçırarak parçaları tartışma ve görüş alanına sürmektedir.
Söz gelimi; dünya sistemi ne yönde ilerlemektedir? Bütünsel bir manzara olarak
ortada nasıl bir resim vardır ve burada asıl aktörler kimlerdir? Nasıl bir
dünya yaratılmak istenmektedir? Nasıl bir insan hedeflenmektedir? Dünyanın
geleceğine dair geliştirilen projeksiyonlar nelerdir?
“Dünya sistemi” ne dair soru ve tartışmalar yeni nesilde sona ermiş
görünmektedir. Dünya ölçeğinde tüm ideolojilerin son yirmi otuz yıla gelinceye
kadar tartışılması “sistem” kavramı ile birlikte olmuştur. Ancak özellikle yeni
nesilde tartışmaların gündelik yaşama ve tikelliklere doğru döndüğü
görülmektedir. Bu da daha “konforlu bir yaşam” hedefli olarak işlemektedir.
Burada iki nitelik ortaya çıkmış görünmektedir. Birincisi,
tikellikler bütünden bağımsız olarak asıl sorun şeklinde vazedilmektedir.
Dolayısıyla aslında “tekasür” çerçevesinde bir oyalanma ortada arz-ı endam
etmektedir. İkincisi de, buna bağlı olarak insanlar hem kendisinin hem de bu
tikelliklerin bütünün içinde ne anlam ifade ettiğini atlamaktadırlar. Böylece
asıl sorun edilmesi gerekenler üzerinde durmamakta; bilmeden tartışır gibi
yapmaktadırlar.