Dünya silah doldu
İlkokul çağlarında 1970’li yıllarda barış
içinde oynadığımız arkadaşlarımız ve mahallemiz vardı. Mahallede komşular
arasında büyük bir yardımlaşma ve ilgi vardı. Bunları unutmuyorum. Bir de
mahallede yaşı bizden epey büyük olan Ahmet isminde birisi vardı. Özellikle
dini bayram öncesinde mahalleye mantar vb. şeyler getirir ve onları kurduğu
tezgahta satardı. Tabii ki muhatap kitle çocuklardı ve onları satın alacak gücü
yoktu büyük oranda. Ahmet satışlar düştüğü zaman, sözgelimi hemen bir mantar
atar ve orada oynayan çocuklardan birisini gözüne kestirerek “bunu senin adına
attım; bana şu kadar borçlusun” derdi ve borcunu da tahsil ederdi. Ahmet,
çocukların korkulu rüyası haline gelmişti.
Küresel dünya galiba bu mantıkla çalışıyor.
Amerika başta olmak üzere küresel aktörler ya da dünya sisteminin lordları her
yolla silah satmaya devam ediyorlar. Gün geçmiyor ki, haberlerde Ortadoğu
ülkeleri başta olmak üzere ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları ciddi
kaynaklardan bahsediliyor. Açlık, sefalet, hastalık gibi uğraşılması ve kaynak
aktarılması gereken birçok sorun giderek ağırlaşırken küresel sistemin
mekanizmaları belli adreslere kaynak göndermeye devam ediyor.
Modern dönemde rasyonaliteden bahsedenlerden
birisi bana, dünyanın bu denli silahlanmasının rasyonel bir gerekçesini
gösterebilir mi? Geçenlerde bir yerde okumuştum; o şöyle soruyordu:” İnsanlar
savaş çıkacak diye mi silahlanıyor yoksa silahlandıkları için mi savaşıyorlar?”
Daha önce bir referansta bulunmuştum. Portekizli romancı Jose Saramago
“Mızraklar Mızraklar, Tüfekler Tüfekler” isimli eserinde “silah sanayi neden
grev yapmaz” diye soruyordu.
Rönesans ve
Reform’dan itibaren merkantilizm ile başlayarak gelişme gösteren kapitalizm,
19. yüzyıla gelindiğinde kurumsallaşmasını tamamlamıştı. Özellikle Sanayi
devrimi ve Aydınlanma ona hem maddi hem de zihni araçlarını vermişti. Bu
sebeple 19. Yüzyıldan itibaren Marx ve Engels’in eleştirilerinin konusu
olmuştu. 20. Yüzyıla gelindiğinde muhtelif fazlardan geçerken dünya birçok kriz
ve tıkanıklıklar da yaşadı. Dikkat ederseniz giderek kazanç unsurları ve alım
satımlarda sanallıklar artmaya başladı. Bu önemli boyutuyla kaydi para ve
borçlar yaratılarak sistemin ömrünü uzatmak, diğer yandan yeni borçluluklar
yaratmak üzerine kurulu.
Soğuk
savaşın hakim olduğu dönemlerde varolan iki blok, sürekli bir tehdit olarak
silahlanmayı artırmaktaydı. Yine geçen yüzyılda meydana gelen iki büyük dünya
savaşı bir yandan silahlanmanın ağır maliyetlerini insanlara gösterirken, diğer
yandan silahlanmayı teşvik etmeye devam etti. Geçmiş yüzyıldan aklımızda kalan
küresel sistemin, karşılaştığı krizleri çatışma alanları açarak çözmeye
çalışmasıydı. Küresel aktörler silah satışlarından vazgeçmiş değiller; sadece
yeni rafine yöntemler bulmaya uğraşıyorlar. Aslında pandemi sürecini de dünyada
mevcut olan ekonomik ve siyasal krizleri aşmak üzere bir süre olarak
değerlendirmektedirler. Fakat benim anlamadığım; kitleler de ülkelerinin
silahlanmasını gerekli bir durum olarak görmekte ve aksini romantik bir tavır
olarak değerlendirmektedir. Halbuki silahlanmanın çatışma ve savaşları artıran
bir faktör olduğunu görmüyor muyuz?
Dünya artık bir yol ayırdımına gelmiş bulunmaktadır. Küresel aktörler bu durumu rafine yöntemlerle “sürdürülebilir” kılmak istemektedirler. Fakat dünya insanının artık bir karar vermesi gerekiyor. Öncelikle kendinden sonraki nesle yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsa, bundan başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanması elzemdir. Artık ekoloji, sosyalite, kültür, ekonomi her şey imdat diye bağırıyor.