Dolar (USD)
35.12
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2955.05
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Eylül 2020

Dünya silah doldu

İlkokul çağlarında 1970’li yıllarda barış içinde oynadığımız arkadaşlarımız ve mahallemiz vardı. Mahallede komşular arasında büyük bir yardımlaşma ve ilgi vardı. Bunları unutmuyorum. Bir de mahallede yaşı bizden epey büyük olan Ahmet isminde birisi vardı. Özellikle dini bayram öncesinde mahalleye mantar vb. şeyler getirir ve onları kurduğu tezgahta satardı. Tabii ki muhatap kitle çocuklardı ve onları satın alacak gücü yoktu büyük oranda. Ahmet satışlar düştüğü zaman, sözgelimi hemen bir mantar atar ve orada oynayan çocuklardan birisini gözüne kestirerek “bunu senin adına attım; bana şu kadar borçlusun” derdi ve borcunu da tahsil ederdi. Ahmet, çocukların korkulu rüyası haline gelmişti.

Küresel dünya galiba bu mantıkla çalışıyor. Amerika başta olmak üzere küresel aktörler ya da dünya sisteminin lordları her yolla silah satmaya devam ediyorlar. Gün geçmiyor ki, haberlerde Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları ciddi kaynaklardan bahsediliyor. Açlık, sefalet, hastalık gibi uğraşılması ve kaynak aktarılması gereken birçok sorun giderek ağırlaşırken küresel sistemin mekanizmaları belli adreslere kaynak göndermeye devam ediyor.

Modern dönemde rasyonaliteden bahsedenlerden birisi bana, dünyanın bu denli silahlanmasının rasyonel bir gerekçesini gösterebilir mi? Geçenlerde bir yerde okumuştum; o şöyle soruyordu:” İnsanlar savaş çıkacak diye mi silahlanıyor yoksa silahlandıkları için mi savaşıyorlar?” Daha önce bir referansta bulunmuştum. Portekizli romancı Jose Saramago “Mızraklar Mızraklar, Tüfekler Tüfekler” isimli eserinde “silah sanayi neden grev yapmaz” diye soruyordu.

Rönesans ve Reform’dan itibaren merkantilizm ile başlayarak gelişme gösteren kapitalizm, 19. yüzyıla gelindiğinde kurumsallaşmasını tamamlamıştı. Özellikle Sanayi devrimi ve Aydınlanma ona hem maddi hem de zihni araçlarını vermişti. Bu sebeple 19. Yüzyıldan itibaren Marx ve Engels’in eleştirilerinin konusu olmuştu. 20. Yüzyıla gelindiğinde muhtelif fazlardan geçerken dünya birçok kriz ve tıkanıklıklar da yaşadı. Dikkat ederseniz giderek kazanç unsurları ve alım satımlarda sanallıklar artmaya başladı. Bu önemli boyutuyla kaydi para ve borçlar yaratılarak sistemin ömrünü uzatmak, diğer yandan yeni borçluluklar yaratmak üzerine kurulu.

Soğuk savaşın hakim olduğu dönemlerde varolan iki blok, sürekli bir tehdit olarak silahlanmayı artırmaktaydı. Yine geçen yüzyılda meydana gelen iki büyük dünya savaşı bir yandan silahlanmanın ağır maliyetlerini insanlara gösterirken, diğer yandan silahlanmayı teşvik etmeye devam etti. Geçmiş yüzyıldan aklımızda kalan küresel sistemin, karşılaştığı krizleri çatışma alanları açarak çözmeye çalışmasıydı. Küresel aktörler silah satışlarından vazgeçmiş değiller; sadece yeni rafine yöntemler bulmaya uğraşıyorlar. Aslında pandemi sürecini de dünyada mevcut olan ekonomik ve siyasal krizleri aşmak üzere bir süre olarak değerlendirmektedirler. Fakat benim anlamadığım; kitleler de ülkelerinin silahlanmasını gerekli bir durum olarak görmekte ve aksini romantik bir tavır olarak değerlendirmektedir. Halbuki silahlanmanın çatışma ve savaşları artıran bir faktör olduğunu görmüyor muyuz?

Dünya artık bir yol ayırdımına gelmiş bulunmaktadır. Küresel aktörler bu durumu rafine yöntemlerle “sürdürülebilir” kılmak istemektedirler. Fakat dünya insanının artık bir karar vermesi gerekiyor. Öncelikle kendinden sonraki nesle yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsa, bundan başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanması elzemdir. Artık ekoloji, sosyalite, kültür, ekonomi her şey imdat diye bağırıyor.