Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.26
Gram Altın
2972.26
BIST 100
9645.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Şubat 2016

DÜNYA SAVAŞI VE SON KALE TÜRKİYE

İslami geleneğin, dünya görüşünün, evren algısının dayandığı "Vahdette kesret, kesrette Vahdet" mefku00fbresinin içi de dışı da doludur. Müslümanlar hem dünyalarını(n inşaını) hem ahiretlerini bu mefku00fbreye dayandırırlar.

Bu inançtan esinlenerek Müslümanlar "bir tek evi bütün insanların içinde yaşadığı kainat, kainatı da bütün insanların yaşadığı bir ev" olarak kabul etmiştir.

Böyle bir dini geleneği temsil eden Müslümanların içler acısı hali kendi özelimizdir, biz bizi bu konuda çok eleştirdik, eleştirmeye devam da edeceğiz. Lakin;

Biz Müslümanları savaşçı da değil, terörist figür olarak toplumlarına sunan Batılılar biliyorlar ki "Müslüman teröristlerin" bin yılda bile işleyemedikleri cinayetleri bir yılda, evet, evet, 365 günde kendileri barbarca işlemişlerdir hem de defalarca. Bunun için sadece 21. Yüzyılın 2. ya da 3. yılına bakmaları kafi. Şimdi de dünyayı yeni bir Dünya Savaşı çıkarmanın eşiğine getirmeye çalışanlar yine kendileri.

Nedir amaçları?

İlk olarak zaten uyuşuk olan kendi kamuoyuna Müslüman=Terörist algısını yerleştirmek, sonra da bu algının gölgesinde yüz yıllık yeni planı gerçekleştirmek.

Batılılar bütün bir İslam alemini yeniden karmak istiyor, bundan da;

Yeni/den uluslar var etmek,

Yeni/den haritalar çizmek,

Yeni/den müttefiklikler oluşturmak,

22. Yüzyıla yine İslam coğrafyasını kanlı bir tasarımla hizaya getirecek düzenlemeyi ta bugünlerde dayatmak. Adamların asırlık planları dörtyüz yıldır böyle işliyor.

Lakin,

Son kale Türkiye buna mani oluyor. Bu yüzden bütün öfkelerini SON KALEye yöneltmişler Batılı dost ve müttefiklerimiz!

Son haftalarda dikkatinizi çekmiştir, hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem Başbakan Ahmet Davutoğlu "SON KALE TÜRKİYE"yi konuşuyorlar.

Evet, Türkiye SON KALE. Türkiye'nin 2007'den sonra, -Japon politikacı ve yazar Shintaro İshahara'nın ifadesiyle- "Yes-Men/Evet Efendim"ci yani efendi-köle ilişkisine dayalı politikaları bıraktığı için saldırıya uğradığını gayet iyi biliyoruz.

Türkiye, NATO şemsiyesi altına sığmayacağını, sınırlarının resmi-hukuki territoric sınırlarının çok ötesinde olduğunu söylediği için daha ağır saldırıya uğradığını da biliyoruz. Öyle kolay değildi; 80 yıl boyunca 1-2 istisnai çıkış dışında hiçbir lider Batı'ya "Biz bağımsız bir devletiz, kendi milletimizin menfaatleri var, jandarmanız olamayız, olmayız" diyemedi. Başbakan olduğu dönemden beri Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye ülkesinin potansiyellerini, stratejik gücünü, yani coğrafyasını, tarihini, kültür ve nüfusunu, ekonomisini, askerini, nüfuzunu önüne koyup "Türkiye bugünleri hak etmiyor" dedi.

İç politikada da dış politikada da Sayın Erdoğan eleştirilebilir, hatta eleştirilmeli. Çünkü bizim geleneğimizde bu tür eleştiriler "emri bil maruf, nehyi ani'l münker" olarak kabul görmüştür. Lakin kimi zaman bizim de yanlış yapıyor dediğimiz Sayın Erdoğan kahir ekseriyetle haklı çıktı, özellikle dış saldırılar konusunda son derece haklıydı.

Batı Erdoğan'ı neden vuruyor?

Bakınız,

Başbakanlığı döneminde Menderes ABD Başkanı Eisenhower ile görüşüp Ereğli Demir-Çelik Tesisleri için ihtiyaç duyduğu 129 milyon dolarlık kredi sözü alır. Bu kredi Amerikan Kongresinde görüşülürken bir temsilci, "Bana bir Türk işadamı gelip 'Türkiye'ye bu parayı vermeyin, çar-çur ederler, ayrıca demir çelik imal edilirse Amerika'dan ithal düşer, bunu yapmayın' dedi" diyerek heyetten paranın gönderilmemesini talep etmiş.

Erdoğan ülkesini bu bağlılıktan, bu utanılası bağımlılıktan ve bu kepazelikten kurtarmak istiyor, bunun için adeta "savaşım" veriyor.

Üstüne üstlük dünya savaşı tehlikesinin dillendirildiği bir dönemde ve milletvekili olmayan abiler de mevzi eşmelerdeyken.

Batı Erdoğan'ı vururken bizim ağır abiler de taarruza geçti. Saldırılar son kalenin kapısına dayandığı bir dönemde kaleden gedik açmaya çalışır gibi.

Şükür ki Sayın Abdullah Gül de kendi gölgesinde yapılan bu atışlara el koydu.