Dünya Popülizm(l)e Boğuldu
Sosyal değişme bilhassa modernlik söz konusu olduğunda merkezi bir kavram olarak varlık göstermektedir. Bugün içinde yaşadığımız zaman diliminde sosyal değişmenin hızı daha da artmış görünmektedir. Tam da bu sebeple sosyal bilimler ve özelde sosyolojinin yaşananları anlam(landırm)ak bakımında hızını artırması gerektiği söylenebilir.
Değişme
ve hızın görüngülerini iki noktada takip edebiliriz. Söz gelimi; daha önce bir
nesil değişim için makul bir süre olarak analize konu olurken, şimdi
değişmedeki periyotlar üç-beş seneye düşmüş görünmektedir. İkincisi de, her
bakımdan tüketimin merkeze alındığı bir yaşam biçiminde ilişkilerden emtiaya
kadar birçok unsur tüketimin konusu olurken, yaratılan ihtiyaçlar, eğilimler
vb. ile değişimler hızlanmaktadır.
Tam
da bu sebeple “değişim” kavramı bugünün dünyasında pozitif ve büyülü bir algı
yaratmıştır. İnsanın doğasından çevre koşullarına kadar değişimin tüm toplumsal
hücrelerdeki salınımı belirli bir gerçekliği yansıtmakla birlikte, değişime
kendi özgül ağırlığının üzerinde bir metafizik yüklendiğini de görmek gerekir.
Bugün
Batı’da sosyal bilimlerin farklı alanlarında insan doğasının değiştiği
konusunda iddialı tezler öne sürülmektedir. İnsanın biyolojik yapısında mekanikleşmeye
paralel olarak değişmeler baş göstermektedir. Bazı kitaplar biyolojik insanın
sonunu ilan etmeye başladılar. Doğrusu böyle bir kimyasallık ve mekanikleşmeden
bahsetmek mümkündür. Giderek ifadesizleşen yüzler, birbirine benzeyen tavır ve
suretler, bunun göstergeleri olarak okunabilir. Yiyeceklerin giderek organik
olmaktan çıkması da, muhtemelen bu tür sonuçlar üretmeye devam etmektedir.
Ancak
insan doğası denildiğinde hangi niteliklerin kastedildiği büyük oranda
açıklanmamaktadır. Hatta birçok yazından anlaşıldığı kadarıyla insan doğasının
değiştiğine dair emareler, insanın sosyal çevresiyle ilintili anlatılmaktadır.
İnsanın sosyal çevresinin özellikle son birkaç yüzyılda çok hızlı bir şekilde
değiştiği doğrudur. Fakat insanın istiğnasından, egemenlik kurma, sömürü, hırs,
merhamete kadar insanda varolan niteliklerin hangisi değişmiştir? Yani ilk
insanla doğa açısından farkımız nerede ve nasıl tebellür etmektedir? Bu konuda
açıklamalar yoktur ya da ikna edici düzeyde değildir.
Sömürge
ve tahakküm insanlık tarihi boyunca farklı formlarda tecelli etmiştir. Marx
insanlık tarihinin sınıf savaşlarından ibaret olduğunu söylerken, tarihin
belirli bir döneminden sonra bu sömürge ilişkilerinin derinleştiğini
belirtmektedir. Esasen Kur’an-ı Kerim’in anlatımlarına baktığımızda, insanlığın
erken dönemlerinden itibaren sömürge, tahakküm, istiğna, hırslar vb.
görebilmekteyiz. Dolayısıyla insan doğasının değiştiği argümanı pek geçerli
değildir.
Tam
da bu noktada insan doğası üzerinden bugün ve geleceğe doğru bir projeksiyon
geliştirmek gerekirse, nelerin değişmekte olduğunu belki tartışabiliriz.
Küresel ölçekte orta sınıfların giderek zayıfladığı ve çöktüğüne şahit
olmaktayız. Böylece keskin biçimde iki sınıf ortada kalmaktadır. Bu sadece
ekonomik anlamda bir sınıflaşmayı değil, esasen orta sınıfın taşıdığı tüm
değerlerin de direncini kaybedeceği anlamına gelmektedir.
Burada
küresel ölçekte varolan ulusaşırı sermaye dünyanın bir şekilde yönelimlerini
kontrol ederken, önlerinde değersel bariyerler istememektedirler. Bu da
merkezsizleşme, akışkanlık, hakikatin sona erdirilmesi gibi tedbirlerle
birlikte kendisini göstermektedir. Dolayısıyla kitle yönetiminin sağlanması,
Frankfurt Okulu’nun üzerinde çokça durduğu kültürün endüstrileşmesini birlikte
getirmiştir. Bugün dünyanın ciddi bir popülizm içinde boğulmasını bu
arkaplandan okumamız gerekmektedir. Dünyanın değişimi bir marabalık sistemine
doğru gidişi bize göstermektedir.
Bu
sarmalın dışına nasıl çıkılacaktır? Kıssacıların ve postmodern büyücülerin
kapsamı alanından çıkarak İslam düşüncesini yeniden inşa etmek artık bir
aciliyet arz etmektedir hem de peygamberi bir misyonla…