Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Dünya Popülizm(l)e Boğuldu

Sosyal değişme bilhassa modernlik söz konusu olduğunda merkezi bir kavram olarak varlık göstermektedir. Bugün içinde yaşadığımız zaman diliminde sosyal değişmenin hızı daha da artmış görünmektedir. Tam da bu sebeple sosyal bilimler ve özelde sosyolojinin yaşananları anlam(landırm)ak bakımında hızını artırması gerektiği söylenebilir.

Değişme ve hızın görüngülerini iki noktada takip edebiliriz. Söz gelimi; daha önce bir nesil değişim için makul bir süre olarak analize konu olurken, şimdi değişmedeki periyotlar üç-beş seneye düşmüş görünmektedir. İkincisi de, her bakımdan tüketimin merkeze alındığı bir yaşam biçiminde ilişkilerden emtiaya kadar birçok unsur tüketimin konusu olurken, yaratılan ihtiyaçlar, eğilimler vb. ile değişimler hızlanmaktadır.

Tam da bu sebeple “değişim” kavramı bugünün dünyasında pozitif ve büyülü bir algı yaratmıştır. İnsanın doğasından çevre koşullarına kadar değişimin tüm toplumsal hücrelerdeki salınımı belirli bir gerçekliği yansıtmakla birlikte, değişime kendi özgül ağırlığının üzerinde bir metafizik yüklendiğini de görmek gerekir.

Bugün Batı’da sosyal bilimlerin farklı alanlarında insan doğasının değiştiği konusunda iddialı tezler öne sürülmektedir. İnsanın biyolojik yapısında mekanikleşmeye paralel olarak değişmeler baş göstermektedir. Bazı kitaplar biyolojik insanın sonunu ilan etmeye başladılar. Doğrusu böyle bir kimyasallık ve mekanikleşmeden bahsetmek mümkündür. Giderek ifadesizleşen yüzler, birbirine benzeyen tavır ve suretler, bunun göstergeleri olarak okunabilir. Yiyeceklerin giderek organik olmaktan çıkması da, muhtemelen bu tür sonuçlar üretmeye devam etmektedir.

Ancak insan doğası denildiğinde hangi niteliklerin kastedildiği büyük oranda açıklanmamaktadır. Hatta birçok yazından anlaşıldığı kadarıyla insan doğasının değiştiğine dair emareler, insanın sosyal çevresiyle ilintili anlatılmaktadır. İnsanın sosyal çevresinin özellikle son birkaç yüzyılda çok hızlı bir şekilde değiştiği doğrudur. Fakat insanın istiğnasından, egemenlik kurma, sömürü, hırs, merhamete kadar insanda varolan niteliklerin hangisi değişmiştir? Yani ilk insanla doğa açısından farkımız nerede ve nasıl tebellür etmektedir? Bu konuda açıklamalar yoktur ya da ikna edici düzeyde değildir.

Sömürge ve tahakküm insanlık tarihi boyunca farklı formlarda tecelli etmiştir. Marx insanlık tarihinin sınıf savaşlarından ibaret olduğunu söylerken, tarihin belirli bir döneminden sonra bu sömürge ilişkilerinin derinleştiğini belirtmektedir. Esasen Kur’an-ı Kerim’in anlatımlarına baktığımızda, insanlığın erken dönemlerinden itibaren sömürge, tahakküm, istiğna, hırslar vb. görebilmekteyiz. Dolayısıyla insan doğasının değiştiği argümanı pek geçerli değildir.

Tam da bu noktada insan doğası üzerinden bugün ve geleceğe doğru bir projeksiyon geliştirmek gerekirse, nelerin değişmekte olduğunu belki tartışabiliriz. Küresel ölçekte orta sınıfların giderek zayıfladığı ve çöktüğüne şahit olmaktayız. Böylece keskin biçimde iki sınıf ortada kalmaktadır. Bu sadece ekonomik anlamda bir sınıflaşmayı değil, esasen orta sınıfın taşıdığı tüm değerlerin de direncini kaybedeceği anlamına gelmektedir.

Burada küresel ölçekte varolan ulusaşırı sermaye dünyanın bir şekilde yönelimlerini kontrol ederken, önlerinde değersel bariyerler istememektedirler. Bu da merkezsizleşme, akışkanlık, hakikatin sona erdirilmesi gibi tedbirlerle birlikte kendisini göstermektedir. Dolayısıyla kitle yönetiminin sağlanması, Frankfurt Okulu’nun üzerinde çokça durduğu kültürün endüstrileşmesini birlikte getirmiştir. Bugün dünyanın ciddi bir popülizm içinde boğulmasını bu arkaplandan okumamız gerekmektedir. Dünyanın değişimi bir marabalık sistemine doğru gidişi bize göstermektedir.

Bu sarmalın dışına nasıl çıkılacaktır? Kıssacıların ve postmodern büyücülerin kapsamı alanından çıkarak İslam düşüncesini yeniden inşa etmek artık bir aciliyet arz etmektedir hem de peygamberi bir misyonla…