Dünya Nereye Doğru Gidiyor? Çin (5)
Genelde devletler değişen siyasi şartlara göre pozisyonlarını değiştirirler. Değişen koşulları gören devlet elitleri ülkelerini selamete, göremeyenler felakete sürükler.
Örneğin, Sovyetler Birliği çöktükten sonra bozulan güç dengelerini göremeyen Saddam Hüseyin Kuveyt’e girerek ülkesini felakete, Çin ise, ekonomik büyümeye paralel olarak küresel etkisini artırdı.
Tek kutuplu ABD hegemonyasına karşı Çin, Rusya’yla stratejik işbirliği yaparak çok kutuplu bir dünya sisteminin temellerini attı. Şangay İşbirliği Örgütü ve BM Güvenlik Konseyi gibi platformlarda Çin, sürekli Rusya’yla ortak hareket ederek Atlantik eksenine karşı Avrasya eksenini güçlendirdi.
Batı’nın tepkisine rağmen 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova konusunda olsun ‘’Ortadoğu’’ konusunda olsun Rusya’yla aynı tutumu takınan Çin, artık dünyadaki siyasi rekabetin önemli bir oyuncusu olduğunu gösterdi. Nitekim 2009’da Çin’i ziyaret eden Obama’nın Aya-Pasifik bölgesinin yükselen gücüne işaret etmesi Çin’in gücünü teyit etmişti.
Bir ülkenin gücü ‘’kurduğu diplomatik ilişkiler kadardır’’ prensibine uygun olarak; ‘’Çin’in 175 ülkeyle diplomatik ilişkisi bulunmaktadır. 150’den fazla uluslararası kuruluşun üyesidir ve 300’den fazla çok uluslu anlaşmanın tarafıdır’’ (David Shambaugh) Çin’in tüm ülkelerle olan ilişkilerinin temelini ticaret oluştursa da yükselişini dört ana temel üzerinde oturtmuştur.
Birincisi, ekonomidir. Yapılan araştırmalara göre 1980’li yıllarda Türkiye ekonomisi ile karşılaştırılabilir büyüklükteki olan Çin ekonomisi bugünkü konuma yaklaşık 40 yıl boyunca büyüyerek geldi.
İkincisi, savunma alanında yaptığı yatırımlardır. Siber savaşı, uzay programı ve kıtalar arası balistik füze yatırımları şimdilik küresel çapta olmasa da önümüzdeki süreçte geliştireceğinin altı çiziliyor
Üçüncüsü eğitimdir. Çin’in hep ucuz iş gücü üzerinde durulur ama araştırmalar son 30 yılda Çin’in eğitim alanında da çok ciddi yatırımlar yaptığını gösteriyor. Bu konuda Fatih Oktay ‘’Çin’’ adlı eserinde çarpıcı bilgiler vermektedirr. ‘’ABD Ulusal Bilim Kurulu’nun teknoloji alanındaki konumunun değerlendirildiği 2014 tarihli rapora göre, 2010 yılında bilim ve mühendislik alanlarında üniversiteler ABD’de 525 000, Çin’de 1.300.000 mezun vermişti.’’ Aynı raporda ‘’dünyadaki bilimsel yayınların yüzde 18,8’ni ABD, yüzde 18,2’sini Çinli araştırmacılar gerçekleştirmişlerdi’’ Bu raporlar bize gösteriyor ki; Çin, eğitime verdiği önem sayesinde bilgi üretiminde nicelik ve nitelik bakımından dünyada önemli bir konuma gelmiştir.
Dördüncüsü, kültürel propagandadır. Çin kültürel imajını geliştirmek ve dünya çapındaki varlığını artırmak amacıyla yurt dışı tanıtım çalışmalarına tahmini olarak 7 ile 10 milyar dolar arasında para aktarmaktadır’’
Bütün bunlarla birlikte Çin’in Tayvan’la, Uygur Türkleriyle, ABD’yle, Müttefiki Rusya’yla sorunları bulunuyor. Bu sorunları çözebilme kapasitesinin olup olmadığını bekleyip göreceğiz.
Sonuç
Çin, değişen tehdit algısına göre pozisyonunu değiştirebilen pragmatist siyaset izliyor. Soğuk savaş döneminde Rusya’yı ABD’yle dengelemişti, sonrasında ABD’yi Rusya’yla dengeliyor.
‘’Dünya nereye doğru gidiyor?’’ Sorusuna kesin yanıt vermek zor olsa da kanaatime göre, dünya güç peşinde koşan kötü aktörlerin elinde rotasını kaybetmiş hedefsiz bir geleceğe doğru gidiyor.
O zaman soru şudur; tüm insanlığı kuşatacak dünyanın rotasını hedefsiz bir gelecekten planlı bir geleceğe doğru nasıl çevirebiliriz?
Not: Eleştiri, öneri ve katkı yapmak isteyen dostlarımız için: [email protected] adresinden ulaşabilirler.