Dünya Nereye Doğru Gidiyor? (4) Rusya
Bilindiği gibi 1917 Bolşevik ihtilâlinden sonra çarlık yönetimi yıkılmış yerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştu. Sovyetler II. Dünya Savaşından sonra Doğu Avrupa’yı kendi nüfuz alanına katmış, konvansiyonel silahların yanı sıra nükleer silah ve fırlatma başlıklarını geliştirerek ABD’nin karşısında ikinci bir süper güç olarak oturmuştu. Ancak 1990’ların başında kendi iç sorunları nedeniyle dağılmıştı.
Sovyetlerin çöküşünden sonra dünya tek kutuplu ABD hegemonyasına karşı yeni arayışlara girmişti. Rusya ise, Kafkas ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından dolayı güvenlik ve ekonomik açıdan derin bir endişeye kapılmıştı.
Yeni süreçte Rus stratejistleri bir yandan iç çelişkilerini giderecek çözümler ararken diğer yandan da çok kutuplu bir dünya düzeninin oluşması için düşünceler üretti. Bu düşünceleri incelediğimizde birbirinden farklı üç görüşün öne çıktığını görürüz.
Detaylara girmeden bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz: Birincisi, Sovyet komünist dönemine özlem duyanlar, ikincisi, Liberal-Demokrat görüşleri benimseyenler, üçüncüsü, Avrasya modelini ileri sürenler.
Bu düşünceler birbirinden farklı olsa da her üç düşüncenin ortak noktası daha güçlü bir Rusya’yı inşa etmekti. Bu düşünceler tartışılırken Putin Rusya’nın başına geçerek: ‘’Yeniden Büyük Rusya’’ diye bir hedef ortaya koydu. Putin, ortaya koyduğu hedef ile Avrasya modeli arasında bir paralellik gördü ve bu görüşleri devlet politikası haline getirdi. Dolayısıyla bugünkü Rusya’nın politik hamleleri Avrasya modeline dayanır.
Peki, kısaca Avrasya modeli nedir?
Avrasya düşüncesinin kökeni çok eskilere dayansa da Sovyetlerin çöküşünden sonra Rusya’nın siyasal düşünce hayatında yeniden etkinlik kazandıran kişi Aleksandr Dugin’dir. Dugin’in jeopolitik görüşlerinin özünü, karalar ve denizler oluşturur. Aslında bu görüşleri ilk defa dile getiren İngiliz coğrafyacı ve politikacı Halford John Mackinder’dir.
Bu bağlamda iki jeopolitik akım vardır. Biri, deniz gücünün üstünlüğünü, bireyselliği ve liberal demokrasiyi savunan Atlantikçi anlayış, diğeri, kara gücünün üstünlüğünü, otorite ve hiyerarşiyi savunan Avrasyacı anlayıştır.
Dugin’in Avrasya anlayışı üç eksene dayanır. Birinci eksen, Moskova-Berlin eksenidir. Çünkü Berlin’i Orta Avrupa’nın merkezi olarak görür. Dikkat edin Putin’in Avrupa’da en çok ziyaret ettiği ülke Almanya’dır, en karşı olduğu ülke ise İngiltere’dir. Çünkü Avrasyacı anlayışa göre İngiltere ABD’nin ileri üssüdür. İkinci eksen, Moskova-Tokyo eksenidir. Rusya, doğuya açılmasına en uygun ülke Japonya’yı görür. Çünkü Japonya, güneye doğru yayılmayı gerçekleştirecek en elverişli yerdedir. ABD’ye karşı Çin’le ortak hareket etse de uzun vadede Çin’i en büyük tehdit olarak görür. Üçüncü eksen, Moskova-Tahran eksenidir. Rusya’nın İran’a yaklaşımı ortak düşman prensibine dayanmaktadır. Son zamanlarda Türkiye ile olan ilişkileri kısa vadeli çıkara dayalıdır.
Avrasya düşüncesinin amacı Rusya’yı yeniden bir dünya gücü yapmaktır. Sovyetlerin çöküşünden sonra ABD karşısında ikinci bir devlet olmanın ezikliğini yaşayanların duygularına hitap etmektedir. Ancak Rusya’nın da içerde ve dışarda karşı karşıya kaldığı ciddi sorunları bulunmaktadır.
Takdir edersiniz ki, Rusya’yı anlatmak bir köşe yazısının sınırlarını aşar. ‘’Dünya nereye gidiyor?’’ Sorumuza cevap bulmak için şimdilik ana hatlarıyla Rus politikasına ışık tutmaya çalıştık. Önümüzdeki hafta bakışlarımızı Çin’e çevireceğiz.
Not: Eleştiri, öneri ve katkı yapmak isteyen dostlarımız için: [email protected] adresinden ulaşabilirler. Herkesin bayramını tebrik ederim.