Dünya Edebiyatının kuyruklu yıldızı: ÇEHOV
“İnsan inandıklarıdır” Çehov
Modern kısa öykücülüğün öncü ismi olarak kabul
edilen Çehov, 29 Ocak 1860 tarihinde Rusya’nın Taganrog kentinde dünyaya geldi.
Çehov, 44 yaşında15 Temmuz 1904 tarihinde Almanya’nın Badenweiler kentinde
verem hastalığından dolayı
hayatını kaybetti. Çehov’un en önemli eserleri olarak Martı, Vanya Dayı,
Vişne Bahçesi ve Üç Kız Kardeş’i sayabiliriz. Ülkemizin önemli öykü
yazarlarından Tomris Uyar, Çehov’u “dünya edebiyatının kuyruklu yıldızı” olarak
nitelemektedir.
Kısa öykünün ustası olan Çehov, edebiyat ve
tıbbı birlikte yürütmeyi başarmıştır. Bir hekim olan Çehov, edebiyat ve tıpla
kurduğu ilişkiyi çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır: “Tıp, nikâhlı karım benim,
edebiyat ise metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle geçiriyorum. Bu
davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin, ama en azından sıkıcı değil. Hem
zaten, benim bu ikiyüzlülüğümden ikisinin de bir şey kaybettiği yok.” Hayatı
tek kanatlı yaşamak yerine, hayatı çok taraflı ve kanatlı yaşamak gerektiğini
Çehov, bize göstermektedir. Hayatımızda bilim olmalı, sanat olmalı, edebiyat
olmalı, felsefe olmalı, şiir olmalı, müzik olmalı.
Çehov, modern öykü tarzının kurucusudur. Çehov,
öyküyü heyecanlı anlatımı olan, okuyucuyu çarpan ve sarsan bir kurgu olmaktan
çıkarmıştır. Çehov, öyküyü bir olayla sınırlı tutmaz ve olayın sonunda ne olacak
şeklinde bir merak uyandırmayı amaçlamaz. Çehov, insan hayatından bir kesit
sunmakta ve bu sunulan kesit sırasındaki insani durumu anlatmayı istemektedir.
Çehov’un öyküsü, durum öyküsüdür. Çehov tarzı öykü diyebileceğimiz
durum öyküsünde kişisel duygular ve düşünceler ve sosyal yaklaşımlar ön plana
çıkmaktadır. Çehov’un tiyatrosu da atmosfer tiyatrosu olarak adlandırılmaktadır.
Çehov’un öykülerinde ve oyunlarında ruhsal bir tiyatro sergilenmektedir. Çehov’un
öykülerinde ve oyunlarında sadece ben
yoktur. Çehov’un öykü ve hikayelerinde ben ve ötekinin ruhsal ve sosyal
durumu birlikte anlatılmaktadır. Çehov’un durum öykücülüğünde bireysel ve
toplumsal olan birlikte insani durum denilen gerçekliği oluşturmaktadırlar. Çehov,
öykü ve oyunlarında insanların birbirlerine nasıl davrandıklarını,
birbirleriyle nasıl konuştuklarını ve birbirleri hakkında ne
düşündüklerini gerçekçi bir şekilde yeniden ifade etmeyi ve yaşatmayı başarmıştır.
Çehov’un oyun ve öykülerinde herkes bir parça kendi hikayesini ve hayatını
bulmaktadır.
Çehov, insan hayatının bir öyküler serisi
olduğunu düşünmektedir. Hayat dediğimiz öykülerimizde hiçbir şey, gereksiz ve işlevsiz
bir şekilde yer almamalıdır. Çehov, hayatımızdaki bütün detayların işlevsel
olması gerektiğini düşünmektedir. Bizimle alakasız her şeyi hayatımızdan
çıkarmalıyız. Çehov, öykülerinde hiçbir gereksiz detaya yer vermemektedir.
Çehov’a göre öyküdeki her unsurun yeri, gerekli ve doldurulmaz olmalıdır.
Gereksiz olan her şey, boş yere öyküde yer almamalıdır ve bütün gereksiz
unsurlar öyküden çıkarılmalıdır. Öyküdeki bütün unsurların gerekli olması ve
gereksiz olanların öyküden atılması şeklindeki Çehov’un gözlem ve tespiti,
“Çehov’un Tüfeği” olarak
kavramsallaştırılmıştır. Çehov, hikayeye olan yaklaşımını şöyle ifade
etmektedir: “Hikâye ile alakalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde
‘duvarda bir tüfek asılı’ diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah
patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse, o silah orada asılı olmamalıdır.”
Hikayede olduğu gibi hayatımızda da bütün gereksizlikleri ve fazlalıkları
atmalıyız. Hayatımızda yer alan ve işgal eden bütün gereksiz kişiler ve şeyler,
hayatlarımızı ve hikayelerimizi gerçeklikten koparmakta, yapay ve yüzeysel hale
getirmektedir.
Çehov, oyun ve öykülerinde insani durumumuzu yeniden ifade etmekte ve sahnelemektedir. Çehov’un oyun ve öyküleri, bizi durmaya ve kendimize bakmaya zorlamaktadır. Çehov’u okuduğumuz zaman, kendimize ayna tutmanın, kirlenmiş, kararmış ve çürümüş taraflarımızla yüzleşmenin ve kendi insani durumumuzu yenilemenin gerekliliğini hatırlamaktayız. Çehov’un oyunlarında ve öykülerinde anlatılan ve sahnelenen herkesin hikayesi, oyunu ve durumudur. Çehov, yeni öyküler yazmaya ve yeni oyunları sahneye koymaya bizi motive etmektedir. Duyarlılıklarımızı, duygularımızı ve düşüncelerimizi gözden geçirirken şiddete, kabalığa, fanatizme, çirkinliğe ve çirkefe bulaşmadan gerçekçi ve sahici bir şekilde insani durumumuza nefes aldırtmanın, kendimizi onarmanın ve huzur üretmenin imkanlarını bulmanın gerekliliğini Çehov’dan öğreniyoruz.