Dünya Değişirken Yapılması Gerekenler...
Kritik günlerden geçiyoruz.
Politika yapıcıların işi bir hayli zor.
Piyasalar hükümetlerden mevcut kapitalist doktrinleri uygulamalarını bekliyor.
Ancak özellikle küresel finans krizi sonrasında mevcut kapitalist iktisadi doktrinlerin fayda vermediği görüldü.
Bu yüzden uygulanan ekonomik politikaların birçoğu liberal iktisadi doktrinlerle uyumsuzluk gösteriyor.
Bu durum mevcut iktisadi teorilerin birkaç yıl içinde geçerliliğini yitireceğini ve yeni teorilere ihtiyaç duyulduğunu bizlere gösteriyor.
Çünkü dünya çok çeşitli coğrafik bölgelerden oluşmakta ve her bölge insanı da farklı özelliklere sahiptir.
Ekonominin özünü de insan oluşturduğuna göre her bölgenin tüketim, harcama, tasarruf alışkanlığı farklıdır.
Bu yüzden ülkelere hatta bölgelere göre farklı iktisadi politikalar uygulanması gerekmektedir.
Evet, iktisadi doktrinler bazı bilimsel araştırmalar sonucu ortaya konmaktadır.
Ancak bir bölgede yapılan deney dünyanın her bölgesi için aynı geçerliliğe sahip olmayabilir.
Bu yüzden iktisadi politikaların bölgelere göre çeşitlendirilmesi gerekmektedir.
Tarihi Kırılma
ABD Başkanı Trump başta olmak üzere birçok ülke lideri yerli ekonomisini korumak için korumacı politikalar uyguluyor.
Halbuki geçtiğimiz 35 yıl boyunca küreselleşme süreciyle birlikte korumacı politikalar sınırlandırılmış ve dünyanın tek pazar dolayısıyla da tek bir ülke haline gelmesi için çalışılmıştı.
Fakat, 2008 küresel finans krizi tüm gidişatı değiştirmiş, uygulanan politikaların tersine dönmesine neden oldu.
Krizin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen dünya ekonomisi krizin etkilerinden kurtulamadı.
Buna ek olarak ABD Başkanı Trump’ın kaos politikasıyla birlikte yeni bir krize doğru hızla ilerlemeye başladı.
Trump’ın mevcut politikaları, kendi ülkesi krize doğru hızla ilerlerken beraberinde diğer ülkeleri de götürme amacının olduğunu gösteriyor.
Ancak Türkiye’nin yaşanan bu süreçten en az hasarla çıkmak üzere hazırlıklı olduğunu da görüyoruz.
Nasıl mı?
2008 krizi sonrasında yerli sanayimizin geliştirilmesi için ciddi çalışmalar hızlandırıldı.
Bunu da en net savunma sanayimizdeki yerlileşme oranından görüyoruz.
Savunma sanayi dışında Türkiye’nin diğer ithal ettiği sektörlerde de yerlileşme hamleleri var.
Yerli Üretim Nasıl Olmalı?
Yerli sanayinin gelişmesi ekonomik güvenliğimiz için hayati önem arz etmektedir.
Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus şu ki; ithal ikameci sanayileşme politikası izlediğimiz dönemlerde olduğu gibi vatandaşın milliyetçilik duyguları istismar edilmemelidir.
Kalitesiz ürünler üretip yerli ürün şişirilmesi olmamalıdır.
Yerli ürünlerimiz kalite konusunda dünya ile yarışacak seviyede olmalıdır. Bunun yolu da şüphesiz ki; kamu-üniversite-sanayi iş birliğinden geçmektedir.
Ancak bu konuda da ciddi problemler yaşıyoruz.
Bu konuda TOBB’un yayımladığı “Üniversite Sanayi İşbirliğinde Sanayi Kesiminin Beklentileri ve Sorunları” başlıklı raporu gayet güzel hazırlanmış görünüyor.
Raporda dikkatimi çeken bazı hususları buraya aktaracağım. Ancak detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler raporu inceleyebilirler.
Öncelikle, üniversitelerin sanayinin ihtiyaç ve beklentilerini karşılamaması üniversitelerin büyük dönüşüm ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan ise akademisyenlerin sanayi ile iş birliği yapmalarının akademik kariyerleri konusunda bir getirisinin olmaması bu iş birliğinin sağlanması konusundaki engellerden biri olarak görülmektedir.
Sanayinin ve sektörün ihtiyacını karşılayacak yeterli sayıda öğretim üyesinin olmaması üniversite-sanayi iş birliğini sağlama konusunda yaşanan önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üniversite-sanayi iş birliğinin sağlanması için ilk başta yapılacak hususlardan biri de karşılıklı iletişimin ve koordinasyonun artırılması için ortak birimlerin kurulmasıdır.
Bu konuda kamuya da büyük iş düşmektedir.
Kamu projeleri ve satın alma süreçlerinde üniversite sanayi iş birliği mekanizmalarına yer verilmesi gerekir.
Sonuç yerine
Cumhurbaşkanlığı sistemi bu süreçlerin hızla atlatılabilmesine olanak sağlıyor.
Türkiye’yi 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine ulaştıracak bu iş birliğinin sağlanması konusunda hızlı ve sağlam adımlar atmalıyız.
Devlet-millet el ele ilime, bilime ve ar-ge’ye gerekli önemi göstermeliyiz.
Böylece ürünlerimiz uluslararası arenada rekabet edebilir ve küresel markalar oluşturabiliriz.
İşte o zaman ekonomik saldırıların bize etkisi minimum seviyede olacaktır.
Ama öncelikle bizim dışa bağımlılığımızı en aza indirip her alanda kendi kendimize yetebilirliğimizi artırmamız gerekiyor.