Dünya değişirken Türkiye ne yapmalı?
Küresel sistem büyük bir şiddetle sarsılıyor.
Küreselleşme akımıyla birlikte güçlenen çok uluslu şirketler birçok devletin beka sorunu yaşamasına neden oldu.
Demokrasi olarak ifade edilen yönetim şeklinin şirketokrasiye evrilmesinden dolayı beka sorunu yaşayan devletlerin en başında ABD bulunuyor.
Çok uluslu şirketlerin finansörlüğünü yaptığı yöneticiler ile ABD milliyetçisi Trump arasında yaşanan güç mücadelesini artık görmeyen kalmadı.
Nitekim bu çekişmeyi ABD’nin Suriye’den çekilme meselesiyle daha net bir şekilde görmeye başladık.
Artık uluslararası ilişkilerde ABD üzerine analizler yapılırken öncelikle “Hangi ABD?” sorusu soruluyor.
Rusya, bu sorunu doksanlı yılların sonu, 2000’li yılların başında büyük ölçüde çözmüştü.
Çin’e baktığımızda ise bu durumun tam tersi olduğunu söyleyebiliriz.
Bir zamanlar aşırı devletçi bir sistem ile yönetilen Çin, özellikle son 15 yıldır çok uluslu şirketlerin üretim merkezi haline gelmesiyle küreselleşme yanlısı bir hale dönüştü. Ancak kendi içinde kontrolü sağlayabilmek için de diktatörlük rejimini uyguladığını söyleyebiliriz.
AB’ye baktığımızda ise bu mücadelenin en sancılı yerlerden biri... Güçsüz iktidarlar, ayrılıkçı söylemler, artan milliyetçilik akımı…
Küresel finans krizinin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen ekonomik yapıları hâlâ rayına oturmuş değil.
Ekonomik problemlerin yansımalarını “sarı yelekliler” olayıyla daha net bir şekilde görmeye başladık. Demokrasi havarisi Fransa gösterileri yasaklamaya kadar gitti...
Türkiye’de ise bağırsaklarını temizleme süreci devam ediyor. Türkiye, çok uluslu şirketlerin finanse ettiği FETÖ, PKK vb. örgütlerden temizlendikçe daha bağımsız hale dönüşüyor.
Uluslararası ilişkilerde askeri güç unsurları bakımından dünyada önemli bir konuma sahip olan Türkiye yumuşak güç unsurlarını daha fazla geliştirmek zorunda…
Yumuşak güç unsurlarından biri de ekonomik güçtür.
Savunma sanayi alanında son yıllarda ciddi bir atak yapan Türkiye bu gelişmeyi diğer sektörlerde de yakalamak zorunda.
Çünkü hedeflere ulaşmak için alınması gereken çok yol var.
Türkiye’nin daha hızlı yol alması için her kesime görev düşüyor.
Devlet, hükümet, şirketler, işçi, memur, akademisyenler, bürokratlar vs.
Hedefe odaklanmalıyız. Türkiye’yi küresel bir güç haline getirmeliyiz. Daha adil, daha yaşanabilir bir dünya için önce kendimizden başlamalıyız. Araştırmalı, okumalı, öğrenmeli ve uygulamalıyız.
Birbirimiz ile didişmeden, ötekileştirmeden, farklılıklarımıza saygı göstererek çalışmalı ve üretmeliyiz.
Kapitalist sistem sürekli bizi rekabete zorluyor. Sürekli komşularımızdan, akrabalarımızdan, sevdiğimiz veya sevmediğimiz insanlardan daha pahalı ürünler kullanarak onlara karşı psikolojik üstünlük sağlamamız için yönlendiriyor.
Ancak olması gereken bu değil.
Bizim rekabetçilikten ziyade paylaşımcı olmamız gerekir. Rekabetçilik insanda hırs, haset, bencillik duygularını körüklerken paylaşımcılık tam aksine diğer gamlık, gıpta ve daha çok çalışıp, üretip daha çok paylaşma duygularını körükler.
Birbirimizi sevmeli ve birbirimize güvenmeliyiz. Bunlar olmadan büyümek, güçlenmek zor. En ufak bir rüzgârda yıkılırız. Ancak bunu başarabilirsek hiçbir esinti bize zarar veremez.