Dünya ‘Büyük Buhran’a sürükleniyor
18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta başlayan ve ardından Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Suriye'de şiddetli şekilde devam eden “Arap Baharı”nın ateşi İslâm coğrafyalarını cehennem ateşi gibi yakmaya devam ediyor.
Âdeta “Meksika Dalgası” gibi yayılan bu ateşe direnen “Son Kale” Türkiye için yeni bir safhaya geçildi; “ekonomik vesayet savaşı”.
Türkiye bu savaştan ya bağımsızlığını ilân ederek çıkacak, ya da yağmalanan coğrafyanın bir parçası olacak.
İkinci “Büyük Buhran” ABD Başkanı Donald Trump marifetiyle kapıdan adımını attı, bütün gücüyle direnen Türkiye’ye saldırıyor. Türkiye bütün alçak saldırılara karşı özgürleşme savaşı veriyor.
***
Özelde bizleri, genelde dünyayı nelerin beklediğini anlamak için birinci “BÜYÜK BUHRAN”ı birazcık hatırlayalım.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri “süper güç” haline geldi. Verdiği kredilerle Avrupa’yı borç batağına sürükledi. “Kapitalizmin Patronu” olmanın hırsıyla, yeni bir dünya düzeni kurmanın bütün yolları denendi. Hisse senetleri sürekli arttı. Büyüyen ekonomi ile işçi sınıfı parayla oynamaya başladı. Yatırımların yönü gayrimenkule kayınca fiyatlar uçtu. Şirketler büyüdükçe, bankalar çoğaldı.
Fakat işler birden bire ters gitmeye başladı. Servet ödenerek alınan gayrimenkuller para etmez oldu. Gayrimenkulden kaçan yatırımcılar borsaya yöneldi. Aşırı taleplerin gelmesiyle borsa önce füze gibi uçtu. Tarihler 24 Ekim 1929’u (Kara Perşembe) gösterdiğinde New York Borsası yüzde 12,8 düşerek çakıldı. 4,2 milyar dolar buharlaştı. ABD, ne Almanya ve İngiltere’den savaş tazminatlarını, ne de dünyaya dağıttığı kredileri geri alamadı.
Piyasada reel para dönmüyordu. Kağıt üzerinde uçuşan para ve krediler gerçekte yoktu. Binlerce şirket ve banka battı. Milyonlarca insan işsiz kaldı. Mudiler bankalardaki paralarını kaybetti.
Piyasada para dönmeyince “Büyük Buhran” dönemi başladı ve bir kasırga gibi dünyaya yayıldı. En çok Amerika ve Avrupa’da hissedilen kriz, dev ekonomilerin çökmesine neden oldu.
“Büyük Buhran”dan önce en fazla yüzde 7 gerilemiş olan dünya ticaret hacmi, bu dönemde yüzde 65 düştü. 50 milyon insan işsiz kaldı. Dünya çapındaki toplam üretim yüzde 40’ın üzerinde düşüş gösterdi. Amerikan halkı “Büyük Buhran”ın faturasını Başkan Herbet C. Hoover’a kesti. Ekonominin en dibe vurduğu 1933 yılında Franklin Delano Roosevelt başa geldi. Kriz 1939 yılına kadar sürdü.
Bu krizden Türkiye de hissesine düşeni aldı!..
Tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan büyük düşüşler, Türkiye'nin dış ticaret hacmini daralttı. İflaslar başladı. Ticari şirketler, sanayiciler, üretimi arttırmak üzere kredi almış çiftçiler borçlarını ödeyemediler. Özellikle ticaretin önemli olduğu İstanbul, İzmir gibi liman şehirlerinde işsizlik hat safhaya çıktı.
***
Ve yıl 2018. Aradan geçen 89 yıl sonra “Küresel Ticaret Savaşı”nı başlatan yine Amerika…
Dünya yeni bir “Büyük Buhran”a adım adım sürükleniyor.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump'ın Çin'e karşı başlattığı ekonomik yaptırımlar kısa sürede küresel bir ekonomi savaşına dönüştü. ABD’nin ek vergi tarifeleri Çin’in ardından Avrupa Birliği üyesi 28 ülkenin yanı sıra Kanada, Meksika, Çin, Hindistan ve Türkiye’ye de sıçradı.
Bunlarla da yetinmeyen Trump, BM’nin 73. Genel Kurulu’ndaki konuşmasında İran, Suriye rejimi, Çin ve Venezuela'yı tehdit ederek izleyeceği agresif politikalarla yeni bir “kıyamet senaryosu”nun işaretlerini verdi.
***
Amerika; FETÖ, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, Türkiye’nin yoğun çabaları sonucu toplanan BMK’nın Trump’un Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilân etme kararını yok hükmünde sayması, S-400, Suriye krizinden sonra FETÖ soruşturması kapsamında tutuklanan İzmir Diriliş Kilisesi Rahibi Andrew Craig Brunson üzerinden Türkiye’ye “ekonomik suikast”ler düzenlemeye başladı.
Şu anda “evangelist”lerin başını çektiği “Küresel Firavunlar”ın topyekun saldırısı altındayız.
***
Bu konuya değinmişken dünya politikasının en sinsi ülkesi, “Büyük İsrail”in hamisi İngiltere ayağını unutmamak gerekir. Yüzyıllardır “böl, parçala, yönet” taktiklerini gözüne kestirdikleri ülkelere uygulamaya devam ediyorlar. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” bakış açısıyla baktığımızda fotoğraf o kadar da flu değil.
Hatırlayalım...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 13 Mayıs 2018’de bir dizi temaslarda bulunmak üzere İngiltere’ye gitmiş, bu seyahat esnasında Birleşik Krallık Kraliçesi 2. Elizabeth ile Buckhingam Sarayı’ndan görüşmüştü. Bu ziyaret esnasında yaptığı açıklamada faiz ve enflasyon konusuna değinmiş, “Sebep-netice ilişkisine baktığımız zaman, faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Faiz ne kadar düşük olursa enflasyon da o kadar düşük olacaktır…” ifadelerini kullanmıştı.
Bu söylem “Küresel Firavunlar”ın yönettiği uluslararası piyasalarda çok sert bulunmuş, arkasından kur saldırısının işaret fişeği atılarak 14 Mayıs’ta 4.32 Türk Lirası olan dolar, 15’inde 4.46 seviyesini test edip 16’sında 4.50 seviyesine ulaşmıştı. Tarihler 23 Mayısı gösterdiğinde ise rekor denemelerine devam eden dolar 4.92’ye kadar yükselmişti.
Bu gelişmelerin arkasından 29 Mayıs’ta Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya İngiltere’nin başkenti Londra’da yatırımcılarla buluşarak, Erdoğan’ın aksine faiz artırımı sinyali vermişti. Şimşek ve Çetinkaya, yatırımcılara enflasyonun yükselişi sürdüğü takdirde Merkez Bankası'nın yeniden müdahale edebileceği mesajını iletmişti.
Bu teminatlara rağmen dövizdeki ateş bir türlü söndürülemedi. Artçılar çoğaldıkça, manipülasyonlarla oyun içinde oyun kuruldu. “Küresel Firavunlar”a gün doğdu.
***
24 Haziran Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 27. Dönem Milletvekili Seçimleri’nden “millî irade”nin zaferle çıkmasıyla saldırıların dozajı arttı. Seçim öncesi soğan ve patatesle başlatılan fırsatçılık yangını, içimizdeki “işbirlikçi Firavunlar”ın da omuz vermesiyle iğneden ipliğe her şeye sıçratıldı.
“Küresel Firavunlar” 12 Ağustos 2018 tarihinde piyasaların kapalı olduğu bir saatte (20.00-22.00 arasında) Asya piyasaları üzerinden harekete geçti. Londra merkezli saldırıları sonucu, dolar 7 Türk Lirası’nın üzerine çıkarak ekonomiye “kamikaze saldırısı” gerçekleştirdi.
Türk Lirası, “Küresel Firavunlar” tarafından yapılan bu saldırılarla âdeta pula çevirdi.
***
2001 krizinden beri kısmen rafa kaldırılan “paradan para kazanma” dönemi yeniden başladı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının not düşürme yarışına girişmesi, cari açığın büyümesi, faizlerin yükseliş trendine girmesi, ekonomimizin manipülasyonlara açık hale getirilerek bozulması, ticaret savaşlarının eşiğinde, hatta içinde olduğumuzu gösteriyor.
Prangalarından kurtulmaya çalışan Türkiye, yıllarca bitmek bilmeyen bir dizi operasyonun ardından en sonunda ekonomik olarak kuşatma altına alınarak 1881-1939 yılları arasında Osmanlı Devleti için sahneye konan “Düyun-u Umumiye”ye (dış borçları denetleyen kurum) zorlanıyor.
Unutulmamalı ki, zalim üzerine düşeni yerine getirmeyendir.
Yatırım ekonomisinden millî üretime geçebilmenin sancısını çektiğimiz şu dönemde birlik ve beraberlik ruhunu kuşanarak bunları da aşacağız, hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Fakat hiç kolay olmayacak.
Bizi zor günler bekliyor.
Yaşadığımız bu Hak ve bâtıl mücadelesinde millî bir hamleye ihtiyacımız var. Diz çökmemek, namerde muhtaç olmamak için kendi tohumumuzu, hayvanımızı, teknolojimizi, silahımızı, eğitimimizi, ilâcımızı... üretmekten başka çaremiz yok.
Helal olanı harama dönüştürme (israf) hastalığından vazgeçip, tasarrufa yönelerek, güven ortamı oluşturmaktan da başka çâremiz yok.
Yarın bu kuşatmayı yarmanın yegane çâresini açıklayalım inşaallah.