Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2960.73
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Eylül 2020

'Dünün dünyası'

Stefan Zweig hem hayatı yansıtma, hem dünyayı okuma hem de dönemine şahitlik etme bağlamında velud bir yazardır. Sözgelimi; Satranç isimli hikayesi faşizmin insan zihnini nasıl dumura uğrattığını başarıyla anlatır. Yine daha önce sizinle paylaştığım “Acımak” romanı, insanın yetilerini körleştiren “acıma”nın sorunları halletmek yerine ağırlaştıracağını anlatıyor. Dünün Dünyası Dünya savaşları ve Nazi iktidarının sebep olduğu olaylar bağlamında dönemine şahitlik ediyor.

Zweig’ın dünyasında benim de başlangıç noktası kabul ettiğim içsel özgürlük ciddi bir yer teşkil ediyor. Gerçekten insana hayat konusunda motivasyon kazandıran noktanın bu içsel özgürlük olduğunu söylemeliyim. Nihayetinde köle olan bir kişi, içsel özgürlük duygusunu kaybetmediği sürece bedeninin özgürleşeceğini bekleyebiliriz. Ancak ruhen özgürleşmiş bir insanın serbest hareket etmesinden bahsedemeyiz.

Bugün geldiğimiz noktada, medyadan yapılan illüzyonlar ve tüketim çılgınlığının bedenleri birer mekanizmaya çevirdiğini ve içsel özgürlük duygusunu soğurarak insanları kitleselleştirdiğini daha rahat görmekteyiz. Ivan Illich “Tüketim Köleliliği” derken buna dikkat çekmekteydi. Michel Foucault, artık günümüzde cezalar bedenlere değil ruhlara veriliyor derken bu derin arkaplanları görerek konuşmaktaydı. George Orwell, geçmişin bile haberlerini değiştirerek yeni hafıza yaratımını bu şekilde faş etmekteydi. Aldoux Huxley, Cesur Yeni Dünya’sında insanların nasıl pasifleştirileceğini distopyasında konu etmekteydi.

Şunu belirtmek lazımdır ki, dünyamız insanların giderek özgürleştiği değil, pasifleştiği ve önce içsel özgürlüklerini kaybettiği bir biçime doğru adım adım evriliyor. İnsanların özgürlük dediği şey marketin raflarından markaları seçme özgürlüğüdür ve daha ötesi değildir. Kur’an’a geçmiş diye bakanlar, Hz. Musa’nın Firavun’un zorbalığını meşrulaştırmada sihirbazların illüzyonlarını çağdaş dünyaya tercüme ederek okurlarsa, bugünü daha iyi anlarlar diye düşünüyorum. Çünkü bugün bize “özgürsün” diyerek market raflarını gösterenler, illüzyonların faş olmasından korkuyorlar. Sihirbazların en sonunda iman etmeleri, sadece basit bir din değiştirme olgusunun çok ötesinde gerçekliği farketmiş olmaları ile ilgilidir. İlk başta “Musa’yı yenersek bize ne var” diyenler, Firavun’un “ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim” tehdidine kulak asmadan “gerçek”liğe teslim olmuşlardı.

Zweig kitabında, o dönemde “ilerleme”ye olan inancın kutsal kitaplara inancın bile ötesine geçtiğini, neredeyse bir mucize gibi görüldüğünü belirtmektedir baş tarafta. Ancak oldukça hacimli olan kitabın geri kalan kısmı dünya savaşları ile Avrupa’da başgösteren faşist iktidarların (Nazi ve Mussolini gibi) insana ve dünyaya nasıl bir cehennemi yaşatmış olduklarını satır satır anlatır. Böylece “ilerleme” denilen mitolojinin bir yandan toplumda oluşturduğu travmaları, diğer yandan efsaneleştirilmiş anlatıların insan gerçeğiyle nasıl da uyuşmadığını gösterir.

Modern zamanların en önemli iddiası, insanlığın giderek mitolojiden arınacağı, akıl çağının tüm toplumlara ve zamanlara damgasını vuracağı idi. Şimdi kapitalizm üzerine kurulu bir mitoloji ve metafizik var. İnsanların metafizikten arınacağı beklentisi, yeni bir metafiziğin ikamesi ile bugüne geldi. Bugün kapitalizmin kurduğu metafizik olmasa ve gerçekten insanlar rasyonel hareket etse, piyasalar anında çöker ve illüzyon faş olur.

Zweig’ın anlatımlarından çıkaracağımız bir ders varsa, bugün mitolojiler çağı son bulmamıştır aksine bütün enstrümanlarıyla işlemektedir. Dolayısıyla “cambaza bak” oyununu rafine yöntemlerle kitlelere enjektesi karşısında “gerçekliğe bak” diyen bir Musa ve “elini gördük” diyen insanlara ihtiyacımız vardır.

Bugün ortalığa durmadan pey sürenler sizin özgürlüğünüzü almak istiyorlar; içsel özgürlüğünüzü bir kere teslim ederseniz sizin de teslim olmanız sadece zaman meselesidir.