Dolar (USD)
33.98
Euro (EUR)
37.61
Gram Altın
2728.37
BIST 100
9771.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Temmuz 2024

​Dün dünde kalmadı cancağızım!

Düne ait ne varsa dünde bırakmak çok kötü ve bizim hallerimiz dünden çok çok kötü.

“Ne büyüğe saygı kaldı, ne küçüğe sevgi!” kalıbı tam da günümüze göre.

Edep kalmadı.

İnsanlar “yarı çıplak”, hatta “neredeyse tam çıplak” dolaşıyor!

“Utanmadıktan sonra dilediğini yap!”

Odaya ailenin “uslu”larından biri girdiğinde, derlenip toparlanmak, “insan” gibi oturmak adettendi.

Şimdi değil.

Aile ortasında bacaklarını açmış, “Mal beyanı verir gibi!” her yerlerini ortaya saçmış tipler!..

Ben, her iki taraftan da rahmetli dede ve ninelerimi, eve misafir geldiğinde en özel kıyafetlerini giymiş halleriyle hatırlarım.

Yaz günü de olsa, “çorapsız” halle misafir karşısına çıkılmazdı.

Çorap bizim kültürümüzün çok önemli bir parçasıdır.

Hele yaz günü, dışarıdan terli ayaklarıyla gelenler, halıların üzerine çorapsız basarlarsa ne olur?

O ter deryasında, çocuklar “oynarsa” ne olur?

Bir vakitler, belki de “İslam’a” hızlı bir şekilde girmiş olmanın heyecanıyla, biraz da “doğu”dan esen sahte devrim rüzgârlarından etkilendiğimiz için, “geleneğe” dair her şeye “şaşı” bakardık.

“Geleneksel İslam” diyerek küçümserdik, asırlar boyunca birbirimize aktardığımız kültürel değerleri, örfü-ananeyi.

Almanya’da doğup, İstanbul’da büyüdüğümüzden “köy kültürü”nü ancak kitaplardan okuduğumuz kadarıyla tanırdık.

İstanbul’da “Osmanlı Kültürü”nün yansımaları vardı.

Merhume Babaannem, sık sık Merhum Sultan Abdülhamit Dönemi’ni anlatırdı.

Osmanlı Evi’ndeki gelenekleri, insana saygıyı, büyüğe saygıyı, “Büyükler konuşurken küçükler lâfa girmez!”i anlatırdı.

Masal gibi dinlediklerimizle, biraz büyüdüğümüzde köy ortamında karşılaştık.

Köye “futbolcu şortu” ile gittiğimizde “ayıplandığımızı” hatırlarım.

“Niçin” ayıp diye sorduğumuzda ise…

“Delikanlı adamsın, kendine gel!” diye terslendiğimizi!..

X

Aklımda kalanlardan...

Bir ortamda, herkes aynı kaptan yemek yiyordu.

Pilava her koldan kaşık sallanıyordu.

Ben buna alışık değildim, özellikle bir kaptan çorba içmeyi hiç anlamıyordum.

Yaşlı bir adam..

Sözünü esirgemez bir köylü beyefendi, gözünü gözüme dikerek dedi ki:

“Evlât! Paris’te birçok kişi köpek besler. Köpeklere ayrı kaplardan yemek verirler ki, yemek için birbirleriyle kavga etmesinler!”

Bir sofranın etrafında buluşma ve aynı kaba kaşık sallama, birlik beraberlik, geçim-dirlik nişanesi!..

X

Bizim köylerde, “Bebeği, çocuğu herkesin içinde sevmeyeceksin!” denir.

İlk gittiğimde yadırgamıştım.

Herkesin içinde çocuk sevmenin ne sakıncası olabilirdi ki?

Hayır, öyle değil.

Aynı ailede Allah’ın bebek nasip ettiği var, etmediği var.

Bebeğini herkesin içinde sevdiğinde, bebeği olmayanların canını acıtmış olmaz mısın?

Bir de nazar; en sağlam taşı orta yerinden çatlatır.

Bebeğini ulu orta sevmenin “nazarları celbetme” etkisi yok mu?

Sonra…

Ulu orta sevilip duran bebek, çocuk şımarmaz mı?

Dededen, amcadan, dayıdan, komşudan ayrı ayrı yüz bulmaz mı?

Bizim köylerde, evde gücü yetenler varken, yaşlılara iş yaptırmak ayıp şeydir.

Yaşlılar, yaparlarsa çok hafif işler yaparlar, çuval ağzı açmak gibi.

Köyde yetişen çocuklar hayata çok erken atılırlar.

Düşünsenize, sekiz yaşındaki çocuk, bir hayvan sürüsünün sorumluluğunu üzerine alıyor.

“Sığır gütmek” az iş midir?

Az sorumluluk mudur?

X

Biz köylerimizi kaybettik.

Köylerimizden tevarüs eden “kültürel değerlerimizi” kaybettik.

Sonra…

Çocuk sahibi olmayı külfet olarak gören bir nesil haline geldik.

Nüfusumuz yaşlandı.

Sokaklarda çocuk cıvıltıları duyulmaz oldu.

Yaşlandık.

Ve huzur evlerine atıldık.

Az sayıdaki çocuğumuzu ve çok sayıdaki yaşlılarımızı “bakıcılara” teslim ettik.

Ailemizi kaybettik.

Akrabalık neredeyse bitti; dayı-amca-hala, teyze neredeyse bitti.

Kuzen hepten bitti!..

Sosyal medyadan küfürleşip duruyoruz…

Ve bu devirde “babamıza” bile güvenmiyoruz!..

Bacaklarımız iki yana açık, mal beyanında bulunup duruyoruz!