Dubai'de iklim zirvesi ve gıda deklarasyonu
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, yaşadığımız enflasyon krizinin iklim değişikliğiyle bağlantılı olabileceğini düşünüyor. Ne güzel bir çıkış yolu değil mi?!
Geçenlerde Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai kentinde, BM iklim zirvesi COP28
düzenlendi. Aralarında Kral Charles'ın da bulunduğu liderler COP28'e iklim
değişikliğiyle mücadele için neredeyse zamanın daraldığını ifade ettiler.
Brezilya Devlet Başkanı Lula
da Silva, “Gezegen, yerine
getirilmemiş iklim anlaşmalarından bıktı. Hükümetler sorumluluklarından
kaçamazlar. Hepimiz sınırlarımızın ötesinde birlikte hareket etmek zorundayız”
dedi.
Sosyalist dediğin böyle olmalı!
Kenya Devlet Başkanı ise “Afrika'yı yeşil bir güç merkezine dönüştürmek sadece kıta için gerekli
değil aynı zamanda küresel sanayileşme ve karbondan arındırma için de hayati
önem taşıyor” dedi. Bugüne kadar sömürdüğünüz yetmedi bu sefer “kökten
halledin” der gibi bir şey bu.
Neyse bu devlet başkanları böyledir, çoğu WEF’in programına
uymakla mükelleftir.
Gıda, küresel
sıcaklıkları artıran ısınma gazlarının üçte birine katkıda bulunuyor diyerek
zirvenin daha ikinci gününde 130'dan fazla ülke gıdayla ilgili bir deklarasyona
imza attı.
Bu ülkeler, 5,7 milyar insanı ve küresel gıda üretimi ve
tüketiminden kaynaklanan tüm emisyonların yüzde 75'ini temsil ettiklerine
inanıyor!
Dolayısıyla Dubai’de gıda ve iklimle ilgili genellikle
insanların daha az et ve süt ürünleri yemesi gerekip gerekmediğine dair
tartışmalar yapmışlar.
Tabii bununla ilgili araştırmalar da yapılmıyor değil. BBC’nin haberine bakalım. Güya Oxford
Üniversitesi'nin çalışması göre; et yiyen biri her gün 10,24 kg sera gazı
üretiyormuş.
Öyle ki İngiltere’de
et yiyenlerin diyetlerinden bir kısmını kesmesi demek, 8 milyon arabanın yoldan
çekilmesi kadar etkiliymiş! Nasıl
çalışma ama? İşte buna inan 130 devlet lideri var ülkede.
Neticede bu ülkeler, yeşil enerjiye olan bağımlılığı
artırmayı amaçlayan bir gıda taahhüdünde bulundular. Hepsinin imzası var.
Ve ayrıca 155 hükümet ve tarafından imzalanan “Küresel Metan
Taahhüdü” de var.
Türkmenistan ve
Kazakistan başta olmak üzere 150'den fazla ülkenin metan emisyonlarını 2030
yılına kadar yüzde 30 oranında azaltmayı amaçlayan bir anlaşmaya da imza
attılar.
Hatta Rusya’da Sberbank’ın
CEO’su “İklim risklerini değerlendirme konusunda yoğun bir şekilde
çalıştıklarını ifade ederek, 2023 dönemi için iklim değişikliğinin Rusya'da yol açacağı zararın ortalama 580
milyar ruble” olduğunu iddia etti.
Bu nedenle Sberbank "karbon düzenlemesini" senkronize edecek bir "BRICS İklim Konseyi"nin
oluşturulmasında da etkin rol oynamak istiyor.
Rusya’ya bakar mısınız? WEF’in büyük sıfırlama
politikasından taviz vermeyeceğini söylemeye çalışıyor.
Sırası gelmişken
söyleyeyim bu malum bankanın yani Sberbank'ın Yönetim Kurulu Başkanı Herman
Gref, 8 Şubat 1964'te, İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetlere sürgün edilen
Alman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
1990 yılında hukuk diplomasını tamamladıktan sonra St.
Petersburg hükümetinde çalışmaya başladı ve on yılın sonunda aralarında devlet
havayolu Aeroflot ve enerji devi Gazprom'un da bulunduğu çok sayıda yüksek
profilli şirketin yönetim kurullarında yer aldı.
Gref daha sonra
Vladimir Putin'in ardından Moskova'ya gitti ve burada 2000 yılında Ekonomik
Kalkınma ve Ticaret Bakanı olarak atandı. Aynı Alman Gref, Dünya Ekonomik
Forumu Yönetim Kurulu'na da seçildi. Şimdilik bu kadar kafi.
Demem o ki tıpkı Kovid gibi iklim değişikliği de kitlesel
sosyal kontrol ve küresel yönetişimin yolunu açmak için bir bahane olarak
kullanılıyor.
Ve tıpkı Kovid gibi, her iki taraftaki neredeyse her dünya
hükümetinin onu desteklediğini biliyoruz. Gezegeni daha iyi bir hale getirmek
için gezegendeki her şeyi yok etmek istiyorlar. Başta insanlığı. Yani hepimizi.