Dua ve Şahsiyet; Çoban Kazandı
Dua aynı zamanda kişiliğin dışa vurumudur. Kişinin ufku da dünyası da varlığa dair tasavvuru da duası kadardır. İstekler, arzular ne ise kişilik ona göredir. Kişilik bir nevi ahlakın giydirilmiş halidir; ne kadar ahlak o kadar kişilik…
Bu yüzden ettiğimiz dualara dikkat
etmemiz gerek ve olmak istediğimiz şahsiyet ile dualarımız uyumlu olmalıdır.
Faraza iyi bir mü’min-insan olmayı arzu ederken dualarımız da niyetimiz de
çabamız da mü’min-insana uygun olmalıdır.
Gelin buna örnek teşkil edecek bir
hadiseyi beraber dinleyelim:
Hadimi Efendi’den vaktinin iyi
âlimlerindendi. Bir tepede oldukça saygın bir medresesi, talebeleri vardı.
Talebe yetiştirmedeki hassasiyeti dörtbir yana yayılmıştı. İlim tahsil etmek
isteyen taliplerin öğrencisi olmak istedikleri bir âlimdi Hadimî Hazretleri.
Ancak Hadimî boş kaldığında hatta ders
aralarında, yürürken, yemek yerken bir cümleyi tekrarlıyordu: Ah ah! Çoban kazandı çoban, hem de ne
kazanmak!..
Bu söz talebelerinin o kadar dikkatini
celp etmişti ki artık meraklarını gidermek için sabırsızlanıyorlardı. Gittikçe
merakları artan talebeler aralarında bir elçi seçerek Hadimî Hazretlerine bu
sözün hikâyesini sormaya gönderirler:
Kim bu çoban?
Ne yapmış, ne kazanmış?
Artık bu soruların cevabını öğrenmek
ister talebeleri.
Elçi gider, huzura kabul edilir ve
arkadaşlarının içini kemiren soruları üstadına sormaya başlar:
Nedir
üstadım? Kimdir bu çoban, ne kazanmıştır, nasıl kazanmıştır?..
Oldukça derinlere dalar Hadimî.
Hüzünlenir, ağarmış sakallarını tutar öylece bekler bir müddet. Sonra diğer
talebelerinin de merakını bizzat gidermek ister ve çağırır talebelerini, derin
derin ah çekerek yaşadığı hadiseyi anlatmaya başlar:
Eğitimimi yeni yeni tamamlamış, memleketimin
yolunu tutmuştum. Yola revan olduktan bir müddet sonra iki kişi ile yollarımız
kesişmişti. Biri çoban, diğeri tüccardı ve üçümüz yol arkadaşı olduk. İkindi öğle
vaktiydi, çok yorulmuştuk. Hem gıdalanmak hem de namaz için uygun bir yer
bulduk. Önce yanımızdaki erzakımızla karnımızı doyurduk, sonra da abdest alıp cemaatle
ikindi namazını kıldık. Namazdan sonra tesbihatta bulunduk. Sıra duaya gelince
yol arkadaşlarım olan tacir ve çobana dedim ki:
Kardeşlerim, inananların duasının
kabul edileceği bazı özel anlar, zamanlar olur. Büyüklerimiz buyurmuşlar ki
yolculukta yapılan dualar da bu minvalde kabule şayan dualardır. Şimdi sırayla
avuçlarımızı açalım ve Rabbulalemin’e niyazda bulunalım, dedim. Ola ki bu
yolculuk hatırına dualarımız kabul edile…
İki arkadaşım da teklifimi kabul
ettiler ve ilk duayı benim yapmamı istediler. Onları kırmadım, kıbleye döndüm, açtım
ellerimi için için Rabbime yalvardım:
Allah'ım!
Halim
Sana ayandır. Senin rızan için çok zamandır ilim tahsil ettim ve arzum odur ki
öğrendiklerimi diğer insanlara da anlatayım, onlara faydalı olayım.
Rabbim!
Duam odur ki bana havadar, yüksekçe bir yerde münasip bir medrese nasib et ki
orada ilim tahsili için taliplerim olsun. Onlara öğrendiklerimi öğreteyim ki
onlar da başkalarına öğretme imkânı bulsunlar, dedim.
İki arkadaşla beraber duama “âmin” dedik.
Benden sonra tüccar olan kardeşimiz
ellerini semaya kaldırıp dua etti:
Ey
her şeyden münezzeh olan Allah'ım!
Biliyorsun
ki, ben şehir şehir dolaşırım, uzun yolculuklar yaparım. Helal kazanç için
çabalarım lakin ticaretimde istediğim gibi kazanamıyorum. Niyazım odur ki helalinden
ama bana daha çok kazandıracak ticaret imkânları lütfet ki mal ve servetim bol
olsun, dedi.
Duasını böyle bitirince üçümüz beraber
duasına “âmin” dedik.
Dua sırası çoban olan yol arkadaşımıza
gelmişti. Çoban kardeşimiz açtı ellerini semaya, boynunu büktü, bir müddet
öylece kala kaldı.
Biz çobanın Âlemlerin Rabbi olan
Allah’tan ne isteyeceğini merakla beklerken o yutkundu, mahcup bir hale
büründü, sessiz kaldı bir süre, sonra kısık bir sesle Rabbine yalvarmaya
başladı:
Allah'ım!
Ben,
her daim ve her durumda Senden razıyım, Senin bana verdiklerine rızam tamdır.
Sen de benden razı ol, başka da bir şey istemem, dedi boynunu bükerek, mahcup bir
şekilde…
Onun bu içten duasına da beraberce “âmin” dedik.
Bunu anlattıktan sonra Hadimî
Hazretleri bir kez daha iç çekerek:
Çoban
kazandı çoban, hem de ne kazanmak!...
İşte görüyorsunuz;
Yüksekçe yerde medresem, sizin gibi güzel
talebelerim de var. Allah benim o duamı kabul etti. Duydum ki, o tüccar
kardeşimiz de epeyce mala mülke sahip olmuş… Yani Rabbulalemin o gün yaptığımız
dualarımızı eksiksiz şekilde kabul eylemiş…
Amma ve lakin aramızda asıl kazanan
çoban oldu… Zira çoban, Rabbinin verdiğine de vermediğine de razıydı. Allah’ın
cc rızasından başka bir şey istemedi.
Şimdi siz söyleyin:
Çoban kazanmadı mı?..
Evet, böyle anlatır Hadimî. Bir yandan
çoban, bir yandan âlim bir şahsiyet ama duaları…
Duanız, sizin kulluğunuzdur, dikkat
edelim.