Dua Müslümanın silahıdır da!
Dua Müslümanın silahıdır. Lakin fiili dua edebilecek, bir
şeyler yapabilecek gücü varken oturanın değil. Zalime dur diyebilecek imkanı
varken sessiz kalanın değil.
Kafir ve zalimlerin zulmü dağları taşları inletirken,
kendini çaresizlik kapanına hapsederek Allahtan medet bekleyenin değil.
Dua Müminin silahıdır evet. Ama yapılması gerekenleri
başkası yapsın diye bekleyenin duası da silah değildir. Fiili dua
yapabilecekken kavli duaya sığınmak acziyet değil, korkaklık ve kaçmaktır.
Müslüman Dünyanın en büyük problemi, gücünün farkında
olmaması, bu gücü nasıl kullanacağını idrak edememesi ve hepsinden öte, Müslümanların
gücüne dair Müslümanca bakış açısına sahip iktidarlara sahip olamamasıdır.
Dünyadaki halkı Müslüman olan ülkeler hakkında (Dünyada
İslami bir devlet maalesef hala yok) zaman zaman veriler yayınlanır. Dünya
ekonomisindeki yeri çok küçük. Para ve üretim noktasında hala geride. Teknoloji
yok. Demokrasi yok, insan hakları şöyle, böyle zayıf böyle çirkin vs vs…
Bunlar genel olarak Batı kaynaklı dolaşıma sokulan
psikolojik algı oluşturma verileridir.
Dünyada, yüzlerce yıldır her türlü vahşete maruz kalmasına
rağmen, insan olan ve hala insan kalabilen ülkeler Müslüman ülkelerdir,
Doğu’dur.
İnsan olmak ve insan kalabilmek o kadar büyük bir servettir
ki, Batının bütün değerlerinden üstün…
Batı, tarihin her döneminde olduğu gibi bu gün de, vahşetin,
ikiyüzlülüğün, katliamın, insan düşmanlığının, güce boyun eğmenin, soykırımın
yanında durmaktadır.
Gücünü sömürü ve kandan alan, teknolojisini kan dökerek
ilerleten, refah seviyesini mazlum milletlerin kaynaklarını çalarak elde eden
bir güç, doğal olarak vahşete tutkundur! Nihayetinde bugün emperyalist sömürü
çarkını devam ettirmek için dünyayı savaş alanına çevirmekten çekinmemesi
geçmişinden gelen ve şuuraltından devamlı kendisini dürtükleyen kan ve vahşet
tutkusu.
Batının dünyaya referans olabilecek hiçbir şeyi kalmamıştır.
İnsanlığın ortak malı olan bilimi bile insanlığı köleleştirip sömürmek için
kullanan, ahlaki hiçbir nispet noktası olmayan tuhaf barbar bir bakış açısına
sahip ülkelerin insanlığa verebileceği iyi ne olabilir ki?.
Bebeklerin fosfor bombalarıyla yakıldığı bir zamanda, insanı
delirtecek kadar acımasız bir vahşetin yaşandığı bir zamanda bu vahşeti
yapanların safında durabilen Avrupa’nın “medeni!” ülkeleri insanlığa hangi
noktadan referans olabilirler ki?
İnsan hakları mı? Özgürlük mü? Demokrasi masalı mı?
İnsancıllık mı!? Milletlerin kendini koruma hakkı mı? Hukuk mu? Soykırım ve
katliama karşı olmak mı? Yoksa savaş suçu dedikleri hikaye mi?
Batı’yı insani vicdani hukuki ve estetik olarak referans
gören, gösteren, kabul eden insan, gerçekten ya ahmaktır, ya da zihni Batılılar
tarafından oyuncak edilmiş Batı beslemesi bir kukladır.
Bir milletin topraklarını işgal eden işgalciye direnmesine
“terörist faaliyet” diyebilen Batı, haktan hukuktan nasıl bahsedebilir?
Uluslararası hukuk diye bir şey yok. Orman kanunudur bu. Kim güçlüyse, kimin
arkasında güçlü devletler varsa o istediği katliamı yapar, istediği toprağı
işgal eder, istediği şekilde kural koyar. Güçlünün haklı olduğunu kabul eden
anlayış orman kanunu benimsemiş demektir.
Orman kanunlarının geçerli olduğu yerde belirleyici olan şey
güçtür.
Evet, kafir ve zalimler sadece güçten anlar, güce tapar,
güce boyun eğer ve güç önünde geri çekilirler. Müslümanlar ne kadar güçlü
olduklarının farkına varabilseler, zalimler bu kadar kolay zulmedemez
mazlumlara…
Güç nedir?
Allah’tan başkasına boyun eğmemek güçtür mesela. Allah ve
vatan için şehadeti arzulamak, ölümden korkmamak güçtür mesela. Onların dünyayı
sevdiğinden daha fazla ölüme sevdalı olmak, şehadet şuuruna sahip olmak müthiş
bir güçtür…
Şehadet şuuru Müslümanı diri tutar, imanını kavileştirir,
küfrün kalbine korku salar ve bizim dünyaya meylimizi azaltır. Böyle bir gücün
nelere muktedir olabileceğini anlamamız gerek.
Ferdi olarak imani ve ibadi hassasiyetin ötesinde, duayı
fiili duaya çevirecek “somut “ adımlar ne olabilir?
Dünyayı bir kurşun atmadan dize getirebilecek güce sahip
Müslüman ülkeler. Petrol ve gaz ve Batının pazarı olmak… Batı, yaptığı üretimi
bizim üzerinden para ve güce çeviriyor. Pazar olmazsa üretimin ne anlamı var.
Ama petrol ve gaz olmazsa onlar üretim bile yapamaz.
Müslüman Dünya, dünyadaki güç dengesinde bir odak noktası
olabilecek potansiyele sahip ama basit ve anlamsız çekişmelerin araya
girmesiyle bu güç tesis edilemiyor.
Netice geliyor yine “işgal altındaki Müslüman ülkeler”
meselesine dayanıyor.
“Üzgünüm Gazze, biz de işgal altındayız” duvar yazısı bu
gibi hadiselerde yüzümüze tokat gibi yapıştırıyor gerçekte ne durumda olduğumuzu.
Şu şartlarda Müslüman ülkelerin dünyadaki bir güç odağı
olduğunu gösterebilecek potansiyele sahip tek ülke Türkiye’dir. Batı dayatması
ideolojileri ve Batı beselemesi kuklaları sırtımızdan atmadan da bu potansiyeli
gerçekleştirebilmemiz çok zor.
Duayı fiili duaya çevirebilme şartlarına bir an önce
erebilmek duasıyla…