DÜ İlahiyat Fakültesi ve umuda doğru
Diyarbakır denilince akla gelen ilk şey maneviyat olmalıydı.
Bilgi, ilim, irfan olmalıydı.
İnsanlar Diyarbekir’in adını duyduklarında fazileti,
merhameti, hakkaniyeti hatırlamalıydı. Üstelik asırlarca Diyarbekir bu hasletleri
ile gözdeydi.
Gerçekten üzgünüz.
Bu aziz şehrin MR’ını çekebilseler ‘ruhaniyet’
bulurlar.
Bu şehrin toprağını eşeleyip arkeolojik kazılar yapabilsek
altında ulvi değerler ve bu değerler uğruna akıtılan alın teri, sarf edilen göz
nuru ile karşılaşılır.
Ya bugün?
Bugün Diyarbakır denince akla ‘değer’ adına çok az
şey geliyor. Son yıllarda yapılan hizmetlere rağmen hakettiğimiz yerde
olmayışımızda üniversitemiz yönetimlerinin payı yok mu?
Osmanlı sınırları içinde okur yazar oranının en yüksek şehri
(%98) geçmişine, tarihine, kültürel mirasına layık bir yerde değil. Bilhassa
son otuz yılda Üniversite olarak bilimsel çalışmalarda sınıfta kalırken,
üniversite giriş sınavlarında da Türkiye’nin en başarısız illeri arasında yer
alıyor Diyarbakır.
Bu olumsuzluklarda üniversitemizin payı yadsınamayacak
derecede fazladır.
Eğer Dicle Üniversitesi bu şehrin derdini derdi bilseydi bu
başarısızlığın röntgenini çeker, yetinmez bir daha bir daha çekerdi.
Yetinmez çare üretirdi, takip ederdi.
Yapmadı Üniversite. Kendisini “buralı” hissetmemiş ki
uğraşmadı sorunlarımızla.
Adam kayırma bilimi gölgede bıraktı. 12 Eylül faşist
darbesinden sonra Dicle Üniversitesi’nde başlayan adamcılık, 2008-2016 FETÖ
sürecinde korkunç boyutlara ulaştı. Kendilerinden olan niteliksiz insanların
kadro alma merkezi haline getirildi Dicle Üniversitesi.
Kıydık şehre.
Lakin,
Ümitvarız.
Dicle Üniversitesi toparlanıyor.
Dekanından duyuyoruz,
Hocalardan duyuyoruz,
“Pandemi sürecinde de ilgi gördük” diyen
öğrencilerden biliyoruz. Mesela;
Geçtiğimiz günlerde Dicle Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’nde 24. Mezuniyet töreni vardı. Biz de davetliydik. Gittik, gördük,
umutlandık.
Diyeceksiniz ki bir mezuniyet töreninde umudu bulmak nece
iştir?
Anlatayım.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karakoç kürsüye davet edildi.
Öğrencilere hitaben konuşma yapması istendi.
Rektör mikrofonu aldı.
Eyvah! Dedim. Hava çok sıcaktı. Kim bilir ne kadar
uzatacaktı konuşmasını?
Kısa kesti,
Hayret!
Çok kısa bir konuşma yaptı Sayın Karakoç.
Anlamlıydı.
Çıkışta öğrencilerle, Hocalarla konuştum.
Onlarla aynı şeyi düşünmüşüz. Rektör Karakoç Hoca adeta:
Ben nutuk çekmek için rektör olmadım, demiş.
Konuşma vakti değil, yapacak çok işimiz var zira
Diyarbakır’ın, öğrencilerimizin, ülkemizin bizden alacağı var, beklentileri
var, demiş oldu Rektör Bey.
Çok sevindim.
Üç cümle ile bütün beklentileri özetlemek,
Bu talepleri karşılayacağının intibaını vermek…
Rektör Karakoç bu umudu verirken İlahiyat Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Musa Bağcı, “Yüce Yaradan ile barışık bireylerin bilgi üretme”
konusundaki misyonunu vurguladı. Öğrencilere;
Misyon, vizyon ve aksiyon konusunda yüksek lisans düzeyinde
bir konuşma yaptı Musa Hoca:
Bu meslek, Tefsir ve hadisi, tasavvuf ve felsefeyi, siyer
ile İslam Tarihini, kıraat ve tecvidi layıkıyla öğrenerek mezun olmayı gerektirir,
derken bu ilimlerin, ilahiyatçı kimliği ile yoğrulması gerektiğini söylemeyi de
ihmal etmedi.
Dekan Musa Bağcı’nın verdiği rakamlar çok sevindirici idi.
Türkiye’nin en önde gelen Fakültelerinden biri olduklarını rakamlarla ortaya
koydu:
Lisans ve Lisansüstü programları ile birlikte 4330 öğrenciye
sahip bir İlahiyat Fakültesi Diyarbakır için, Dicle Üniversitesi için hasretini
çektiğimiz günlerin uzak olmadığını müjdeledi.
Üniversitesi şehri ile kopuk.
Dicle Nehri, üniversite ile şehri birbirinden bu kadar
ayırmamalı idi.
Şehrin derdini derdi bilmeyen, değerlerinden uzak bir
üniversiteden o şehre de o ülkeye de hayrı yoktur.
Yıllardır mübarek İslam hakkında, Resul-i Ekrem (sav)
hakkında estirilen semantik teröre karşı -ki ekseriyeti Batı/l orijinli makale,
panel, konferanslarda dile getirildi- Dicle Üniversitesi uluslararası
sempozyumlarla, panel ve seminerlerle cevap vermeliydi.
Ama inanın aziz İslam hakkında yapılan bunca tezvirat ve
epistemolojik bombardımana karşı Dicle Üniversitesi çatısı altında yaprak
kımıldamadı.
İslamofobi konusunda Diyarbakır’daki bu üniversitenin sedası
bir başka anlamlı olurdu.
Olmadı.
Batı’nın İslama karşı başlattığı semantik terör, ilmi
verilerle Diyarbakır’da, Dicle Üniversitesinde tartışılmalıydı.
Olmadı.
Ama artık olacak. İnşaallah bu yıl içinde, (pandemi
rakamları artmaz ise) en azında ulusal düzeyde “İslamofobi, İslami terör(!)”
gibi Batılıların geliştirdikleri ‘semantik savaş’ konulu paneller
düzenlemesini DÜ ve İlahiyat Fakültesi’nden bekliyoruz.
Ümitvarız.
Başta Rektör Mehmet Karakoç Hoca ve değerli ekibi olmak
üzere,
Musa Bağcı Hoca ile Mehmet Bilen Hoca ile Davut Işıkdoğan
Hoca ile kısacası İlahiyat Camiası bana bu umudu fazlasıyla verdi.
Eminim,
Diğer fakülteler de bu umut ve heyecana sahip.