Dostlar meclisi Emîr Buhârî Tekkesi'nde
Ramazan paylaşmaktır. Hayat güzellikleri paylaşıldıkça anlam kazanır. Tokun açın halinden anlamakla kalmayıp yaşadığı “Ramazan Medeniyeti”, içinde barındırdığı infâk iklimiyle en garibanı bile cömertleştirir. Çünkü bu medeniyetin özü; “verdiğin senindir”den ibarettir.
Enderun usulü teravihlerinde “Elveda Ramazan” nağmelerinin gönülleri hüzünlendirdiği, Leyle-i Kadîr’in gölgesinin ümmetin üzerine düştüğü günün arefesindeEnver Beşinci beyefendi “Eskimeyen Millîciler”i gönül hanesinde biriktirdiği güzellikleri paylaşabilmenin heyecanıyla AyvansarayEmîrBuhârîTekkesi’ne davet ediyor.
Üretmen Han’da doğan, Çayhane Sokak’ta asrı saadet aşkıyla
yürüyen, Ayamama Deresi’nin kenarında yâre-i hicrana düçar olan“Eskimeyen Millîciler” güneş gurûba
ererken sadece midelerini değil, ruhlarını doyurmak için
AyvansarayEmîrBuhârîTekkesi’nin bereketli mekânına birer birer teşrif ediyor.
Kıt imkânlarla “Hak
geldi, bâtıl zail oldu”yu elden ele, gönülden gönüle ulaştırmak için
ömürlerini infâk eden dostlar meclisi Fatih’te aynı isimle anılan üç (Fatih,
Edirnekapı ve Ayvansaray) Nakşibendi tekkesinden biri olanAyvansarayEmîrBuharîTekkesi’ndebuluşuyor.
İstanbul’u maddi manada fetheden Fatih Sultan Mehmed’in
kutlu beldeyi manevi olarak imar ve ihya etmesi için görevlendirdiği Şeyh Ebu’l-Vefâ neyse EmîrAhmedBuhârî Hazretleri de odur.
Buhara’dan kalkıp İstanbul’a gelerek Şeyh Ebu’l-Vefâ Hazretleri ile buluştuktan
sonra onun dergâhında çok itibar ve kabul gören EmîrAhmedBuhârî Hazretleri,
kutlu beldeyi Nakşibendi tekkesinde yetiştirdiği talebeleriyle manevi olarak
imar ve ihya etti.
İşte böyle bir Allah dostunun tekkesinde, iftar etmenin
ötesinde uzun yıllar birbirini görmeyenlerin hasret giderme seremonisi açlığı
unutturuyor. Birbirine hasretle sarılanların ruhu doyuyor. Batan güneşin
ardından semaya yayılan Allah-u Ekber’ler haram olan helalleri yeniden
helalleştiriyor.
Ne kadar kıyama dursak az...
Ne kadar rükuya gitsek az...
Ne kadar secdeye kapansak az...
Ne kadar hamdetsek az...
Ne kadar şükretsek az...
Mideler doyduktan sonra ruhları şenlendirmek için muhabbet
sofrası kuruluyor. Öyle bir muhabbet sofrası ki, içinde Enver Beşinci
beyefendinin Şehr-i Ramazan ve mekânın ruhunu hoş eden mihmandarlığı var...
Bayram
Öz ağabeyin her zamanki gibi dostlukları pekiştirmek için “ânın ruhu”nu fotoğraflarla mâziden
âtiye taşıma gayreti var...
Nüktedan bir gazeteci olarak her haberinin içinden kendine
has vak’a çıkarmayı başararak tebessüm ettirmeyi başaran Selami Çalışkan’ın eskimeyen anıları var...
Millî Gazete’nin en önemli hafızalarından biri olan Ekrem (Kızıltaş) abinin bazı olayların perde arkasını anlatması var...
Üstad Abdülkadir Türker sükût hakkını kullanıyor, tıpkı
benim gibi...
Gece sahura, vakit
Leyle-i Kadîr’e evrilirken dost meclisi bir daha toplanmak üzere kutlu
beldenin dört bir tarafına dağılıyor...