Dostlar meclisi
Son zamanlarda kaleme alınan hatıra kitaplarında büyük
artış var. Bu sütunda yaptığım “Altmış yaşını geçen herkes hatıralarını
yazmalıdır.” çağrısının bunda etkisi var mı, bilmiyorum ama -şaka bir yana-
bazı yazar dostlarım beni arayıp “Haklısın, hatıralarımızı beraberimizde
götürmemeliyiz, onları kaleme alıp gelecek nesillere bırakmalıyız. Ola ki
yaşadıklarımızdan ders çıkarır, ibret alırlar.” dediler.
Bugünlerde zevkle ve hakikaten istifade ederek okuduğum
hatırat, Dostlar Meclisi adını
taşıyor. Kayseri yâranından, şair, yazar, gazeteci, teşkilatçı ve gönül insanı
Muhsin İlyas Subaşı ağabeyimizin kaleme aldığı edebiyat hatıraları, Post
Yayınevi’nden çıktı. Yazarımız ithaf niyetine yazdığı ilk yazıda “Dünyada en
büyük şansım eşimdir.” diyor. Yazarımız elimizdeki bu kitapla 50 eserin üzerine
çıktığını hatırlattıktan sonra bunda eşi Saadet Hanım’ın büyük rolü ve payı olduğunu,
onun manevi desteği sayesinde bu başarıyı elde edebildiğini söylüyor ve
ekliyor: “Eserini, huzur ortamı bulamazsan üretemezsin.” Elhak doğrudur, zira
anlattığı bir hadise var ki doğrusu bunu her yazar hanımı da kabullenemez. Aslında
bütün yazarlar, eşlerinden ve çocuklarından helallik istemelidir. Zira ‘vatan
kurtarma’ derdine düşen kalem erbabı, ne yazık ki çoğu zaman yuvasını, evini
ihmal edebiliyor. Muhsin Hocanın meraka değer hatırasını okuyunca hem güldüm
hem de düşündüm. İnanıyorum ki sizler de ilgiyle okuyup bana hak vereceksiniz.
İşte yazarımızın müthiş itirafı: “Eşim zaman zaman elime ihtiyaç listesi
vermiştir, ben onların bir kısmını almışsam, çoğunluğunun yerine kitapla eve
dönmüşümdür. Böyle bir sorumsuzluğuma rağmen, hiçbir zaman karşıma geçip, ‘Niye
böyle yapıyorsun, ekmek yerine kitap mı yiyeceğiz?’ dememiştir.”
Ön söz’de “Edebiyat sosyolojisi için bu tür hatıralar
bulunmaz birer saha malzemesidir.” deniliyor. Doğru ama sadece sosyoloji için mi?
Anlatılanlar, edebiyat tarihi için de birer hazine değerindedir. Zira
araştırıcılar, hatıraları okudukça edebiyat tarihimizin nasıl geliştiğini,
şekillendiğini, yazarların kimden faydalanıp kime tesir ettiklerini
öğreniyorlar. İşte bir bakıma Türkiye’nin kültür coğrafyasının zirveleri diyebileceğimiz
ve kitapta az çok hatıralarına yer verilen şahsiyetlerden bir kısmı: Âşık
Veysel, Halide Nusret Zorlutuna, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Sâmiha Ayverdi,
Nurettin Topçu, Fevziye Abdullah Tansel, Osman Turan, Feyzi Halıcı, Mehmet
Kaplan, Cemil Meriç, Osman Yüksel Serdengeçti, İlhan Geçer, Bahtiyar Vahapzade,
Mehmet Çınarlı, Ayhan Songar, Mehmet Önder, Bekir Sıtkı Erdoğan, Cengiz Aytmatov,
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Bahaettin Karakoç, Orhan Okay, Talat Halman,
Ahmet Arvasi, Abdurrahim Karakoç, Nevzat Yalçıntaş, Tahir Kutsi Makal, Yücel
Çakmaklı, Cinuçen Tanrıkorur, Emine Işınsu, Erol Güngör, Erdem Bayazıt, Rasim
Özdenören, Mehmet Akif İnan, Mehmed Niyaz, Dilaver Cebeci, Yavuz Bahadıroğlu,
Mustafa Miyasoğlu, Ömer Lütfi Mete… Bunlar ebedî âleme göç edenlerden bir
kısmı. Muhsin Hoca yaşayan birçok şair ve yazarı da anlatıyor. Arada bir
tenkitlerini de yapıyor. Bilhassa genç kalemlerin daha iyi yetişmeleri için
âdeta çırpınıyor.
Merhum şair, yazar, gazeteci büyüğümüz Ömer
Öztürkmen’le aynı gazetede çalışmıştım. Onun “Bir Cuma sabahı Allah’a karşı,
/Malazgirt’te ellidört bin er/ Söylemişler en güzel marşı/Allahü ekber, Allahü
ekber.” şeklindeki muhteşem marşını bilirim de ölüm hakikatini şu muazzam mısralarla
nasıl dillendirdiğini kitaptan öğrendim: “Ölüm şu karşıki beyazlıklarda/İpekten
dualarla kanatlanacak/Bir anne titriyor öteki uçta,/Ha uçtu ha uçacak!”
Muhsin Hoca bahsettiği her şahsiyeti önce muhtasar
biçimde tanıtıyor, hayatından, eserlerinden, fikirlerinden ve edebiyat dünyamıza
katkılarından bahsediyor. Sonra da bu kişilerle yaptığı sohbetlerden,
hatıralarından, onların da kendisi ve sanatı hakkındaki kanaatlerinden söz
ediyor. Yani biz hem bu kişileri hem de Muhsin İlyas Hocayı farklı bakışlardan
çok daha iyi tanıyabiliyoruz. Tabii kitapta Türkiye genelinde meşhur olan
şairler, yazarlar, edebiyat tarihçileri, mütefekkirler, sanatkârların yanı sıra
bir de Kayseri ve çevresi ile Sivas civarında yetişmiş simalar da unutulmuyor.
Meşhur veya meçhul birçok şahsiyet hakkında anlatılan
bu seçkin hatıralarda tenkitler, tahliller, fıkralar ve türlü mesele var ama
bir de iyi bir şair olan Muhsin İlyas Hocamızın bazı şiirlerini de okuyoruz. Eseri
bu mısralar da süslüyor. Onlardan biri olan “Sonsuzluk” şiiri: “Minareler
semaya açılan bir pencere,/Burda vecdi duyanın bakışı sonsuzadır,/Kubbeler sıra
sıra yolculara basamak,/Burda insan selinin akışı sonsuzadır.” Hatıra
kitaplarını okumayı seviyorum lakin bir aşinanın olunca bu muhabbet
katmerleniyor. Eserin neredeyse her sayfası derkenarlarda aldığım notlarla kırmızıya
boyandı. İnanıyorum ki siz de severek okuyacaksınız. İyi ki neşrine vesile
olmuşum. Şükürler olsun.