Dostlar beni hatırlasın
Zaman su gibi akıp gidiyor. Bugün bir yıl önce kaybettiğimiz ömrünü İslâm bilim tarihine adayan mümtaz bir şahsiyetten bahsedeceğim. Hakkında ciltler dolusu eser yazılsa yetersiz kalacak, hayatı dolu dolu yaşamış ve verdiği eserlerle kaybolmaya yüz tutmuş medeniyetimizin yitik eserlerini tekrar gelecek nesillere aktarmayı başarmış İslâm Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin’den.
Ülkemizin en önemli ilim ve bilim insanlarından olan Sezgin’in bıraktığı eserlerden birisi de Gülhane Parkı’nda. Burası İslâmiyet’le bilimin yan yana gelemeyeceğini düşünenlerin önyargılarını çürüten bir mekân; İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi. Giriş ücreti 12 Türk Lirası. Ayrıca müzekart da geçiyor. Müzede İslâm coğrafyasının farklı belde ve dönemlerinde yapılmış icatlar bulunuyor.
9’uncu yüzyıldan 16’ncı yüzyıla kadar İslâm âlimleri tarafından yapılmış icatlar tüm detaylara sadık kalınarak hazırlanmış. Astrolojiden fiziğe, matematikten optiğe kadar pek çok alanda icat bulunuyor. Eserler arasında dolaştığınızda bugün kullandığımız teknolojinin aslında yüzyıllar önce İslâm coğrafyasında temellerinin atıldığına şahit oluyorsunuz.
Müzeden çıktıktan sonra Sarayburnu yönüne ilerlerken bizi başka mekân ve zamanlara yolculuk yaptıran müzenin kurulmasına vesile olan 24 Ekim 1924’te Bitlis’te dünyaya gelen ve 94 yaşında 30 Haziran 2018’de dar-ı bekaya göçen İslâm Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ebedi istirahatgâhı önümüzü kesiyor.
Yitik medeniyetimizin izinde bir kâşif misali ömür adayan adam; ahde vefa adına bir Fatiha istiyor, bir dua. Ebu Zer el-Gıfârî misali tek başına haşredileceği günü bekliyor.
Her başarının muhakkak yürek burkan bir hikâyesi vardır. Fazla detaya dalmadan “dostlar beni hatırlasın” kâbilinden sadece dokunup geçelim.
Kaderin cilvesine bakın ki, 1960 cuntacılarınca “Zararlı Profesör” yaftasıyla üniversiteden atılan Fuat hocaya Almanya Frankfurt Üniversitesi kapılarını açar. Fuat hocaya yapılan kötülükten hayr doğar.
Hoca, “bilim alanında tüm dünyayı fethe kalkan bir akıncı” gibidir. O kütüphaneden bu kütüphaneye durmaksızın koşar. Başka hiçbir şeye vakit ayırmaksızın on yıllarca sadece bilimsel çalışmalarla uğraşır. Kendi ifadesi ile öğle yemeği çoğu kez, ekmek arası bir parça peynir ya da reçeldir.
Fuat hoca hayatını adadığı çalışmalarla, doğa bilimlerine ve pek çok teknolojik gelişmelere Müslüman âlimlerin katkısını çok net bir biçimde ortaya koyar. Müslüman âlimlerin özgün katkılarının yanı sıra, eski Yunan’daki bilim ve felsefenin de yine Müslüman âlimler sayesinde modern çağlara aktarıldığını kanıtlar.
Yaptığı çalışmalarla İslâm bilim tarihi alanında dünyanın en saygın bilim insanı olur.
1978 senesinde “Kral Faysal Ödülü”nü kazanır.1982 senesinde, J. W. Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü ve 1983’de de buranın müzesini kurar. Müzede, Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin, yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığı örneklerini sergilemektedir.
Almanya’da tamamen kendi imkânları ile oluşturduğu kütüphanesini Türkiye’ye taşıma kararı verdikten sonra hakkında “kitapları zimmete geçirdiği” ithamıyla dava açılır. Oradaki kütüphanesinin kapısına kilit vurularak, ahir ömründe Fuat hocanın kütüphanesine girişi yasaklanır.
İstanbul Gülhane Parkı içindeki Has Ahırlar (Osmanlı döneminde Has Ahırlar Binası padişahın ve yakın hizmetinde bulunan kimselerin atlarının bulunduğu ahırlar) Binası’nda açılan İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’yle, Türk insanı onu çok daha yakından tanıma fırsatı bulur. Müslüman bilim adamlarının buluşları, şu an Gülhane Parkı’ndaki İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir.
Ömrünü ilme ve bilme adayan ve bildikleriyle amel etmeye çalışan Bilimler Tarihi alanında dünyanın sayılı otoritelerinden birisi olan Üstad Profesör Fuat Sezgin Hoca; Süryanice, İbranice, Latince, Arapça ve Almanca da dahil, 27 dili çok iyi derecede biliyordu.
Mekânın Cennet, makamın âli, ruhun şâd olsun hocaların hocası.