Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2970.33
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Dost meclisleri ve masamdaki kitaplar

Anadolu Yazarlar Birliği Usta Öykücü Cemal Şakarı Ağırladı:

Üsküdar her daim misafirlerini ağırlayan vakur ve kadim duruşuyla, sonbaharın yazdan kalma günlerinde pek çok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapıyor. Yakışıyor Üsküdar’a şehrin kalabalığından çıkıp gelen, yorgun, çarnaçar yetişen sanatseverleri sıcak dost meclislerinde edebiyatın duraklarında ağırlamak.

Balaban Tekkesi, sahile yakın ferah, dingin bir halde denizden gelen rüzgârlar ahşap dokusunu okşarken, sizi sanki kadim kültürün maziye çağıran anlarına doğru çağırır gibi. Anadolu Yazarlar Birliği 8 Kasım Perşembe günü Usta öykücü Cemal Şakar’ı konuk etti. Her ay düşünce ve sanat dünyasından önemli yazarları konuk ederek bir geleneğe ev sahipliği yapıyor, Yusuf Tosun başkanlığındaki, Hüseyin Karaca, Sıddık Ertaş, Serap Kadıoğlu gibi yazar ve şairlerin oluşturduğu yönetim kurulu.

Cemal Şakar İstanbul’a taşradan göç etmesinden sonra yazı yolculuğundaki değişimleri sohbet havasında anlatırken, kaldırımlarında ve sokaklarında nice acılar ve hüzünlerle kaybolmuş bireylerin hikâyelerinin derlendiği edebiyatın, medeniyetin beşiği olan kadim İstanbul’a gelmenin heyecanını paylaştı dinleyicilerle. İstanbul’un onun yazın dünyasına katkılarını anlatırken, taşradaki sakin yaşantısından sonra karşılaştığı her anlamda büyülü bir zenginlikle insanı kuşatan şehrin kalemine etkisine değindi... Edebiyat ne söyler? Diye sorulduğunda; kendince yıllardır uğraş verdiği öykü alanında, biçimsel ve tematik olarak nice arayışlarla öyküler yazdığını belirten Cemal Şakar, her öykücünün, her yazarın sağlam bir dünya görüşü olması gerektiğinin üzerinde ısrarla durdu. Farklı oturumlarda da ifade ettiği gibi Müslüman sanatçının seküler bir duruşla değil bağlı olduğu değerlere sadık kalarak, bir gün yazdıklarından da hesaba çekileceğinin farkındalığı ile sorumluluk sahibi ve bilinci ile eserlerini vermesi gerektiğinin altını çizdi.

Müslüman camiada edebi kamudaki iletişimsizliğe ve herkesin kendisinden başka kimseyi görmemesine değinen yazar, en çok da çeviri olayını aşamamanın üzüntüsünü dile getirerek Müslüman coğrafyaya Müslüman yazarların eserlerinin çevrilmemesinin hala büyük bir kayıp olduğunun altını çizdi. Türkiye’deki Müslüman edebiyatçıların açılım yapamamasının handikaplarını ve açmazlarını anlatarak bunu bir an önce aşmanın gerekliliği üzerinde durdu.

Cemal Şakar’ı uzun yıllardır tanıyorum. Yazdıklarıyla artık gençlerin önünde emin adımlarla yürürken öykü adına kalıcı eserlere imza atan ender bir kalemdir. Kuram ve düşünce eserleri noktasında da açılımlar yaparak arkasından gelen kuşaklara izlek oluşturabilecek eserler ortaya koymuştur. En son çıkan öykü kitabı “Adı Leyla Olsun” daki yine aynı adla yayınlanan öyküden bahsederken, toplumda meydana gelen nice olumsuzlukların, insanların içine düştüğü nice çaresiz halin, bir kadının kötü yola düşmesindeki imkansızlıkta hepimizin payı olduğunu düşünüyorum ve bunları da yazmaya çalışıyorum diyerek, öyküsünü sosyal olaylara nasıl taşıdığını ve bunun ne denli önemli olduğunun vurgular yaptı Şakar. Samimi bir sohbet havasında geçen buluşmada yazarın altını çizdiği ve önemle vurguladığı edebiyat adına yaptığı konuşmayı isterdim ki daha çok genç dinlesin ve istifade etsin... Cemal Şakar arkasından gelen nice gencin önünde emin adımlarla yürüyor yolu açık olsun…

Masamdaki Kitaplar

Çırak

Çırak, Yunus Nadir Eraslan’ının Hece Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı.

Sabrın, özverinin, yazının ve dahi sözün kıyılarında tahkiyenin sımsıcak atmosferiyle, toprağı, Anadolu insanının samimiyetini, yağmurun kokusunu, rahmet yüklü havasıyla eviçlerine büyülü atmosferler bırakan masalcı nineleri, pamuk sakallı nur yüzlü dedeleri anlatıyor ve okuru sahih, temiz ve arı bir dünyanın kıyılarına doğru taşıyor. “Yunus Nadir Eraslan hikâyelerini okurken, hayatlarımızın içinde, bir yer altı nehri gibi saklı bir biçimde akıp giden nice hayatların yaşanmakta olduğunu fark ediyor insan. İnsana gamı ve kederi, sevinci ve coşkusu kadar yakın olan hayatlar. İnsana insan kadar uzak, insana insan kadar yakın; insana insan kadar cennet, insana insan kadar cehennem ve âraf olan hayatlar. Felsefenin belini büken şu “İnsan nedir” sorusunu ölüm döşeğinde bile rahat bırakmayan hayatlar” derken Erdal Çakır, Eraslan’ın duyarlı ve demlenmiş kaleminin de meramını anlatır gibi. Çırak, yer yer geçmişte yaşanmış, olumsuz nice olayın içinden gelip insanı bulmuş hikmetli hikâyeyi yakalarken, baskıcı, insan için ama insanlık dışı nice olmaması gereken dramı da ince bir tahkiye ve sağlam bir dille anlatıyor. Ki beni en çok sarsan öyküler de bunlar olmuştur. Sabrın ve nice demlenmiş zamanların öyküleri olarak Yunus Nadir Eraslan’ın kaleminden ve dahi yüreğinden sızıp gelmiş bu öyküler muhatabını bulsun ve devamı gelsin inşallah…

Serazat

Safiye Gölbaşı’nın ilk öykü kitabı Hece Yayınları’ndan 19 öykünün toplamı olarak okuyucu ile buluştu. Genç bir kalem Safiye Gölbaşı ama yazdığı öykülerle coğrafyaya ince bir ironi ile dokunurken, yaşanmışlıkları usta ve imgesel anlatımın da imkânlarını kullanarak, incelikli bir kurgu ile okura sunuyor. Yaşanmış acıları doğal ve akıcı bir dille sunarken okuru da metnin içine farkında olmadan dâhil etme maharetini gösteriyor. Hayatın nice zorlu zamanlarını aşk ve sevgiyle, yenile yenile aşan nice insanın umut yüklü sıcak hikâyesi kuşatıyor okuru. Eviçlerinin huzurunu ve dahi yüreklerin sürur kuşanmış anlarını, yoklukların, acıların içinden süzülüp gelmiş özlemlerle özetliyor yazar: “Misal şu an evimin kapısını kapattım. Sobamı yaktım. Mehparem çayı koydu. Canparem uykuya daldı. Minderime oturup şöyle bir evime baktım da; bu gecekondu benim hükümranlığımdı.” (Serazat, Sf:46 / Hece Yayınları) Nice öyküler bekliyoruz Safiye Gölbaşı’ndan…

Eylül Biraz

Serap Kadıoğlu’nun ilk şiir kitabı, Profil Yayınları’ndan okuyucu ile buluştu. Şiar Edebiyat Dergisi’nin de Genel Yayın Yönetmenliğini yürüten yazar, edebi kamuda sözün zirvesi olan şiir alanında ürünler veriyor. Şiir genelde erkek egemen bir halde yazıldığı için kadın şaireler her zaman dikkat çekiyor. Serap Kadıoğlu’nun şiirleri toplu halde okuduğumda, sanki Behcet Necatigil, Ahmet Haşim ve sonlara doğru Fuzili’ nin şiirlerinden esinlenmeler hisseder gibi oldum. Tabi bu duyumsama beni bağlar diyebilirim. İmgesel yoğunluğu ile derinden akıp gelen bir ırmak gibi okuru kuşatan şiirlerde dramatik ironiye yaslı gizli bir tahkiye ile şair; toprak, yağmur, anne, Meryem, ırmak, aşk, yara diyerek yaralı bir söz yumağı bırakır gibi okurun yüreğine… Irmağın Kıyısı’na çağırıyor okuru ve sesleniyor: “Benzersiz bir aşka yürüyorum usulca / Kalbimde yaralı Meryem /Tehlikeli bir vadide salınıyorum / Suskunluğun seyrek saçlarına tutunarak / Sana Tanrım demekten korkuyorsam hala / Beni Allah Aşkına bağışla”(Eylül Biraz ,Sf:30 / Profil Yayınları) Şaire Serap Kadıoğlu’ndan nice şiirler beklemek de hakkımız diyerek nice kitaplara duasıyla yazımızı hitama erdiriyoruz…