Dost Libya
Bütün Müslümanlar kardeştir. Amenna. Dolayısıyla İslam devletlerini (bazılarının yöneticilerine karşı olsak da) halklarıyla birlikte sevmeliyiz. Biz 1 milyar 700 milyon mensubu bulunan yüce bir dinin tâbileriyiz. Çocukluğumdan beri muhabbet beslediğim ülkelerden biri de Libya’ydı. Başında Muammer Kaddafi vardı ve İslam dünyasında bu lider bir efsaneydi. Onu cesur, yiğit ve kahraman kılan da oturduğu çöl çadırında dünyanın süper ülkelerine pervasızca meydan okumasıydı. Şahsiyetli, dirayetli bir liderdi. Daha sonra “Çağrı” filmini yaptırarak İslamiyet’in daha çok yayılmasını sağladı. Maddi olarak desteklediği “Ömer Muhtar” filmi ile de başta İtalya Devleti olmak üzere emperyalist Batılıların Libya ve diğer İslam ülkelerinde işledikleri cinayetleri, döktükleri kanı dünyaya göstermişti. Emperyalist Batı, bu dik duruşa katlanamamış, onu çeşitli oyun ve tertiplerle şehit etmiş, bu İslam ülkesine de kaos getirmişlerdi.
Bugünlerde Libya’nın meşru Hükümeti ile Türkiye arasında çeşitli dostane anlaşmalar yapılıyor, dayanışma örnekleri sergileniyor. Bu işbirliğinin kökünü ve geçmişini merak ederken unutulmuş gazeteci yazarlardan A. Ragıp Akyavaş’ın bir makalesine rastladım. Adı “Dost Libyalılar” idi ve 1968 yılında yayımlanmıştı. Yazarın Derken Efendim kitabında da yer alan yazıda, Libya’yı ziyaret eden Reisicumhur Cevdet Sunay’ın büyük deniz kahramanımız Turgut Reis’in kabrini ziyarette bulunuşu ve bu ziyaretten çok heyecan duyduğu anlatılıyor. “Libyalıların Türk Milletine karşı olan ezelî muhabbet ve sevgilerini”n dile getirildiği yazının başında şu satırları okuyoruz:
“Trablusgarb’a biz Türkler çok tatlı hâtıralarla bağlıyız. Tarihî mefâhimizin belli başlı simalarından birini teşkil eden Turgut Reis ve nice hak ve hürriyet şehitlerimiz o diyarın ebedî misafirleridir.
Libyalılar çok yiğit ve fedakâr insanlardır. Eşsiz bir vefakârlık ruhuna sahiptirler. Osmanlı Devletinin temellerinin sarsıldığını görünce, ‘Ben şahımı buraya kadar severim.’ deyip bizden ayrılıp gitmek isteyenler oldu. Eski hâtıraları, din kardeşliğini bile unutarak arkamızdan bizi hançerleyenler bulundu. Yalnız Libyalılar, Afrika’nın o necip evlâtları, kara günlerimizde de bize dost kaldılar, vefakârlık gösterdiler. Al bayrağın gölgesinden ayrılmamak için kanlarını, canlarını bizden esirgemediler.”
Dönemin en iyi gazetecilerinden olan Akyavaş, bu yazıda unutamadığı bir hatırasını da okuyucularına aktarıyor. Okuyalım: “Gayet iyi hatırlarım. Harbiye sınıflarında bulunduğumuz o fırtınalı yıllarda şimal ve cenup çocuklarında milliyet cereyanı, al bayraktan ayrılma emelleri iyiden iyiye tomurcuklanmıştı. Yalnız şurasını iftiharla kaydetmeliyim ki, bizimle aynı sıralarda oturan, aynı karavanadan yemek yiyen Libya çocukları bu dostluğu inkâr etmemişler, mehin (değersiz) emellerden uzak durup Türk kardeşlerinden ayrılmamışlar ve bizlerle beraber harp meydanlarında omuz omuza dövüşmüşlerdir.”
İki ülke arasındaki ruh birliğinin, Osmanlı’nın son döneminde başladığına işaret eden yazar, Sünusîler’in Libya’ya çıkan Osmanlı askerlerini nasıl kucakladığını anlatırken bizi de o günlere alıp götürüyor:“1911’de İtalyanların savletini hiç olmazsa deniz kıyısında durdurabilmek emel ve düşüncesiyle bin bir müşkilât ve tehlikeyi göze alarak Trablusgarb’a koşan hamiyetli genç Türk subayları arasında adıyla sanıyla Mustafa Kemal de bulunuyordu. Bu kahraman Türk kafilesini muhabbetle kucaklayanlar Sünusî dilâverleri olmuştu.”
Akyavaş, Birinci Dünya Savaşı’nın o kara yıllarında Osmanlı’nın yanında şanla şerefle direnen iki bölgeden bahsediyor. Medine ve Trablusgarp. Tarihi daha iyi anlamamıza ciddi katkı sağlayan metnin son paragrafı: “Hiç unutmam, Birinci Cihan Harbi’nin meş’um senelerinde müttefiklerimizin safları çökünce Osmanlı İmparatorluğu düşmanlarına mecburen silâhlarını teslim etmişti. Yalnız iki kalemiz mertçe dayanmakta devam ediyordu. Trablusgarp ve Medine. İstanbul’dan yüksek vasıflarını yakinen tanıdıkları Müşîr Receb Paşa’nın oğlu süvâri Binbaşı Ekrem Bey gönderilinceye kadar döğüşmeye devam etmişlerdi.”
Yazar sözünü “İstiklâl, döğüşmesini bilen milletlerin hakkıdır.” diyerek tamamlıyor. Ne kadar doğru değil mi? Başka söze hâcet var mı?