Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Kasım 2020

Dost Kervanı

Bizim nesil, türkü sever. Fethi Gemuhluoğlu’nun türkülere yaptığı güzelleme, muhabbetimizi katlamıştır. “Huma kuşu” bizi hüzünlendirir; “Yemen” ve “Çanakkale”yi gözyaşlarıyla dinleriz. Birkaç günden beri evde sevdiğim türkümüzün bir mısraını seslendiriyorum: “Geçti dost kervanı eyleme beni” Hanım coşkuma itiraz ediyor: “Sen de türkülerin hep başını okuyorsun, tamamını söylesene!” Haklı ama kendimi savunmam lazım: “Efendim ben ‘berceste’ olan mısraları seçiyorum.” Mutfağa geçerken lafını esirgemiyor: “Artık yaşlandım, tamamını hafızamda tutamıyorum, demiyor da…” Altta kalmamak gerek. Elimdeki kitabın ilk sayfasını açıyorum ve oradan avaz avaz bağırıyorum: “Şu karşı yaylada göç katar katar/ Bir yiğidin derdi serinde tüter/ Bu ayrılık bize ölümden beter/ Geçti dost kervanı eyleme beni”

Elimdeki kitap refikimiz Yeni Şafak gazetesinin kıymettar yazarı aziz dostum Mehmet Şeker’e ait: Geçti Dost Kervanı. Eskiden bir gazete diğerinin ‘refik’i yani arkadaşı, dostuydu. Şu nezaketi keşke korusaydık. Basınımızda köşe yazarı çok ama Mehmet Şeker esaslı bir ‘fıkra muharriri’dir. Bâbıâli sadece semtini değiştirmedi, “Tashih Masası” gibi hayati servislerini lağvetti. Güzelim kavramlarını terk etti. Mesela: “Fıkra muharriri”. Peki fıkra muharririnin köşe yazarından farkı nedir? Kestirmeden söyleyeyim. Yazarın edebiyatçı yönü varsa artık o sadece köşe yazarı değil aynı zamanda fıkra muharriridir. Mehmet Şeker bu vasfa haiz bir kalem erbabıdır. İyi bir ediptir; şairdir, deneme yazarıdır, hikâyecidir, nüktedandır. Daha önce Dem Dem Demokrasi ve Muhalif Tebessüm adlı kitaplarını iştiyakla okumuştum. Şimdi Geçti Dost Kervanıbaşucumda.

İz Yayıncılık’ın neşrettiği ve hikâyelerden oluşan kitabı, pazartesi günü saat 16.00’da okumaya başladım. Ertesi günü saat 04.00’te hitama erdi. “12 saat ha! Niçin ağır okuyorsun?” diye sual etmeyin. Araya “Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi” girdi. O neşve içre kıraat eyledim. “Asansörde Panik” ilk şenlikli hikâye. “Küçük kasabanın büyük adamını anmak için bir araya” gelenlerin yaşadığı serüvende ‘son ihtifalci’ olarak kendimi buldum. Keyifle okunacak bir hikâye ama satır aralarında yazarımızın incelikli eleştirileri de var. İkinci hikâye zehir zemberek: “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır diyen kimdi? Kaç kere of çektik, dağlarda hiç kıpırtı yok. Dağlar ne ki, nerede ki? Karşımızda sıra sıra binalar.” Dikey mimari, bundan daha müthiş bir şekilde tokatlanabilir mi? 7.4 şiddetinde bir şamar!Tabiatla aramıza giren gökdelenler bu silleden sonra mahcubiyet duyup saklanmalı. Arada düşündürücü türkülerle teneffüse çıkıyoruz: “Deli gönül feryat etme boşuna/ Hâl bilmez kişiye yâr olamazsın/ Bir mürşide bağlamazsan özünü/ Hakkın huzurunda var olamazsın.” Ve çıkılan kutlu yolculuk esnasında yaşananlar! Anlatılan bizim hikâyelerimiz! Şeker’in mizahı baharat niyetine, ölçülü ve seviyeli. Kırmadan incitmeden tebessüm çiçekleri açtırıyor yüzlerde. “Avavi”, hafızalara yerleşecek bir hikâye. Köyde garip delikanlının evlilik maceraları ve mutlu son!Nihai cümle ise bir şok/şaka: “Tamam demiş kız. Tez vakitte evlenmişler, davullu zurnalı düğün yapmışlar. İki oğul, iki de kızları olmuş. Allah bağışlasın. Kerevet ne yanda?” Bu nefis üslûbun hayranlarındanım. Türkçeyi ihtişamıyla kullanan yazarımızın eserinde şiirin saltanatı aşikâr: “İndirdim sazımı duvardan/ Çöktüm teline teline/ Alıp başımı gideyim buralardan/ Kimsenin bilmediği gurbet eline.”

Kediname’yi yazdıktan sonra hayvanat âlemine tecessüsüm arttı. Kitaptaki “Kargacık Burgacık İmza” hikâyesi, binbir hayvan hikâyesini mündemiç. “Kuşların zencisi kargalar”la başlıyor seyahat, kediler, martılar, sığırcık kuşları, kırlangıçlar, serçeler, leylekler ve kumrularla sürüp gidiyor. Bir ansiklopedide bulamayacağımız malumatı usulca heybemize devşiriyoruz. Meselâ kedinin bütün kuşların korkulu rüyası olduğu söylenir ya, inanmayın ha, efsane! Ses var, görüntü yok. İşte bu gerçeğin belgesi: “Geçenlerde bir karga, bir ağacın altına atılmış ekmeği yemeye çalışırken, uzaktan bir kedi sessizce yaklaşmaya çalıştı. Ağır ağır adım atıyordu. Hiç ani hareket yapmamaya çalışarak, kargayı avlayacaktı hesabınca. Hâlbuki o karga kaçın kurası?” Kargaların imza atıp atmadığı tartışmasını da şu satırlar bitiriyor: “Burada hassasiyet gerekmez. Senet üstüne atmıyor ki imzayı, alt tarafı ağaç kütüğü gibi alçının üstüne atıp geçiyor. Zaten imzası okunaklı değil, kargacık burgacık.”