Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.16
Gram Altın
2993.60
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Ekim 2018

Dörtlü Zirve, Kemalizm ve Fenerbahçe!..

Dörtlü Zirve’nin Merhum Vahdettin Han Köşkü’nde yapılmasının kendilerini “Kemalist” olarak nitelendirenlerden bazılarında hassasiyet meydana getirmesi beklenmedik bir şey değildi.

Cumhuriyet Bayramı’nın en gösterişli kutlamasının, dünyayı kıskandıran “En Büyük Havalimanı”nın açılışıyla Payitaht İstanbul’da gerçekleştirilmesi de öyle.

Bizim laikçilerin “kıble” belledikleri Fransa’nın milli bayramı, Paris yerine çok büyük bir eserin açıldığı bir başka şehirde kutlansaydı, oralarda “çağdışı” tepkilere şahit olunmazdı herhalde

Batı birçok yönüyle eleştirilebilir ama “günün şartlarına ayak uydurmak” bakımından herhalde bizden çok ileride, hele hele bizim “laikçi” takımından.

Türkiye’nin artık “Yeni Türkiye” olduğunu gören Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile Almanya Başbakanı Merkel, Başkan Erdoğan’ın önderliğindeki Türkiye’nin göz ardı edilemez ağırlığını kabullenmekte…

Ve Türkiye’nin empoze ettiği şartlarda bir mutabakata katılmakta, hiç tereddüt göstermediler.

Dün çekileceğini açıklayan Merkel de, finali boyun eğerek yaptı zaten!..

Rusya, uzunca bir süredir “Türkiyesiz olmaz, Türkiye’ye rağmen olmaz!” diyerek gerekli pozisyonu almış bulunuyor zaten.

ABD ve Çin de, Türkiye’ye bakıyor mecburen.

Bunları söylerken, Yeni Türkiye iktidarının her alanda en iyisini yaptığını, her bakımdan örnek alınması gerektiğini söylemiyoruz elbette.

Bilakis, bazı noktalarda nasıl itiraz ettiğimiz bilhassa “eğitim ve kültür” alanlarındaki eksikliklere nasıl dikkat çekmeye çalıştığımız bilinir.

Lâkin bir nokta var ki, takdir etmemek mümkün değil:

Erdoğan liderliğindeki yönetim anlayışı, yanlışta ısrar etmemek, gerekli gördüğü manevralara vaktinde yönelebilmek konusunda son derece mahir.

Bu da en büyük güçlerinden biri oluşturuyor Yönetim’in, değişmeyenin sadece değişim olduğu bilinciyle sürekli olarak “yeni”leniyor…

Limanlarda “demirlemek” yok, paslanmak yok, içine kapanıp kalmak yok.

Siyaset dinamik bir süreç, her an her şey değişiyor.

Bazı “temel ilkeler” saklı tutulmak, muhafaza edilmek şartıyla değişim, dönüşüm kaçınılmaz.

Olmazsa olmaz.

Kendilerine “Kemalist” diyen takımın anlamadığı da burası işte.

Küme düşme hattındaki Fenerbahçe’nin yeni yönetimi, dört aydır maaş alamayan Ankaragücü’nden 3 yiyerek sıfır çektikleri maçın öncesinde, tribünlere 10.Yıl Marşı’nı okutmuş…

İtiraz edenler olabilir ama varsın olsun, Ali Koç Başkanlığı alırken “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye haykırmak suretiyle işi ideolojik noktaya çekmişse, tribünler de futbolu “ideoloji”ye dönüştüreceklerdir elbette.

Bu anlayışta “alt yapı”ya ağırlık vermek yoktur, bu anlayışta, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye slogan atmak yerine “rakipleri bunaltacak kadar pres yapan” bir takımı oluşturmak yoktur.

Ya ne vardır?..

Rıdvan Dilmen açıkladı;

“Bizim üç büyükler, Avrupa’nın sıradan takımlarından yüzde 10 daha az koşuyorlarmış!”

Yani, Avrupalılarla yaptıkları her maça kafadan 1 futbolcu eksik çıkıyorlarmış.

Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı, hiç şüphe yok ki…

Koşmadığı ve koşturmadığı halde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye slogan attıran ve attıranları, taraftarı olduğu Fenerbahçe’nin kapısından içeri sokmazdı herhalde.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kulübünü bu hallere düşürmeye kimsenin hakkı yoktur efendim!

Kabahat bütün faturanın yüklendiği Antrenör Cocu’da filan değildir…

Atatürk’ün kemiklerini sızım sızım sızlatan…

Çağdışı zihniyettedir efendim!..