Dolar (USD)
34.36
Euro (EUR)
37.01
Gram Altın
3023.99
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Haziran 2021

"Dörtlü Çete" ihtilâl peşinde

Edirnekapı Mısır Tarlası Devamı Şehitliği’nde bir metfun vardır; nâmı Çerkes Hasan. Cuntacı ve hainlere haddini bildirerek, gözünü kırpmadan canını veren kahraman. Tıpkı 15 Temmuz 2016 Darbe Kalkışması’nda hainlere direnerek tek başına destan yazan Ömer Halis Demir gibi bir civanmert.

Peki kimdir bu Çerkes Hasan?.. 1850 yılında İstanbul’un Silivri ilçesinde doğar. Babası İsmail Bey Kafkasya’dan göç etmiş bir Çerkes beyidir. 1864 yılında çocukluk hayallerini süsleyen Bahriye İdâdîsi’ni derece ile bitirir. Bu çakı gibi teğmene bütün gençler imrenir. Ablası Neşerek Kadınefendi’nin Sultan Abdülaziz’le evlenmesi sonucu padişahın kayınbiraderi olur.

Padişah Sultan Abdülaziz Han, bu mert ve becerikli askeri, kayınbiraderi ve çocuklarının (Şehzâde Şevket Efendi ile Esmâ Sultan) dayısı olduğu için değil, hakkettiği için yükselterek Veliaht Yûsuf İzzeddîn Efendi’nin yaverliğine getirir.

*

Ya Padişah Sultan Abdülaziz Han kimdir?.. 97. İslâm Halifesi ve 32. Osmanlı Padişahı olan Abdülaziz Han da, diğer Osmanlı Sultanları gibi sıkı bir tedristen geçmiştir. Ressamdır, hattattır ve şairdir. Yabancılara tercümana gerek duymadan kendi lisanlarıyla hitap eder.

Avrupa’ya seyahat amacıyla giden ilk ve tek Osmanlı padişahı olan Abdülaziz, Avusturya, Almanya, Fransa ve İngiltere’yi ziyareti esnasında, bu ülkelerin devlet adamları onun zarafetine, kibarlığına, vakarına hayran olurlar. Abdülaziz Han döneminde donanma güçlenir, ordu modern silahlarla teçhiz edilir, yeni mektepler açılır.

Sultan Abdülaziz Han’ın, devleti eski ihtişam ve gücüne ulaştırıcı icraat ve hamleleri, birtakım menfaatçi ve hain grupları tedirgin etmektedir. Bu gelişmelerle birlikte Osmanlı içten içe kaynamaktadır.

Güçlenen Osmanlı’yı “Hasta Adam” ilân etmeye hazırlanan emperyalistler, içeriye yerleştirdikleri Mason maşalarını kullanarak Abdülaziz Han hakkında karalama kampanyaları başlatırlar. Onun bir oturuşta kuzu yediğinden, pehlivanlarla boğuştuğundan dem vurur, istihzada bulunurlar. Nitekim bu vasıfta olan bazı devlet adamları da, boş durmayıp gizli entrikalarla Sultan’a karşı hummalı bir faaliyet yapmaktadırlar. Bunlardan hususiyle çeşitli vesilelerle suçları bariz bir şekilde tespit edilmiş, önce azledilmiş, sonra tekrar kendilerine mevki verilmiş olan “dörtlü çete”; Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa, Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa ve Hayrullah Efendi, Sultana karşı ihtilâl hazırlığı içine girerler.

Çetenin elebaşı Hüseyin Avni Paşa, 1871’de vazifesinden azledilmiş, rütbeleri sökülerek Isparta’ya gönderilmiş, daha sonra Mahmud Nedim Paşa tarafından seraskerlikten de azledilmişti. Bu haller karşısında hırsı iyice artan ve gözü kararan Hüseyin Avni Paşa, yapmak istediklerini “Kinim dînimdir!..” diye ifade ediyor ve Sultan’ın sadece tahttan indirilmesini değil, öldürülmesini de düşünüyordu. Hüseyin Avni Paşa’nın yandaşı olan Mithat Paşa, siyaset ve din kültüründen mahrum olarak yetişmiş, dolayısıyla birçok yanlış karar ve yolsuzluklarından ötürü sadrazamlıktan azledilmişti. Çok geçmeden bu “dörtlü çete” grubu, ellerinden alınan menfaatlere tekrar sahip olabilmek hırsıyla talebeleri kışkırtarak büyük bir nümâyiş yapar. Sultan, kan dökülmemesi için yine bunları iş başına getirir.

Zemin kaygandır, kalleşler dost geçinir. Nitekim Serasker (Genel Kurmay Başkanı) Hüseyin Avni Paşa’nın yönettiği cuntacılar işareti alır almaz harekete geçer. 29 Mayıs 1876’da saray kuşatılarak Şehzade Murad Efendi dairesinden çıkarılır ve kendisine çete mensuplarınca biat olunur. 30 Mayıs 1876’da ihtilâl sabahı, Dâru’s-Seâde Ağası Cevher Ağa, Sultan’a durumu haber vermeye cesaret edemez. Haberi Pertevniyal Valide Sultan’a iletir, o da Sultan Abdülaziz Han’a bildirir.

*

Padişahtan bir şekilde kurtulmak isteyen devlet ricaliyle, yani Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi, Bahriye Nazırı Kayserili Ahmed Paşa, Askerî Şurâ Reisi Redif Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi, Şirvanizâde Ahmet Hulusi Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Askerî Mektep Kumandanı Süleyman Paşa ile Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi hususunda anlaşır. Velîahd Şehzade Murad Efendi de bunlara katılır.

Mithat Paşa, Fetva Emini Filibeli Kara Halil’i konağına çağırıp düzmece bir fetva yazmasını ister. (Osmanlı siyaset geleneğinde hükümetin icraatlarında fetva alması, yapılan işin meşru olduğuna dair amme efkârını yani kamuoyunu ikna edebilmek için lâzımdır. Bu gibi fetvaların metnini, Fetva Emini denilen yüksek rütbeli ilmiye sınıfı mensubu stilize kaidelere göre yazar, şeyhülislâm ise imzalardı.) Kara Halil, “Bu emr-i hayra (hayırlı işe) çarşaf kadar fetva veririm” diyerek dalkavukluğunu fâş eder. Düzmece hâl fetvasını, Sultan’ın “şuur bozukluğu, siyasî işlerden habersiz oluşu ve din işlerini ihlâli” iddialarına dayandırır. (Oysa Padişah döneminin iç ve dış siyasetini gayet iyi bilen zeki biridir. Bir Avrupa seyahatiyle Osmanlı aleyhindeki kamuoyunu tashihe muvaffak olmuştur. Hilafet siyasetiyle Güney Afrika’dan Çin’e kadar Müslümanlara sahip çıkması ona haklı bir itibar kazandırmış, fakat bu başarısı başta İngiltere olmak üzere emperyalistleri endişelendirmiştir. Üçüncü iddiaya gelince, bir padişahı dinsizlikle suçlamak kamuoyunu ikna edici bir iddiadır. Kendisinden önceki ve sonraki padişahtan daha dindar olduğu herkes tarafından bilindiği halde böyle anılmak fetvanın ciddiyetini göstermeye kâfi bir delildir. Çerkes Hasan, Padişah’ın intikamını almak üzere sadaret konağını bastığında Sultan Abdülaziz’i “dini ihlâl ediyor” diye tahttan indirenlerin içki sofrasında yakalanması pek mânidârdır. Bütün olup bitenlerin özeti de budur zaten.)

Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi ise, daha önce 40 gün dolmadan ilk şeyhülislâmlık görevinden alındığı için ikinci defa getirildiği makamı kaybetmek korkusuyla fetvayı imzalar. (1909’da Sultan 2. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi de, Osmanlı padişahlarının tahttan indirilmesinde verilen fetvaların çoğu da düzmece sebeplere dayanır.)

*

Abdülaziz Han gibi bir sultan, kardeşi gibi kolladığı paşalarla, evladı gibi beslediği hainlerin ihanetine uğrar. Bir kaç muhteris devlet adamının menfaati uğruna 30 Mayıs 1876 tarihinde askeri darbe ile tahttan indirilir.

İhtilalciler tarafından şahsi serveti ve aile fertlerinin mücevherlerini kulaklarındaki küpelere kadar yağmalanan Sultan Abdülaziz Han, hâl edilerek sağanak yağmur altında kayıklarla Topkapı Sarayı’na götürülür. Bu sırada cülûs topları atılarak durumdan haberdar edilen Sultan Abdülaziz çaresiz, ailesiyle beraber aşağılayıcı bir şekilde alınarak Topkapı Sarayı’nda amcası Sultan 3. Selim’in şehid edildiği daireye hapsedilir. Üç gün kuru tahta üzerinde aç ve susuz olarak bırakılır. Islak elbiselerinin değiştirilmesine dahi izin verilmez.

Daha düne kadar el pençe divan duran nankörler Neşerek Kadınefendi’ye terbiyesizce davranır. Koca padişah tutulur kalır. Teessürü hissedilen bir sesle, “Bu hakareti hak edecek ne yaptık? Bunlar beni amcam gibi bitirmek istiyorlar...” diye mırıldanır.

*

Sultan Abdülaziz Han, 5. Murad’a mektup yazarak Beşiktaş’taki Feriye Sarayı’na naklini talep eder. Arzusu yerine getirilerek oraya nakledilir. Tahttan indirmekle birlikte Sultan Abdülaziz Han’ı öldürmeyi de iyice kafasına koymuş olan Hüseyin Avni Paşa, pehlivan yapılı üç câniyi Feriye Sarayı’nda bahçıvanlıkla vazifelendirir. Bunlar, 4 Haziran 1876 sabah sularında Abdülaziz Han’ın odasına girerler. Abdülaziz Han, bir müddet bu cânilere karşı koymaya çalışsa da muvaffak olamaz. Zorbalar, işledikleri bu hunharca cinayete intihar süsü vermek için Sultan Abdülaziz Han’ın bileklerinin damarlarını makasla keserler. Sonra da gizlice işlerinin başına dönerler.

O sırada Hüseyin Avni Paşa, tertiplediği cinayetin neticesini görmek için saraya gelir. Abdülaziz Han’ın daha ölmemiş olduğunu görünce, saray karakolunun kahve ocağına götürülmesini emreder. Böylece henüz can çekişen Sultan’a doktor müdahalesini geciktirilir. Mazlum Sultan Abdülaziz, 4 Haziran 1876’da cânîler çetesi Hüseyin Avni, Mithat ve Rüştü Paşaların gözleri önünde şehid olur. Hanımı Neşerek Kadınefendi, Abdülaziz Han’ın şehadetini duyduğu an olduğu yere yığılır kalır ve 11 Haziran 1876’da vefat eder.

Halk, “Uyan Sultan Aziz uyan, kan ağlıyor bütün cihan...” ağıtlarıyla mazlum padişah için günlerce mâtem tutar. Evlâd-ı fâtihân yetim kalır, Rumeli toprakları sırtlanlar tarafından paylaşılmaya başlanır.

Cuntacılar, çağırdıkları hekimlere “intihar” raporu düzenlemelerini emrederler. Hekimler, “Bir insan tek bileğini kesebilir, fakat kesik bilekle makas tutup ikincisini kesemez...” derler ve cuntacılara direnirler. Doktorlardan biri hemen Trablusgarb’a sürülür, ikincisinin ise rütbeleri sökülür. Bu gelişmeler üzerine Hüseyin Avni Paşa’nın emrine âmâde doktorlar devreye sokulur ve düzmece raporlar düzenlenir. Düzenlenen bu sahte evraklarla hiçbir soruşturmaya gerek kalmadan 5. Murad 33. Osmanlı padişahı olarak tahta oturtulur. Sultan 5. Murad’ın saltanatında iktidar, Mütercim Mehmed Rüşdi ve Mithat Paşalar tarafından paylaşılır.

 
ABONE OL
Google News - Milat Gazetesi
202410 - Ziraat Bank - Kadın Çiftçi
202410 - Ziraat Bank - Basınçlı Sulama
Masrafsız Bankacılık
Görüntülü Görüşme