Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Dönemler, insanlar, düşünceler

İnsanlık tarihi kötülüğün olduğu kadar iyiliğin de tarihidir. Karamsarlığın, umudunu yitirişin olduğu kadar iyimserliğin ve umut kapılarının sonuna kadar açıldığının da sayısız örnekleri vardır orada. Bu haliyle bize özünden uzaklaşmanın, yabancılaşmanın olduğu nispette kendini aramanın, bulmanın ve yeniden inşa etmenin de fırsatlarını sunar. Tıpkı bireysel hayatımızda olduğu gibi kolektif geçmişimizde de her hatırlayışta yüzümüzü buruşturan zifir karanlık süreçler de yüreğimizi açan aydınlık dönemler de vardır. Elbette burada inancın, eyleyişin, hissedişin tarihi birbiriyle bazen iç içe geçerek kendine yol bulmuş, bazen birbirinden uzak, bazen de birbiriyle temas noktaları kurarak ilerlemiştir. Ama her durumda özümüzü görebilmenin mutlak ölçüsü duyarlılığın, hissedişin tarihi olmuştur. Çünkü inanç da irade de son aşamada duyarlılığa dönüştüğünde, dışarıdan içeri girdiğinde, kana karıştığında amacına ulaşır. Duyguya dönüşmemiş hiçbir fikrin hayatiyetinden bahsedilemez. Zihinde başlayan yolculuk yüreğe ulaşmıyorsa bitmemiş demektir. Özün yüzeye, düşüncenin eyleyişe, derin’in deriye teması son noktayı koyar. Bu, ışığın beyin ile kurduğu ilişkinin gözün retina tabakasında somutlaşıp görüntüye dönüşmesi gibi bir şeydir ve burada başlangıçtan beri yaşanan bütün değişimler, ileriye doğru atılan adımlar, geriye çekilmeler, genişlemeler ve daralmalar hep duyarlılığın mihenk taşıyla ölçülür. Tarihin altın çağları dediğimiz zaman kastedilen, tek tek her insanın iç dünyasındaki parlaklığın ışıması, eyleyişin öze uygun biçimde bireyin ve toplumun incinmeyeceği serbestlikte kendini gerçekleştirme fırsatlarını elde etmesi, merhametin zulme galebe çalmasıdır. Karanlık çağları dediğimiz zaman kastedilen ise onun potansiyel varoluşunun kötülük tarafından soğurulması, eyleyişinin ya kısıtlanması veya büsbütün yok edilerek matlaşması, kuruması, katılaşması; zihnin önyargıların, hissedişin duyarsızlığın esiri olmasıdır.

Tarihin hem karanlık hem de aydınlık çağlarının mutlak belirleyicisi o çağın etkilendiği temel kaynaklardır. Bu kaynaklar kutsal metinler başta olmak üzere beşeriyet aklından çıkan fikirler, anlayışlar ile hem insan doğasına hem de fiziksel tabiata ve onun işleyişine yönelik yaklaşımlardan oluşur. İnsanlık tarihi baştan beri bu kaynakları ya doğru şekilde okumuş, olması gerektiği anlamı vererek içinden geçtiği süreci aydınlatmış veya yanlış okuyarak karanlığa gömülmesine sebebiyet vermiştir. Burada bir çağı ötekinden ayıran temel vurgunun hayatı domine eden referansların doğru mu yoksa yanlış mı anlaşıldığı kadar onun anlaşılmaya çalışılıp çalışıl(a)madığıdır da. Doğrusunu söylemek gerekirse bir kültürü ve medeniyeti diğerinden ayıran çizgi tarihin adaletsizliği ve insafsızlığından ziyade temel kaynaklara birinin diğerinden daha tutkuyla eğilmesi, yaşanan her sürece birinin diğerinden daha müteyyakkız adapte oluşudur.

İşte bu teyakkuz sayesindedir ki Abbasiler ve Endülüs Emevi medeniyetinin ardından Ortaçağ katolisizmine meydan okuyarak Antik Yunan metinleri üzerinden dünyayı yeniden tanımanın ve tanımlamanın adı olan Batı aydınlanması kuşkusuz pek çok zafiyetinin yanı sıra sayısız erdem alanı da inşa etti ve pratiğiyle olmasa da teorik birikimiyle yeni ufuklar açtı. Aslında bu süreçte üretilmiş olan bilgi sadece üretenlerin değil tüketenlerin de menfaatine yönlendirilmiş olsa Batı’nın, öteki dünyayı yönetmesinin aracına dönüştürülmeyip ortak bir insanlık mefkuresine dönüştürülse dünyayı çok daha farklı bir istikbal bekliyor olacaktı. Bunda hiç kuşkusuz Batı aydınlanmasının kaynaklarını öteki dünyayı sömürmek için kullanan kötü niyetli Batılı aydınlar kadar ona muhatap olan kültürlerin önde gelen figürlerinin o metinleri ya tamamen kendilerini yok edecek kadar sahiplenişi veya tamamen görmezden gelişi ya da onları kullanarak yeni değerler inşa etme bilincine hiçbir zaman varamamış olmalarının hatırı sayılır bir yeri vardır. Bugün insanlığın menfaatine sunulan ve onun hayatını kolaylaştıran hemen her iyi şeyin ardında o aydınlanmanın belli oranda ruhu olduğunu inkar edemeyiz. Ama aynı zamanda insanlığın kolektif yıkımının mutlak sorumlularından birinin de o teoriyi kötülükle buluşturan ve neşteri bıçak olarak kullanan akıl olduğu gerçeğini de ifade etmeli. Bilgi saf haliyle iyidir. Kötü olan, bilgiyi kötünün ve kötülüğün amacına matuf hale getirmek, onu zehirlemektir. İşte bu gerçeği fark eden Tanzimat aklı en azından başlangıçta meseleyi ortaya doğru biçimde koyarak 19. yüzyılın ilk çeyreğinde Tercüme Odası’nı kurmuştur. Amaç, Batı’nın öteki dünya karşısındaki gücünü perçinleyen, onu diğerlerine karşı mutlak üstün hale getiren değerleri Türkiye’ye taşımak, yeni bir zihin kurgusu, yeni bir duyarlılık yaratmak idi. Son birkaç asırlık tarihimizdeki bütün güzel şeyler gibi bu da yarıda kaldı. Üç beş çevirinin ardından Tercüme Odası dağıldı, siyasete odaklanan akıl, bir memleket için medeniyetin, kültürün, sanatın değerini ıskalayarak tarihi bir fırsatı elinden kaçırdı. Sonraki süreçte Batı’dan yapılan tercümeler devlet eliyle değil el yordamıyla, müstakil çevirmenler tarafından yapıldı.

Hasan Ali Yücel, bu dağınıklığı gidermek için Batı klasiklerinin devlet maharetiyle Türk okuyucusunun emrine amade kılınması sürecini 1940 yılında yeniden başlattı. 1940’tan 1966 yılına kadar 1247’si Batı, 40’ı Doğu medeniyetine ait olmak üzere 1287 eserin tercümesinin yapılmasına vesile oldu. Öyle sanıyorum ki benim de içinde olduğum 1970’ler, 80’ler ve 90’lar kuşağının entelektüel birikiminde bu metinlerin büyük rolü vardır. Doğu’yu ve Batı’yı bu klasikler üzerinden tanıma ayrıcalığına sahip söz konusu nesiller 2000’li yılların başından itibaren doğru uygulamalarla Batı aydınlanmasından devşirilen fikirleri yeni sentezlerle özgün değerlere tahvil edebilirlerdi. Ancak ne olduysa oldu bu nesil değerlendirilemedi, memleketin elinden bir fırsat daha kaçırıldı. Hep öyleydi ve yine öyle: Bütün uzmanlık alanları siyasetle ilişkilendirilince siyaset zehrin ta kendisine dönüşüyor ve o zehir toplumu dolaşarak dönemin ruhunu kirletiyor, yok ediyor, öldürüyor.