Domino taşı
Dünya DİKEN ÜSTÜNDE tabiri caizse. Çok kritik günlerden geçiyoruz. Ekonomik krizler, darbeler, iç çatışmalar ve savaşlar... almış başını gitmiş durumda. Dünyanın birçok noktasında gerilim had safhada. Yani hiç ilgisi olmayan biri bile şöyle kafasını kaldırıp baktığında, “3. Dünya Savaşı” söylemlerini yadırgamayacaktır. Hadi bizler “abartıyoruz” diyelim. Peki, “Büyük Savaş” söylemlerinin RESMİ NİTELİK kazanması, sizce de tedirgin edici değil mi? Keza Sırbistan, Türkiye, Rusya, ABD ve Almanya'dan gelen uyarıların özetle bunu yansıttığı açık. Nitekim kuzeyde Rusya-Ukrayna ateşi yanarken, devamlı alarm zilleri çalan Balkanlar ve neyin ne olacağı belirsiz Kafkasların hali ortada. Pasifik’teyse Çin-Tayvan gerilimi konuşulurken, Güneyde İsrail’in büyütmeye meyyal kara deliği de buna eklenince, fazla söze hacet kalmıyor maalesef…
İşte bu açıdan düşünülürse, “bölgesel gerilimler nasıl büyük bir savaşa dönüşecek” diyebilirsiniz elbette? Fakat bunu derken bahsi geçen gerilimlerin, TETİKLEYİCİ ETKİSİNİ göz ardı etmemek çok önemli. Nasıl mı? Anglosakson aklının barışı tanzim etmek yerine, SAVAŞIN DEVAMI için neler yaptığını zaten hepiniz biliyorsunuz. Ancak bugün ABD’nin Almanya’daki üssünü NATO karargâhı yaparak, Ukrayna yardımlarını buradan koordine etmeyi planlaması, çok su götüreceğe benziyor. Öyle ki bunun bir sonraki safhasında, Ukrayna’ya ASKERİ DESTEK olma ihtimalinin gündeme getirmesine şaşırmamak gerekir. Dolayısıyla meselesinin, KURUMSAL BİR NATO DAVRANIŞINA dönüştürme çabası karşılık bulursa, savaşın bölgesellikten kapsamlı bir mücadeleye evirileceği hiçte ütopik sayılmaz.
Güneyde de durum, çokta farklı değil aslında. Çünkü ARZ-I MEVUD saplantılı İsrail’in, Gazze soykırımı akabinde, gözünü Lübnan’a dikmesi hiç hayra alamet seyretmiyor. Kaldı ki Lübnan’daki Şİİ varlığı sebebiyle, İran’ın da buna MÜDAHİL OLMA OLASILIĞI yabana atılmayacak kadar kuvvetli. Tabi masada İran oluğundaysa, Çin ve Rusya başlıklarını da atmak şart… Hal böyle olunca ABD ve İngiltere öncülündeki Batı’yı sorarsanız, İsrail’e destekledikleri sır değil hattı zatında. Üstelik ABD’yi idare eden zihniyetin ARMAGEDDON bağlılıkları da düşünülürse, güneydeki vaziyetin içinden çıkılmaz bir boyut kazandırması şüphe kaldırmayacaktır.
Anlayacağınız mevcut savaşlar ve Çin-Tayan gibi potansiyel mevzular kanırtılıp yırtarlarsa, bunun bir DOMİNO TAŞI etkisi göstermemesi için hiçbir engel bulunmuyor. Evet, 2. Dünya Savaşından sonra yapılan anlaşmalarla, bir “SİGORTA SİSTEMİ” vardı dünyada. Her İki kutup da bu sigortayı attırmamak için, kendi hinterlantlında azami gayret gösteriyorlardı doğrusu. Bu minvalde bayağı bir mesafe de kat edilmişti esasında. Ama gelinen aşamada, böyle bir sigorta sisteminin artık kalmadığı çok açık. Zira eski NATO Genel Sekreterinin giderayak; “NATO daha fazla nükleer silah konuşlandırmak için görüşmeler yapıyor" açıklaması ve Rusya’nın da buna karşı, nükleer tatbikatlar icra etmesi başka nasıl izah edilebilir ki?
Hülasa ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız, iç tahriklere karşı uyanık davranmamız ve birliğimizi hiç olmadığı derecede muhafaza etmemiz gereken bir dönemdeyiz. O sebeple Milli ve Manevi değerlerimizi önceleyip, Devletimizi SİYASET ÜSTÜ BİR YAKLAŞIMLA desteklemek önem arz ediyor. Tabi ki Devletimizin, bildiğimiz / bilemediğimiz Savunma Sanayi Yatırımları zaten mevcut ve bunun bize verdiği güven aşikâr. Lakin diğer taraftan da idarecilerimizin; içinde bulunduğumuz kurumlarda (NATO, BM…), bugüne kadar olduğu gibi SAĞDUYUYU telkin edip, SAVAŞI ENGELLEME ÇABASINI sürdürmeleri elzem. Fakat asıl mesele; her ne kadar bir NATO üyesi olsak da, İLERİDEKİ MUHTEMEL GELİŞMELERİ ÖN GÖREREK, HAREKET ETMEKTEN geçiyor. Hem de her türlü DAYATMAYA rağmen, KARARLI bir duruş sergilemek suretiyle... Gerçi son günlerdeki provokasyonlar, zamanlaması açısından bunu apaçık ispatladı. Yoksa siz bu olayları bir tesadüf mü sanıyorsunuz?