Dolandırıcılar Çetesi
Dünyada ne
zaman adaletin çivisi çıksa, ne zaman düzen bozulsa bunu fırsat bilen
dolandırıcılar tayfası devreye girmiş. Sihirli sözlerle hayalperestlere öyle
bir dokunmuşlar ki, bir süre sonra âhlar, figanlar dilden dile dolaşmaya
başlamış. Amma ve lâkin insanoğlunda “hafıza-i
beşer nisyan ile malül” olduğu için aç gözlülüğün, azdan çok kazanma
hırsının kölesi olanları dolandırmak isteyenler yeni yeni yöntemler keşfetmiş.
Oltalarına ne başbakanları, ne bakanları, ne profesörleri takmışlar, burada
zikretmeye çalışsak sayfalar kâfi gelmez.
Dolandırıcılar
eskiden yüz yüze ve yerel hasar verirken, şimdi dünyanın herhangi bir yerinden
“siber ağlar”ına düşürdükleri
kurbanlarının neyi var neyi yok söğüşlüyor.
Mehmed Âkif
Ersoy’un “Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif
ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?..” dizelerinden yola
çıkarak buraya bir kaç örnek serdedelim.
Dolandırıcıların şahı Ekrem
König!..
1936 yılında
İspanya’da Cumhuriyetçilerle Frankistler (Jacob Frank’ın kurduğu bir mezhep)
arasında başlayan iç savaş 1938 yılında hiç ilgisi olmadığı halde Türkiye’yi de
içine alan uluslararası bir krize sebep olmuştu. Türk Hükümeti olayın içine
nasıl sürüklendiğini çözebilecek kişiyi arıyordu.
1937 yılının
Ağustos’unda Türkiye adına Kanada’ya 40 adet savaş uçağı siparişi verilmişti.
Dünya silah trafiğini takip eden Amerikan istihbaratı açısından bu siparişler
şüpheli görünüyordu. Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’ne sorulduğunda pis
kokular etrafa yayılmaya başlamıştı.
Olay, The
New York Times dahil birçok gazetenin gündemine oturdu. Celal Bayar
başbakanlığındaki hükümetin bakanları zan altında kaldı. Ağır suçlamalara
dayanamayan Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp 15 Ocak 1939’da istifa etmek
zorunda kaldı.10 gün sonra da Celal Bayar hükümeti topluca görevi bıraktı.
Bu olaylara
sebep olan kişi Ekrem Hamdi Bakan’dan başkası değildi; nam-ı diğer Ekrem König (Kral). Ekrem Hamdi Bakan, Millî Savunma Bakanlığı’nın
ve Dışişleri Bakanlığı’nın mühürlerinin sahtesini yapmış, evraklarda imzası
bulunması gereken kişilerin imzalarını da taklit ederek bu savaş uçağı siparişi
gerçekleştirmişti.
Bakan istifa
ettirip, hükümet deviren uluslararası bir dolandırıcı olan König’in ismi pek
bilinmese de piyasanın kralı olarak ismini en zirveye yazdırmayı başardı.
“Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir...”
Çapı her ne
kadar Ekrem König kadar olmasa da dolandırıcılık denildiğinde ilk akla
gelenlerden birisi de taşradan İstanbul’a gelenlere kamu malını satan veya
kiralayan Sülün Osman (Osman Ziya
Sülün)’dür. Yasadışı işler yapanları çarpan Raki (Güney Zobu), banker furyasının yıldızı Banker Kastelli (Abidin Cevher Özden), papatyalı Banker Bako (Baki Cengiz Aygün), kumar
çetesinin kraliçesi Ayşe Benli,
dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i bile söğüşleyen Selçuk Parsadan, on binlerce kişiye Titan Saadet Zinciriyle hayatı
zehir eden Kenan Şeranoğlu, kurduğu
Çiftlik Bank’la insanları inek gibi sağan Tosuncuk
Mehmet Aydın dolandırıcılığın efsane isimlerinden birkaçı. Ziya Paşa,
Terkîb-i Bend’inde ne demiş, “Nush ile
yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”.
Maden
dolandırıcılık mevzuuna girdik daha taze olduğu için şu Tosuncuk Mehmet Aydın’ı
biraz tanıyalım. Bakalım önümüze nasıl bir dolandırıcı tipi çıkacak?.. (Allah
böylelerini karşımıza çıkarmasın. Bizlerden ırak, Uruguay’a yakın olsun!..)
Mağdurlardan
“Ya arkadaş kabuk bağlamış yaraları kanatmanın
ne alemi var?..” diyen olursa bunun müsebbibi ben değil, dolandırıcılığın
kitabını yazan gazeteci İsmail Saymaz.
İletişim Yayınları arasında çıkan “Tosun Bank”ın sayfalarını çevirerek
dolandırıcılığın yakın tarihini biraz irdeleyelim.
Ponzi, kurduğu sistemle 20 bin
kişiyi çarptı!..
Charles Ponzi milyonlarca yoksul İtalyan gibi
yüzyılın başında zengin olma hayaliyle Amerika’ya göçer. Bir süre işçilik
yaptıktan sonra posta kuponu ticaretini keşfeder.
Ponzi,
kuponların her ülkede farklı bir değere denk düştüğünü fark eder. Yani, kupon
ABD’de 1 ise İspanya’da 10 dolardır. Ponzi, kuponu ucuza alıp pahalıya satmak
için büro açar. Her 10 dolara doksan gün sonra 150 dolar vereceğini vaat
ederek, 20 bin kişiden 10 milyon dolar toplar. Ağustos 1920’de sistem
çöktüğünde elinde yalnızca 30 dolarlık kupon kalmıştır. Ponzi hapis cezasına
çarptırılır, fakat adı dolandırıcılık tarihine geçer.
Ponzi
Sistemi, “yasal gibi görünen yatırım aracına katılımla kısa sürede yüksek
oranda getiri sağlanacağı vaadine” dayanıyor. Dolandırıcı, topladığı paranın
bir kısmını sisteme daha önce katılanlara ödemede kullanıyor. Ponzi ile benzer
nitelikli Piramit Satış Sistemi de katılımcı eklenmesine dayanıyor. Ponzi’de
bir yatırım yapıldığı varsayılırken, Piramit’te üye katılımı esas alınıyor. İki
dolandırıcılık türü “Saadet Zinciri”
olarak biliniyor.
Türkiye, 80’lerde banker
skandallarıyla çalkalandı
Saadet
Zinciri’nin Türkiye’de bilinen ilk örneği ise 1980-1982 arasında patlak veren
bankerler skandalıdır. Bu skandalın arka planında 24 Ocak 1980’de ilan edilen
ekonomik kararlar yer alıyordu. Meşhur “24
Ocak Kararları” diye anılan ve karma ekonomiden serbest piyasa ekonomisine
geçişin en can alıcı maddesi devalüasyondu. Yani, 1 dolar 36 Türk Lirası’ndan 70 Türk Lirası’na fırlayarak paramızı pula
çeviriyordu.
Ortalık toz
duman, piyasa intiharın eşiğinde... Hükümet faiz batağının ortasında
debelenirken, çözüm olarak “mevduat
sertifikası” düzenlemesi yapılarak, uyuyan hücre bankerleri uyandırıyordu.
Tam bir “keriz silkeleme” harekâtı.
Bunlardan en
meşhuru İstanbul Tahtakale’deki Vakıf Han’da, adı duyulmamış bir banker olan Cevher Özden, nâm-ı diğer Banker
Kastelli, büyük koku alma yeteneği ile basamakları rüzgâr hızıyla tırmanmaya
başladı. Onun bu hızlı yükselişi başkalarına da ilham oldu.
Yüksek
faizle para toplayan “piyasa bankerleri”
türemeye başladı.
Banker olmak
için valiliğe dilekçe vermek yeterliydi. Levhayı asan “Banker Hitit”, “Banker
Piyale”, “Banker Me-Ga”, “Banker Yalçın” ellerini ovuşturuyor,
yüksek faizi duyanlar kapılarında kuyruk oluşturuyordu.
Bunların
arkasına takılanlar ellerinde avuçlarındaki kaybettiği gibi, insanları faiz
batağında boğan bu düzenbazların da sonu iyi olmadı. Banker Yalçın, 19 Temmuz
1998’de Ankara’da öldürüldü. Banker furyasının ateşinin sönmesinin ardından bu
sefer de Türkiye, “Titan Kenan”
lakaplı Hakan Kenan Şeranoğlu’nun şatafatlı doğum günü partisini konuşuyordu.
Şeranoğlu partiye 80 milyar değerinde, henüz plakası bile takılmayan
Lamborghini marka lüks aracıyla geliyordu. Öyle bir rüzgâr estiriyordu ki,
avına takmadığı sazan kalmıyordu. Arkasından Jet Fadıl kasırgası çok can yaktı,
çok...
Türkiye,
2013’te çıkarılan 6503 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 80.
Maddesi ile Ponzi Satış Sistemi’ni ve saadet zincirlerini yasakladı. Fakat bu
yasak, “Tosuncuk” lakaplı Mehmet
Aydın’ın doğmasını ve halkı dolandırmasını önleyemedi.
Tosuncuk Mehmet Aydın’ı
tutabilene aşk olsun!..
Peki kim bu
Mehmet Aydın?..
31 Mayıs
1991 yılında Bursa’da doğmuş. Aslen Giresunlu. Baba tarafı, amcaları, hepsi
hayvancılıktan gelme bir aile.
Çocukluğunun
önemli bir kısmı Giresun’da, amcalarının yanında geçmiş. Bursa Nilüfer Anadolu
İmam Hatip Lisesi’ni okurken, maddi zorluklar yüzünden okul hayatını
sonlandırıp (arka kapıdan kaçması tıynetinin bozuk olduğunun delili), iş
hayatına geçiş yapmış. İş hayatına Barış Kafe’de garsonluk yaparak başlamış.
Rap müziğe merak salıp, Eren Çakar ismiyle sahne almış.
Günler
haftaları, aylar yılları kovalamış, tarihler 2016 Ağustos ayını gösterirken
Bursa’da 10 bin Türk Lirası sermaye ile Çiftlik Bank’ı kurmuş.
“Bu jet hızıyla yükseliş nasıl oldu?..”
sorusunun cevabını İsmail Saymaz, gazeteciliğini de konuşturarak “Tosun Bank”ta serdetmiş.
Çiftlik Bank’ı dokuz ayda yüzde
800 büyüttü
Düşünsenize
Ponzi’den yüz yıl sonra ortaya bir “Tosuncuk”
çıkacak, öyle bir çiftlik kuracak ki, akla ziyan!.. www.ciftlikbank.com
üzerinden sanal çiftlik hayvanı ile sanal para birimi “oyun altını” aldın mı işlem tamam!.. Bu sanal çiftlikte Manisa
tavuğuda var Endülüs tavuğu da, Saanen keçiside var Simental ineği de... Bitti
mi? Hayır!.. Kafkas arısı da var.
Seç beğen al!..
Yetişen
kazanıyor!..
Ayşe, Fatma,
Feride; kalma artık geride!.. Ayşe, Fatma, Fatoş; Çiftlik Bank’a koş!..
Yüzde 140’a
kadar kazanç garantisini duyan elli bin oyuncu annesinin bileziğini, babasının
arabasını sermaye yaparak Çiftlik Bank’ı dokuz ayda yüzde 800 büyüttü.
Masum yüzlü
ve utangaç “Tosuncuk” pırrr!.. Ver elini Uruguay!.. Âlemler “Tosuncuk”
görsün!..
Ferrari’si
var güzel mi güzel... Bastı mı gaza gider mi gider... Tutabilene aşk olsun,
Tosuncuk drift atmakta da lider...
Yaşanan bu olaylardan toplum
olarak ders çıkartmalıyız
Türkiye’de
kurulan saadet zincirinin son halkası olan Mehmet Aydın yani nam-ı diğer “Tosuncuk” kurduğu Çiftlik Bank’la 3762
insanın ocağına incir ağacı dikti. Trajikomik olaylar silsilesine neden olan
vurgunu gazeteci İsmail Saymaz, “Tosun
Bank” isimli kitabında Aydın’ın yükselişini, binlerce kişinin parasını
çarparak yurtdışına kaçış öyküsünü anlatıyor.
“Gelir
adaletsizliği, işsizlik ve yoksulluk var oldukça bir Tosuncuk gidecek, bir
başka umut taciri gelecek” derken doğru bir saptama yapan Saymaz, “Sosyal adalet ve fırsat eşitliği kavramları
komünistlik diye yerilirken, ter dökmeden servet edinmek, bazen ilahiler, bazen
millî marşlar eşliğinde kutsandı ve yüceltildi” ifadeleriyle iflah olmaz
bir hastalığın pençesinde çırpındığını fâş etmiş. Saymaz, bütün eğilimlerin
yanlışa düştüğü “kolay yoldan köşeyi
dönme hırsı”nı, son 40 yılla sınırlandırarak “ideolojik saplantı”sını okura geçirmeye çalışmış.
Ders
çıkarılacak bir mevzuyu getirip de böyle bir saplantıya kurban etmek aranılan “adalet”e leke düşürür. İşte memleket
entelektüellerinin en büyük problemi bu.
Hz. Âdem’in oğlu Kâbil kardeşi Hâbil’i hangi saiklerle katlettiyse, bu gün de aynı şeyleri yaşıyoruz. Bütün mesele kim yaparsa yapsın haksızlığa rıza göstermemektir.