Dokunulmazlık Zırhı: 'Benim Tercihim, Kendi Özelim!..'
Kuşkusuz yüce Allah
yegâne yaratan ve yaşatanımızdır.
Biricik yaratıcı ve yaşatıcımız olan Allah aynı zamanda yöneten ve
yönlendirendir. Yol ve yöntem belirleyendir.
Dolayısıyla Allah (cc) hayatımıza müdahildir.
Allah ve Resulünün müdahalesine kapatılan hayatlar meşruiyetini kaybetmiş
merdud hayatlardır.
Kimsenin Allah’ı vicdanlara, mabetlere ve kozmik âleme hapsetme hakkı yoktur.
Hiçbir fani Allah’ın egemenliğini sınırlama cüretinde bulanamaz.
Allah ve Resulünün konuştuğu yerde söz hakkımız yok, bize itaat düşer. İtiraz
yok… İhmal yok… İsyan yok…
Mukadderatımıza müdahil olan Allah, kuşkusuz hayatımıza da müdahildir.
İlahi iradenin tarihe, topluma ve tabiata müdahalesini kim göz ardı edebilir?
Müdahale O’ndan olunca; muhayyerlik yok… Muhtariyet yok… Muhalefet yok…
Allah’ın hayata müdahalesi vahiy iledir… Vahiy hayata müdahale demektir…
Kur’an sadece bir öğüt değil… Yaşamı yeniden örgütleyen bir hayat kılavuzudur.
Vahyin taşıyıcısı Hz. Muhammed (sav) el-Emin olduğu kadar, el-Emir idi.
Vaaz etmekle kalmıyor, va’z ediyordu.
Konuşan peygamber aynı zamanda komutan peygamberdi.
Çünkü “Kur’an edebiyat değil, hayattı.” Sadece bir “düşünce tarzı” sunmuyor,
bir “yaşama tarzı” öneriyordu.
Vahyin, yaşamın tüm ünitelerine yönelik öneri ve uyarıları bulunuyor. Sadece
önermiyor inşa ediyor, ıslahta bulunuyor… Vahyin düzen ve disiplini tüm
zamanlara yönelik…
O’na rağmen, O’ndan gayrı hiçbir seçenek kalmıyor.
Yukarıdaki satırlar bir mü’min için olması gerekenlerdi.
Peki, şu an olup-biten nedir?
Şimdilerde genel geçer anlayış; Benim
tercihim, kendi özelim, kimse karışamaz.’’
“Benimle
Allah arasına kimse giremez.” mantığı…
“Benim özelimdir.” dedikten sonra, artık kimse dokunamıyor.
Bu anlayış zamanla “dokunulmazlık zırhına” dönüşüyor. Bireysel özgürlükler, bireysel başkaldırıya
evriliyor.
Ağızlardan düşmeyen sakız “özel hayat…”
Artık kimse kimseyi uyaramıyor.. Haramlardan sakındıramıyor, günahlardan
kaçınmasını isteyemiyor…
Günahların önü açılıyor, hatta estetize ediliyor. Haramların önündeki
bariyerler tek tek kaldırılıyor… Yasalar da bu yönde değişiyor ve işliyor…
Kimse irşad, ikaz, ıslah istemiyor; “Beni rahat bırakın…”
Liberal rüzgârlar duyarlılıkları laubalileştiriyor…
“İyiliği emretme, kötülüğü engelleme…” görevinin sanki farziyeti kalmamış gibi
davranılıyor.
Çıplaklık, ahlaksızlık, haksızlık, yolsuzluk, faiz, cinsel sapkınlık, alkol
sınır tanımıyor… Müdahale şurada kalsın, hızla alıştırılıyoruz…
İblise ve işbirlikçilerine alan açılıyor. Kirlilik kanıksanıyor…
Elbette kimsenin mahremiyetini ifşa
etmek gibi derdimiz yok, ama senin özelin benim genelimi bozuyorsa artık orada
özel hayat kalmamıştır.
Sedd-i zerai gerekir.
Bu yozlaşmaya, daha ötesi bu kötülük ve kirlilik tufanına bir şekilde “Dur!” demek
zorundayız.
İfsadın önü açılırken ıslahın alanı daraltılıyor.
Egemenlerin arzusu; iddialarından vazgeçmiş edilgen bir din…
Dindarlar nerede durduklarını yeniden değerlendirmek durumundadırlar.
Örgütlü küresel kötülüğü pasif bir duruşla savamayız.
İndi ilahide de kendimizi savunamayız…