Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Kasım 2021

​Doğunun Yedinci Oğlu: Sezai Karakoç

Bazen ansızın bir haber gelir ve şahdamarından vurulmuş olursun ve öyle kalakalırsın olduğun yerde. Ne yapacağını bilemez bir halde elinde neyin var ne yoksa her şeyi kaybetmiş olduğun hissi sarıverir ruhunu. O ana kadar bildiğin ne varsa unutmuşsundur ve bir haber yıkıvermiştir dünyanı. Önce soğuk bir şaka sanırsın, kamera nerede dercesine etrafına bakınır lakin durumun ne kadar ciddi olduğunu bir anlık tereddüdünün ardından anlarsın ve işte o an anlarsın en güzel türküyü bir kurşunun söylediğini ve ölülerin niçin yaşadığını… Ve anlarsın evlerde ölümün cesur körfezi olan balkondan çocuk düşmüş ve ölmüştür. Bir akşam ezanı vakti kara bir haber bültenlere düşmüştür: Diriliş Şairi Sezai Karakoç, dünya sürgününü tamamlamış ve En Sevgili’sine kavuşmuştur. Dile kolay, kulağa, kalbe ve dahi ruha ağır bir yüktür bu haber. Monna Rosa işte bugün yalnız kalmıştır. Bütün âşıklar boynu bükük, bütün şairler yastadır bugün.

Biri “Monna Rosa, siyah güller ak güller” diye başlasa bir şiire hepimiz koro halinde eşlik ederiz sonraki dizelere istemsizce. İşte öyle kazınmıştır ruhumuza modern çağın en büyük aşk şiirinin her bir hecesi. Akrostişi arar ilkin gözlerimiz lakin sonra Peygamber çiçeğinin aydınlığında ararız bize doğru uzanan çaresiz elleri. Zambakların en ıssız yerlerde açtığını hiçbir kitap yazmaz belki, ancak bir şiir ancak böyle güzel nakşedebilir belleğimize. Her aşığın yaşanan bir ölüden farksız olduğunu haykıra haykıra anlatır bize bir dize: “Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.” diyerek. Üstadın 1952 yılında kaleme aldığı ve yarım asra yakın bir sürede hiçbir yerde yayınlamamasına rağmen kulaktan kulağa, dilden dile, yürekten yüreğe söylenegelen bu çağın en büyük aşk şiiri Monna Rosa, hiç şüphe yok ki çoğumuzun zihninde canlılığını korumaktadır. Gönlündeki Monna Rosa’yı öldürürken kendi de yaşarken münzevi bir hayatı tercih etmiştir Üstad. 1933 yılında başladığı dünya sürgünü bir sonbahar akşamı son bulmuş ve En Sevgili’ye kavuşmuştur. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin inşaAllah.

Bir diriliş aşığı olan Üstad, diriliş neslinin öncüsü olmaya kendini adamış ve fikirlerini bu yönde olgunlaştırmıştır. Diriliş Neslinin Amentüsü gençliğin başucu kitabı olacak türdendir. Diriliş neslinin bir derdi olmalı derdi. Yitik Cennette ölmeden önce ölmek gerekir derken ruhun her iki cihanda da huzur içinde yaşaması için nefsin öldürülmesi gerektiğini vurgulardı. Üç beş satırla onun fikir dünyasını anlatmak aczimizi gizlemeye çalışmaktan başka bir şey olamaz. Bu çağın en derin ummanlarından biriydi ve şimdi bizi boynu bükük bırakıp En Sevgili’sine gitti.

Üstad Sezai Karakoç, siyasetçi, düşünür ve şairliği ile ön plana çıkmış olması ile birlikte kendisi için “Yüzde on şairsem yüzde doksan düşünürüm.” dese de, biz her zaman onu bu çağın Şairlerin Şairi olarak anacağız. İsmet Özel’in de dediği gibi “Sezai Karakoç, modernleşen Türk şiirimizin en bilge şairidir.”

1951-1988 yılları arasında kaleme aldığı şiirlerini Gündoğmadan adlı kitabında topladı. İlhan Berk Sezai Karakoç’un çağdaş Türk şiirine özgün bir ses getirdiğini ifade eder. Türkçeyi kullanmada gayet başarılı olan Üstad, düşünce ve duygularını şiir yoluyla olabildiğince yalın bir dille aktarmıştır okura. 1954 yılında daha 21 yaşında iken kaleme aldığı Kapalı Çarşı şiirinde “Sen Cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu anlat onlara” derken o zamanların çalkantılı siyasi döneminde kendi düşünce dünyasını gayet açık bir duygu ile ifade etmekten geri durmamıştır. Kim bilir dirilişin ilk meşalesini de o zamanlarda yakmaya başlamıştır.

Doğunun Yedinci Oğlu olarak modernizme bir eleştiri niteliğinde günümüz sorunlarını en ince ustalıkla kaleme aldığı Hızırla Kırk Saat isimli eseri için Üstat şöyle demektedir: "Hızırla Kırk Saat adlı, kırk bölümlü şiirimi 1967 yılı mayıs ve haziran aylarında, Yenikapı’da, deniz kenarında, kayalıklar arasındaki bir kır kahvesinde yazdım. Aşağı yukarı kırk gün, akşamüzeri, bir iki saat, orda, deniz dalgalarının kıyıya çarpma seslerini dinleyerek ve her seferinde şiirin bir bölümünü yazarak kitabı tamamladım. Zaten, bu yüzdendir ki, şiire, Hızırla Kırk Saat ismini verdim: Sanki orada Hızır’a randevu vermiştim de, her gidişimde, bu randevunun verimi ve armağanı olarak bir bölümle döndüm.”

Birçoğumuz kendisini her ne kadar Monna Rosa şiirinin şairi olarak tanıyor olsak da şiirlerinde genelde içinde bulunduğumuz çağın yanlışlarını dünyanın yüzüne vurmaktan geri durmayan bir keskin kalem olarak görüyoruz. Şairane bir duruşla “Kelime en güçlü silahtır, tutar şehri ve insanı” diyerek bütün ölümcül savaşlara karşı oluşunu ifade eder. Savaşın kalemle ve kelimelerle yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştı diriliş nesline. Hangi kelime ile anlatsak onu kifayetsiz kalıyor bütün ifadeler. Diriliş neslinin mimarı olmaya kendini adadı. Kendini adadığı yolda dünya sürgünlüğü bitene kadar inandığı şekilde yaşadı.

“Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı” dedi, ancak o gidince üstümüze kara hüzünler çöktü. “Ölüm bana günde iki kere göz kırpar” demişti ve iki gün önce ölüm son defa kendisine göz kırptı ve bir şairin ölümü suskunluğu oldu dünyanın.

“Sevgili, En sevgili, Ey sevgili, Uzatma dünya sürgünümü benim” diyen Doğunun Yedinci Oğlu Üstat Sezai Karakoç batıya boyun eğmeden başı dik, onurlu ve mütevazi bir hayat yaşadı. Arkasından bir kişinin dahi kem söz söylemediği Üstat, arkasında büyük bir külliyat bırakarak bizlere veda etti.

Rabbim rahmetiyle muamele eylesin, mekânı cennet, makamı yüce komşusu Peygamberimiz olsun. Âmin.