Doğu ve Batı Arasında 1
Hafta içinde iki farklı coğrafyada aynı konuda iki konferansım vardı. Biri Doğu’da diğeri de Batı’da idi. Şanlıurfa doğuda İstanbul ise batıda idi. Yüzümüz Batıya da Doğuya da dönük. Konu dilin zenginliği ve güzelliği olunca bu zenginliği kullanan edebiyatçılardan da bahsetmek olmazdı. Ve onların ulaştığı mevkilerden de. Hal böyleyken uzak coğrafyalarda yakın coğrafyalara doğru dilin güzelliğine dair manevralar çizmiştim.
İlk program Şanlıurfa Sosyal Bilimler Lisesi öğrencileriyle yaptığım bir söyleşiydi. Okulun çiçeği burnunda müdürü Ali Tutluoğlu aynı zamanda şair ve yazar dostumuzdur. Ali Beyin nazik davetine iştirak etmiş ve öğrencilere bir kaç kelam sarf etmiştik. Onlara, Cihanın Öte Yakası adlı kitabımızdan bazı anekdotlar aktarmıştım.
Öğrencilere, İsfahan sarayından tâ Anadolu içlerine kadar uzanan Kerem ile Aslı'ya ait yanık aşk destanından, bin bir gece hikâyelerinden ve şeb-i yeldâya dek uzanan gizemli yolculuklardan bahsettim. Bu yolculuklarda kutsal sözün bekçileri Hafız-ı Şirazî, Sadi, Şeyh Attar, Ömer Hayyam, İbni Sina, Nizamülmülk ve Haco-ye Kirmani'niyi anlattım.
Peki, neden İsfahan sarayı? Bu soruya biraz sonra bir cevap arayacağız. Sohbetimiz bitimine doğru soru cevap faslı başlamıştı. Öğrencilerden en can alıcı soru gelmişti.
"Neden Cihanın Öte Yakası?" ve ardından kendi kendime sorduğum soru.
Peki, Neden İsfahan Sarayı?
Benim sorumu öğrencilerin sorduğu en can alıcı sorusuyla birleştirince ortaya şu cevap çıkmıştı.
Cihanın bu Yakası Türkiye ve Cihanın Öte Yakasına da İran demiştim. Çünkü Türkiye ile İran’ın geçmişe dayanan devlet geleneği hep aynı olmuştur. Bu gelenek Cihanın her iki yakasını birleştiren ve ilk temeli öte yakada atan Tuğrul ve Çağrı Beylerdir. Cihanın her iki yakasını birleştiren Tuğrul ve Çağrı Beylerin başkenti Rey olan Selçuklu Devletiydi. Şimdilerde Tahran’a bağlı bir ilçe olan Rey şehrinin kaderi de Selçuklu Devletine benziyor Daha sonra Büyük unvanını alacak bu devletin başkenti Melikşah döneminde Rey’den İsfahan'a taşınınca ülke adeta söz ve mana ülkesi olmuştu. Çünkü Sultan Melikşah İsfahan’a gidince tek başına gitmemiş. O zamanlar Hemedan’da Büveyhî devletinin vezirliği yapan İbni Sina’yı da İsfahan’a davet eder. İbni Sina, belki onun sayesinde Büveyhî’lerin zülmünden kurtulur ama Büyük Selçuklu Devletine de hayat verir. Sadece İbni Sina mı çağrıldı bu yeni devletin temellerini kurmak için. O zamanlar Gazne’de bulunan ve daha sonra dünyaca ünlü Nizamiye medreselerinin kuruculuğu yapacak olan büyük devlet adamı Nizamülmülk de davet edilmişti. Nizamülmülk de vezir olur olmaz en yakın arkadaşı Ömer Hayyam’ı davet eder. Ömer Hayyam arkadaşı için İsfahan’a gider ama sarayda görev almaz. Arkadaşına dışarıdan bilimsel çalışmalarıyla destek olur. Ömer Hayyam’ın şairliği yanında büyük bir matematik ve astronomi âlimi olduğunu unutmayalım. O zamanlar Büyük Selçuklu ve İsfahan’da böyle bir manzara vardı.
Yine o zamanlarda cihanın öte yakasında başlayan bu medeniyet adeta Doğu’dan Batıya akan bir nehir gibi akmıştır. Nasıl akmıştır. Anadolu Selçuklu devleti olarak akmıştır.
İsfahan’da kurulan Büyük Selçuklu Devleti bu sefer Konya’da Kutalmış oğlu Süleyman Şah döneminde kurulur. Nizamülmülk’ün gerek devlet nizamı ve gerek eğitim-öğretim ekolü olan medreseler Doğu’dan Ortadoğu’ya, Batı’ya ve bütün İslam dünyasına yayılıyordu. Ve devlet geleneği Anadolu Selçuklu Devleti olarak Mevlana, Şems-i Tebrizî ve İbn Rüşd gibi ilim ehli ve söz erbablarıyla birlikte Batıya doğru akıyordu.
Haftaya İstanbul’u anlatmak düşüncesiyle hoşçakalın.