Doğu Akdeniz jeopolitiğinde İdlib
17 Ekim Bolşevik devriminden sonra özellikle Stalin döneminde, Rus dış politikasında, “masada daha güçlü olmak için daha çok işgal et” stratejisi benimsendi.
Gerçi bütün devletler savaşlarda almak istediklerinden daha çok toprak işgal etmeyi hedeflerler. Amaç masada yapılacak pazarlık sonunda fazladan işgal ettikleri yerleri geri vererek asıl hedefledikleri kısmı elde etmektir. Aksi taktirde savaşı kazanan ya da savaşta üstünlüğü olan ülke asıl hedeflediği yerlerden çekilmek zorunda kalabilir.
Salı günü Ruslar’ın İdlib’e saldırmasını bu minvalde okuyabiliriz. Bu yazıyı hazırladığım saatlerde (7 Eylül 2018) Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Putin ve Ruhani Tahran’da “Astana süreci” olarak bilinen toplantıda Türkiye-Rusya-İran Suriye konusu dahil ekonomi, siyasi ve askeri konuları görüşüyorlar. Doların hegemonyasından kurtuluşun çarelerini konuşacaklar. Bundan sonra alınacak mesafe konuşulacak. Suriye’de sivillerin zarar görmemesi için önlemler masaya yatırılacak. Bu üç ülke Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunu yine bugünkü Tahran zirvesinde görüşecekler.
İşte Moskova böyle bir dönemde Suriye’deki askeri unsurları ile havadan İdlib’e saldırdı. İlk açıklamalara bakılırsa sivillerin ciddi bir zarar görmedikleri sevindirici olmakla birlikte bundan sonrası için tedirgin olmamak mümkün değil. Dört milyon insanın sığındığı İdlib’e daha geniş çaplı bir saldırı katliama yol açabilir. Ayrıca güvenli alan olarak belirlenen bu bölgeye anlaşmaya dahil devletlerden herhangi birisinin saldırı düzenlemesi her şeyde önce üç ülke arasında devam eden sürece büyük zarar verir.
İran ve Rusya ile hem masada hem sahada uyum içinde olacaklarına dair yükümlülük altına giren Türkiye Rusların bu saldırısını hoş karşılamaz. Keza İdlib konusunun da masada yer alacağı Tahran Zirvesi öncesi Ruslar’ın İdlib’e bomba yağdırması Türkiye için tehdittir. Saldırıların artması ile dört milyon Suriyeli Türkiye sınırına dayanacak, aralarında terör örgütlerine mensup elemanların eylem amacıyla Türkiye’ye sızması kolaylaşacaktır.
Rusya’nın derdi ne?
Rusların Doğu Akdeniz jeopolitiğinde söz sahibi olmasının tek yolu Esed ile devam eden bir Suriye’den geçer. Bu sebeple Ruslar, “İdlib’de el-Kaide ve DAEŞ türevi terör örgütü olan HTŞ’yi saf dışı bırakmaya çalışıyoruz” dese de, asıl amacı Suriye’nin batısına, Akdeniz’in doğusuna güçlü bir şekilde yerleşmektir. Avrasya’ya hakim olmak isteyen bir Rusya, Deniz Ülke Arıboğan’ın dediği gibi “21. yüzyılın kalpgâhı” Akdeniz’de söz ve pay sahibi olmadıkça bu amacına ulaşamayacağını biliyor. Keza İran, Suriye ve Lübnan kazanımlarının devam etmesinin Esed’li bir yönetim ile mümkün olacağını biliyor. Hem Ruslar hem İran Suriye’nin mezhebî ve dini parçalanmışlığında Sünni olmayan ve Sünnilerle uzlaşmayan kesimlerin güçlü oldukları sürece Suriye’de kalabileceklerini de gayet iyi biliyorlar. Bu da iki ülkeyi Rafızi, Şii ve Dürzi kesimle yakınlaştırmaya yeterli sebeptir.
Kısacası Ruslar Doğu Akdeniz jeopolitiğinde daha güçlü yer almak istiyor ve İdlib’e saldırısı Suriye’nin batısını -ki aynı zamanda Akdeniz’in doğusudur- Lazkiye gibi tamamen nüfuzu altına almaya yöneliktir.
Peki, bütün bunlar yaşanırken ABD ve Batı ülkeleri ne alemde?
ABD, “Kimyasal silah kullanılması halinde Esed yönetimini vuracağız” diyor. Sanki Esed daha önce yüzbinlerce insanı öldürmemiş gibi, sanki Esed daha önce on binlerce insanı kimyasal silahlarla öldürmemiş gibi.
Fransa’da boş durmaz, “Kimyasal silah kullanılması halinde Esed yönetimini vuracağız” şarkısını çaldı. Esed’le devama göz kırpan Macron, Suriye rejimine uzaktan parmak sallamakla yetiniyor.
İngilizler Fransa’dan geri kalmaz tabi: “Kimyasal silah kullanılması halinde Esed yönetimini vuracağız” korosuna onlar da katıldı.
Bu devletler açıklamalarıyla Esed’e, “Kimyasal kullanmadan dilediğin kadar vatandaşını öldürebilirsin” mesajını veriyorlar.
Arap dünyası mı?
Onlar ne oralı ne buralı, onlar en çok birbirlerini sevmezler.
Yine bütün yük Türkiye’nin omuzlarında. Başkan Erdoğan’ın kararlılığı bu zirveye damgasını vuracak.
4 milyon insanın yaşadığı İdlib’de 20 bini aşkın militanıyla konuşlu HTŞ’nin durumunu merak ediyor musunuz? Şayet merak ediyorsanız buyurun:
“Savaştan vazgeçecek değiliz… Mücahitler ve şehadet eylemcileri hazırlar ve bekliyorlar. O halde kim anasının kendisini yitirmesini, çocuğunun yetim kalmasını ve karısının dul kalmasını istiyorsa gelsin ve işitmek yerine görsün” diyen 1900’lerin çok gerisinde kalmış ibretlik bir örgüt HTŞ. Bu örgüt savaşların hala mevzilerde topçu desteğiyle, elinde mavzer bulunan askerlerle yapıldığını zannediyor ya da yabancı istihbarat servisleri olan kurucuları kendilerini böyle konuşturuyor.
Aklını kullanmayanlar durumunu Alîm ve Habîr olan Allah (cc) buyurmuş:
“Aklını kullanmayanlar pislik/sıkıntı/çaresizlik/sefalet içinde bocalar.”
Bu coğrafyada aklını kullanmayıp ABD ve diğer emperyalist güçlerin oyuncağı olan, ama en acısı da İslam adına ortaya çıktıklarını söyleyen bu örgütler varlığını sürdürmeye devam edecek.
İşimiz hayli zor.