Doğruyu yanlışa payanda etmek
Bir gün, bilge bir köpek kedi topluluğunun yanından geçti. Yaklaştığında, kedilerin çok meşgul olduğunu ona hiç dikkat etmediklerini gördü; duraladı o zaman. Kocaman bir kedi, ciddi bir tavırla, topluluğun ortasından başını kaldırdı, arkadaşlarına bir göz atıp şöyle dedi: “Kardeşler dua edelim! Siz dua ettiğinizde, daha da dua ettiğinizde, hiç kuşkunuz olmasın, gerçekten, gökten fareler yağacak.” Köpek bunu duyunca güldü içinden ve kendi kendine konuşarak uzaklaştı oradan: “Kör ve akılsız kediler, dualara, ibadetlere, dileklere karşılık gökten fare değil, kemik yağacağını bilmiyorlar! Benden önce atalarımın da bildiği şeydi bu!”
***
Mesele fazla basit gelebiliyor ilk bakışta, hatta bir
o kadar da uzak. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Yaşadıklarımıza,
gündemimize baktığımızda meselde anlatılan durumdan farklı işleyen bir
hayatımızın olmadığını görmek durumundayız. Şüphesiz isteyen istediği gibi
inanabilir. Lakin bir toplum olmak, farklı olanların kesişim alanının olması,
kamusal işleyişte belirli angajmanlara riayet gibi zorunluluklar kaçınılmaz
şekilde steril alanlara ve ilişkilere etki ediyor. Bu etkiyi bir söylem
pratiğiyle püskürtme çabası anlaşılmayacak bir şey değil. Bu yönde çok yoğun
gayretleri olan kesimler de mevcut. Ancak bu etkiyi sadece ifsad edici bir odak
olarak görme yerine kendi gerçekliğimizi karşılaştırma, zenginleştirme, yeni
şartlar ve öğrenmeler içinde yeniden anlamlandırma da mümkün. Hatta günümüz
koşullarında, küresel bir köy halini alan dünyada her tür etkiye açık hale
gelme bunu zorunlu da kılıyor. Ancak aynı süreç bu baş döndürücü etki nedeniyle
eş zamanlı olarak gettolaşmayı, içe kapanmayı, saf ve steril bir var oluş, bir
anlam çabasını da besliyor. Bu tip arayışları meşrulaştırıyor, cazip kılıyor. Dünyayla
ilişkiyi de sahip olduğu güce bağlı olarak içe kapanma veya dışarıyı “iç etme”
şeklinde bir doğruya yerleşiyor. İçinde bulunduğu çevrede gücü az ve kırılgan
ise kapanmaya, büzüşmeye gücü çok ise dışarıyı bir tür kendine benzetme,
varlığı, inancı ile birlikte kendine dönüştürmeye yol veriyor. Bu süreç iki
şekilde de uzlaşılması/etkileşime geçilmesi düşünülmeyen bir ötekini, bir
dışarısını varsayıyor. Ötekinin öteki olarak varlığı anlamsızlıktan öteki gayrı
meşrudur bu bakışta.
Bu bakışın nasıl özcü, nasıl genelleyici olduğunu
söylemeye gerek yok. Kendisiyle dolmuş bu bakışın emarelerini değişik
vesilelerle yeniden, yeniden görüyoruz. Geçenlerde basına yansıyan bir tarikat
şeyhinin cinsel istismar vakası bu tarz bir bakışın gölgesinde ele alındı. Hakeza
İmam-Hatip mezunlarını-mensuplarını sapkınlıkla itham eden şahsın söylemi de
benzer bir zihnin göstergesiydi. Bu bakış meseleleri konuşmak, uzlaşıma dayalı
bir çözüme gitmek şeklinde toplumu oluşturan, geliştiren ve güçlendiren bir
çözüme yol vermez. Tersine toplum olmayı engeller, günümüz koşullarında
sağlıklı şekilde var olması mümkün olmayan dar bir cemaat yapılanmasını sarsılmaz
bir inançla hakikat adası olarak sunar.
Hakikatin tekelinizde olması zaten daha işin başında başkasının varlığına
ilişkin bir meşruiyet krizi doğurur.
Dolayısıyla kendi çevresiyle gökten farelerin
yağacağına inananları yargılayanlar şayet yargılamanın gerektirdiği bilincin ve
sorgulayıcı düşünmenin hakkını vermezlerse gökten farelerin değil ancak
kemiklerin yağacağı iddiasında bulunabilirler. Bu tarzın ve işleyin de bir
farka işaret etmediği açıktır. Zira bu düzenek içerisinde gökten farelerin
yağmasına inanmak ile kemiklerin yağacağına inanmak arasında bir fark yoktur.
Cinsel istismar vakasıyla gündeme gelen şahsın fiilini yargılamak ve mahkûm
etmek yerine ölçek genişleterek meseleyi zanlının ait olduğu
kimliğe/inanca/örgüte çekmek ve işi, mücadeleyi o zemine taşımak iki açıdan
hedef saptırmaktır. Birincisi bir yanlıştan dolayı ötekinin varlığını ontolojik
anlamda tartışmaya açıyorsunuz. İkincisi de onun işlediği yanlış fiilden öte
varlığı ve varlığının niteliğiyle ilgili sahip olduğunuz tarihsel sorumluluğu
görünmez kılıyorsunuz. Kimsenin itiraz etmeyeceği bir yanlıştan, suçtan
hareketle bir kimliği, bir yapıyı hedef almak –ki o yapının ülkemiz özelinde tarihsel
bağlamda dikkate alınarak etraflıca tartışılması büyük önem arz ediyor– veya
özcü-genelleyici ifadelerle kimlikleri, aidiyetleri mahkûm etmek ülkenin sorun
alanlarını kundaklamak, anlamlı bir çözüm üretmekten daha doğrusu bir toplum
olabilme gereğinden bizi mahrum etmektir. Onun için iyiyi kötüye, doğruyu
yanlışa payanda etmekten, bazı haklı gerekçeleri ileri sürerek yanlış
mücadeleler vermekten vazgeçmeliyiz.