Doğruyu bilmekle, o yolda olmak aynı değildir
Dünyanın imtihan olduğunu, muhakkak ölümün acısını tadacağını, yaptıklarının karşılığını bir bir alacağını, iyilik yapanların mükafatlandırılacağını, kötülerin ise cezalandırılacağını kavrasan anlam arayışı içine girer, iyilerden olmak için gayret etmez miydin?
Başkalarının yanlış yapmaları seni etkilemez, iyilerden, iyiliklerden yana olmaya itmez miydi?
İşte o zaman varlık sorularını sorar ve ne yapmalıyım diye düşünürdün. Böylece içinde volkan gibi hazır duran inanma iç güdünü harekete geçer, yaptığın hatalar ile yüzleşirdin. İçinden gelen sese kulak verir, yanlışların için suçlu aramazdın.
Sahi sen bu dünyaya nereden ve neden geldin ki?
“Nereden geldim?” soruna cevabın uluhiyet kavramının içindedir. Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan bir gücün varlığına inanmanla cevabını bulabilirsin. Her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan, her yaptığını bilen ve kayd eden bir gücün varlığına inanman da gerekmektedir. Yani etrafında insan gücünün üstünde olan her şeyin bir yapıcısına inanan gerek. Bunu aslında sen çok iyi biliyorsun.
“Ne yapmalıyım? soruna cevabını da örnek beşerler olan Resulleri’nin hayatlarından görebilirsin. Senin gibi çarşıda gezen, alış veriş yapan, acıkan, susayan, acı çeken, hasta olan, hata yapan, Rahman tarafından uyarılan, çok önceden yaşamış ve bu dünyadan ayrılmış olan insanlardan.
Buna inanman içinde elbette sana her şeyin sahibi tarafından gönderilen kitabı öncelikle okuman, anlaman ve güvenmen gerek. Aksi takdirde peygamberlerin yaşadığını ve o olayların yaşanmışlığını nereden bilebilirsin ki?
Varlık sorularına verdiğin cevapla yaşamına anlam katabilirsin. Söylemlerin ve davranışların bu doğrultuda değişir ve kendi içinde huzuru yakalamış olursun.
Kendi içinde huzuru yakalayamayan her ne kadar güzellikler yaşasa da mutlu olabilir mi?
Sorumluluk duygusunu yüklenmen seni ahlaka uygun hareketlerler yapmaya itecektir. Sorumluluğu, ahlaki kuralları öncelikle ailenden öğrenirsin. Bundan dolayı ailen gelişiminde en büyük etkendir.
Kendini yönetmen, kişiliğin ile ortada olman, hal ve hareketlerinin güzel olması, yol yordam bilgilerine sahip olman, nerede, neyi, nasıl söyleyeceğini bilmen, nerede durulup, nerede hareket edeceğin kendinle alakalıdır.
Ne kadar düşünür ve hayatına kalite katan eylem ve söylemlerin içinde olursan o kadar gelişirsin. Bütün bu olgular senin ahlakındır. Ahlak bireysel olarak yaşadıklarındır.
Ailenin ve toplumun ahlakı olmaz, ancak ilke ve kuralları olur!
Kendini yönetmeyi, büyüklerle ve küçüklerle nasıl konuşucağını, girdiğin yerlerde nasıl hareket edeceğini, yemeği nasıl yiyeceğini, kiminle neyi nasıl konuşacağını, saygıyı, sevgiyi, fedakarlığı, muhabbeti, iletişimi, adaleti, merhameti öncelikle ailende öğrenirsin.
Bu öğretiler gelişiminde ve kimlik kazanmanda önemlidir. Ailenin öğretemediği böylesi değerli olgular, zamanla kişiliğinin gelişmemesini sağlar ve seni kendine yetemeyen bir birey haline getirir.
Elbette bu halin oluşmasında sadece ailenin rolü yoktur. Bu eksikliği anlamanla bu sorumluluğu üzerine almalısın. Aksi takdirde her zaman ailene kızacaksın.
Kendine yetemeyen, yönetemeyen, kişiliği tam oluşmamış sağlıklı bir birey olmazsan, yol yordam bilgisi olarak anlatılan ahlaki kuralları öğrenmezsen, kendi kuracağın aileni de yönetemeyecek, göz aydınlığı bir eşe ve evlada sahip olamayacaksın.
Seni tamamlayan, iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta yanında olan, dertlerini sıkıntılarını acılarını paylaşan, sevinçlerini mutluluklarını katlayan, senin yükünü hafifleten, gönlüne su serpen, seni sukunete erdiren eşine layık olamayacaksın.
Eşine huzur vermeyen, mutlu edemeyen iyi anne baba olabilir mi?
Bütün güzelliklerin başlangıcı da sonucu da sensin. Yarını düşünülmeden geçen ömrün gelecekten çalınan hayallerindir. Hayalini büyük tutarsan hayatına anlam katarsın. Geleceğine büyük yatırım yapmış olursun.
Hasılı kelam; doğruları bilmekle doğru yolda olunmuyor. Ancak yaşamakla olunuyor. Var mısın kendinle yüzleşmeye? Gerçekten mutlu olmaya?