Doğru taraf
İran Cumhurbaşkanı Reisi ve yanındaki heyet, helikopterlerinin düşmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Bunun bir kaza mı yoksa suikast mi tartışmalarını, uzunca bir süre beraberinde getireceği net. Belki gerçekleri hiçbir zaman bilemeyeceğiz bizler. Ancak Azerbaycan ve İran’ın ortak inşa ettiği, Kız Kalesi ile Hudaferin barajlarının açılışı akabinde bu hadisenin yaşanması oldukça manidar. Keza törende konuşan Merhum Reisi’nin; “bazıları bizim bir araya gelmemizi ve ortak başarılarımızı hoş karşılamıyor fakat bunlar bizim için önemli değil” sözleri, bu açıdan bir veri kabul edilebilir. O nedenle ABD’nin Kafkaslara nüfuz etmek istediği, Hindistan ve Fransa’nın ise Ermenistan’a silah yığdığı bir dönemde, ZENGAZUR KORİDORUNA YEŞİL IŞIK YAKAN ve İLHAM ALİYEV İLE FOTOĞRAF VEREN REİSİ’in ölümünün, kuşkuları arttırdığını ifade etmek mümkün. Üstelik bu hazin olayın, Hamaney’in yerine geçmesi en kuvvetli REHBER ADAYI olarak, Reisi’nin öne çıktığı bir dem’de gerçekleşmesiyse cabası…
“Ne alakası var” demeyin! Biz bir projeksiyon sunuyoruz hattı zatında. Takdir elbette ki sizlere ait. Ama anormal seyreden bu tip olayların, EMPERYAL KAFA yada İLMUNAT AKILCA “bir taş ile birçok hedef vurmadan hareket etmeyeceğine” delil oluşturduğunu da unutmamak elzem. Tıpkı “kitle imha silahları” bahanesiyle Irak’ın işgali ve “Hamas ile mücadele” ayağına Gazze’nin soykırıma maruz kaldığı gibi. Öyle ki 2 milyon insanı katledilen, tohumlarına, petrol ve yeraltı kaynaklarına çökülen Irak’ın, kuzeyinden itibaren TERÖR KORİDORU adına nasıl dizayn edildiği hepimizin malumu günümüzde. Gazze’de ise İsrail’in hem hastalıklı Arzı Mevut saplantısından, hem Gazze açıklarındaki petrol/gaz kaynaklarını gasp etme niyetinden, hem de Baharat Yolunu tahkim etme idealinden dolayı, giriştiği katliamı düşününce de fazla söze hacet kalmadığı ortada.
Anlayacağınız mızrak çuvala sığmıyor artık. İNSANLIK ONURU ve İNSAN OLMANIN İZZETİ, dünya genelinde ayaklar altına alınmış vaziyette ne yazık ki. Nitekim EMPERYALİZMİN AÇ GÖZLÜLÜĞÜ ve İÇLERİNDEKİ KAVGA sebebiyle, Dünyanın büyük bir savaşa doğru ilerlemesi de aynı şeyi işaret ediyor. İşte bu noktada Dante'nin; “Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır” sözünü getiriyor hatırıma. Yanlış anlaşılmasın sakın! Olası bir büyük savaşta, taraf olmaktan söz etmiyorum kati surette. İnanıyorum ki Devletimiz de olmayacaktır. Burada kast ettiğim husus; bunca insan ve ona ait değerler katledilirken MANKURT zihniyetçe, bizlerin BU DEĞERLERE SARILMAMIZDAN YANA TARAF OLMAMIZIN gerektiğinden kaynaklanmakta… Bunun da birçok yolu mevcut şüphesiz. Mesela KİŞİSEL BAZDA ele alırsak; “yolda gördüğümüz bir taşı kaldırmakla da, evladımıza zalimliğin ve empatisizliğin kötülüğünü anlatmakta” bunun içerisinde değerlendirilebilir.
“Peki, DEVLET BOYUTUNDA ne yapmalı” derseniz? Kendi silah sanayinizin caydırıcılığını arttırmanın ve ekonomiyi rayına oturtmanın, en başta geldiği aşikâr. Zaten bu perspektifte, Devletimizin epey bir yol aldığı tartışılmaz konumda. Lakin diğer kritik madde olan evrensel, tüm değerleri koruyan, toplumun refahını arttıran, ülkenin bölünmez bütünlüğünü teminat altına alan ve bu bağlamda özgürlükçü bir ANAYASA konusunda biraz geciktiğimizi de yadsıyamayız. Elbette Sn. Cumhurbaşkanımızın bu yöndeki gayretlerini önemsememek imkânsız. Muhalefet lideri ise şimdilik makul görülüyor. Ama şimdilik! Zira bu havayı ne kadar sürdürecekleri tam bir muamma. Kaldı ki içlerinde, Peşinyan’ın; “Türkiye Ermenilere karşı soykırım yapmamıştır” İfadelerine rağmen, HALA “ERMENİ SOYKIRIMINI” KINAYAN; Adalar denizinde Lozan’ı çiğnediği halde, YUNAN’ı HAKLI BULAN; sınır ötesi terör operasyonlarına bile, “NE İŞİMİZ VAR” diyen tipler oldukça, işimizin zor olduğu açık. Fakat imkânsız da sayılmaz kesinlikle. İşte taraf olmamız gereken mesele de, tam anlamıyla burası. Yani sanıldığından daha kritik. Bilmem anlatabildim mi?